[caption id="attachment_24472" align="alignleft" width="80"] MESUT GÜNSEV[/caption] Aşağıdaki yazı internetten geldi.Ama maalesef yazarı yok.Veya ben bulamadım …Aslında ilk satırdaki soruyu okuyunca bir zamanlar daha “Tekirdağ” adı altında üretilmeden meraklıların nasıl aradığını, altındaki üretim rakamlarından veya kodlardan Tekirdağ’dan geldiğini saptamaya çalıştığını çok iyi hatırlıyorum… Aslında benim “rakı”cılığım yenidir… Okurken “baba parası ile içki içmeyeceğim “ diye bir ilkem vardı. Onu hayata atılıncaya kadar tuttum… Ama hepsi de iyi içici olan arkadaşlarımın yanında çook iyi bir meze tadıcısı ve yiyicisi oldum…Tabii gurupta tek ayık olmanın epey de ceremesini çektim…!!! Ufak tefek kavgalar da tarafları barıştırmalar, polise bazen de askeri inzibata dert anlatmalar… yabancı ülkelerde aslında hiçbir zaman sarhoş olduklarını kabul etmeyen arkadaşları tüm “hane “ile biten yerleri arayarak bulmalar, arkadaşları taşımalar, hastanede beklemeler genelde bana düştü… Helal olsun … Sonra ufak,ufak başladık..Ama her zaman dost masasının sohbeti ön plana çıktı…Ünlü mimar ve içici ve de ünlü yazar Aydın Boysan ağabeyin konu ile ilgili o güzelim yazıları..Belki de bu birlikteliğin tetikleyicisi oldular… Ama içme ile ilgili en güzel özdeyişi gene bir meyhane duvarında okudum…Profosyonel askerliğim sırasında 20 günü aşkın Deniz Kurdu tatbikatından ve hemen akabinde 6 ayda bir değiştirme birliği için gidip geldiğimiz Kıbrıs’ tan döndük .İskenderun’ a liman yaptık… Adını bugün bile hatırlıyorum.. İskenderun da sahil yolunun hemen paralelindeki sokakta “Tanca Bar “de özellikle ağabeylerimiz ara verdikleri“içki açıklarını “kapatıyorlar… Ben de bir duble ile oyalanıyorum…O sırada hemen yanımdaki duvarda kargacık burgacık kurşun kalemle yazılmış bir cümle dikkatimi çekti..Yarı karanlıkta güçlükle okudum: ”İç de iyi ol..Allah zaten kötünün cezasını verir “ yazıyordu.Kim bilir kafası da biraz “iyi”hangi halk filozofunun elinden çıkmıştı ..Ama 41 yıldır unutmadığım sıkı bir cümleydi doğrusu… Gelelim yazıya …ve hocanın verdiği derse….
-------------------- Tekirdağ Rakısının sırrını bilir misiniz? Birden hocanın sorusunu duyunca herkes şaşırdı. Üniversitede üretim yönetimi dersindeydik. Konu 6 Sigma. Dersin ortasındayız ve hepimizin içi bayılmış. Ama rakı lafını duyunca bir anda uyandık ve herkes rakı hakkında bilgisini konuşturmaya başladı. Biri “Yaş üzüm” diye atıldı. Kimi “Tekirdağ’ın havasından” dedi. Öteki “artezyen suyundan” dedi. Bense “Tekirdağ Rakısı” nedir bilmediğim için ağzımı bile açmadım. En sonunda hoca herkesi susturup anlatmaya başladı: ‘Tekirdağ rakı fabrikasına zamanında yeni bir müdür atanmış. Müdür daha fabrikaya gelmeden, ne kadar suratsız bir adam olduğuna dair söylentiler ulaşmış. Herkes yeni müdürün ne kadar geçimsiz, ne kadar sinirli bir adam olduğunu konuşur olmuş. Müdür gelince ilk iş, tüm yönetim takımını toplanmış fabrikayı gezmeye başlamış. Müdür gezerken tek bir laf bile etmemiş. Ama asık olan suratı asıldıkça asılmış. Böylece söylentilerin doğru olduğu anlaşılmış. Gezinin sonunda yeni yetme bir mühendis: -Beğendiniz mi efendim? diye sorma gafletinde bulunmuş. Müdür önce sert bir bakış atıp -Ben bu fabrikanın nesini beğeneyim? diye kükremiş. Mühendis iki büklüm olmuş, sorduğuna soracağına pişman, sinmiş bir köşeye. Müdür buna daha da sinirlenmiş. Yanında artık varil mi, paket mi ne varsa tekme atıp devirmiş. Herkes korkmuş şaşırmış, kimseden ses çıkmamış. Neyse ki müdür yardımcıları aklı selim adamlarmış. Ertesi gün kendi aralarında toplanıp “Fabrikayı nasıl düzeltiriz” diye plan yapmaya başlamışlar. Gördükleri her eksiği tamamlamışlar. Birkaç ay içerisinde fabrika iki katı verimle şekilde çalışır hale getirmişler. Sonunda müdürün yanına çıkıp “Gelin fabrikayı bir daha gezelim” demişler. Bu sefer tüm birimler çok düzgün çalışıyor, hiç bir yerde sorun yok. Herkes pür dikkat görev başında. Ama yeni müdür rahat durmamış. Paketleme yapılan alana gelince durmuş. Paketlerden birini açıp, içinden bir rakı şişesi çıkarmış. Kapağını açıp koklamış, koklayınca yüzünü ekşitip, rakıyı yere dökmeye başlamış. Tüm amirler, usta başları, işçiler şok. -Efendim neyi beğenmediniz? diye soracak olmuşlar. -Bu rakının beğenilecek nesi var? diye kükremiş müdür. Herkes sus pus. Ertesi gün yine tüm fabrika panik. Müdür yardımcıları yine toplanmış, çağırmışlar usta başlarını sormuşlar “Rakıyı nasıl iyileştiririz?” diye. Biri demiş “Şebeke suyu kullanmayalım. Kloru fazla.” Öbürü demiş “Anasonu çok keskin.” Bir başkası demiş “Yaş üzüm kullanalım.” Aylar boyu uğraşıp rakıyı yenilemişler. Yine müdürü alıp tekrar fabrikayı gezdirip yaptıkları yeniliklerden bahsetmişler. Paketleme yapılan yere gelince durup, bir rakı açıp ikram etmişler. Müdür durmuş. Önce şişeyi alıp evirip çevirmiş. Sonra sunulan bardağı alıp biraz içmiş. Tabi o içerken herkes pür dikkat bakıyor, ne diyeceğini merak ediyormuş. Sonunda yine yapacağını yapmış “Bu rakının nesi güzel?” diye ba ğırıp, elindeki şişeyi yere boşaltmaya başlamış. Birden yaşlı bir usta başı dayanamayıp “Döktürmem ben sana rakımı” diye atlamış. Müdürün elinden kapmış şişeyi. Herkes şaşkın bakarken de usta başı, “Ne demek nesi güzel. Sen rakıdan anlamıyor musun?” diye bağırmış. Etraftakiler bir yandan “Ne yapsak yaranamıyoruz” diye ustabaşına hak veriyorlar, öte yandan müdür kızacak diye korkuyorlarmış. Müdür ustabaşına bakmış. Herkes bağırıp çağırmasını beklerken o sakin, sakin “Ben rakıdan anlamam.” demiş. “Ben insandan anlarım. Yaptığınız işi o kadar kötüledim, şimdiye kadar içinizden biri çıkıp sahiplenmedi. Demek ki aslında kimse ortaya çıkan işi savunacak kadar beğenmiyordu. Ama şimdi bu şişeyi çocuğunmuş gibi sahiplendin.” demiş.’ Hoca hikayeyi anlatmayı bitirip durdu. Sonrada şöyle bir öğüt verdi. Bir gün bir fabrikanın başına geçecek olursanız, ürettiğiniz cansız nesneyi değil, onu üreten insanı yönetin. Siz şişenin içindekinden hiç anlamayabilirsiniz. Merak etmeyin onu üreten onu nasıl mükemmel yapacağını bilir. İşte Tekirdağ Rakısının sırrı o şişeyi sahiplenip, içindekini efsane haline getirmesini bilenlerdedir. “ |