Islah Hane mi Okul mu?

Ayşegül Garabli

Dün mesaj kutumda bir fotoğraf buldum.

Fotoğrafta kocaman bir bina ve binanın ön tarafında binanın boyu kadar yükselen demir parmaklıklar var.

Resmin altında da, sadece “ Yorum sizin” diye bir not.

Binanın üzerine asılmış olan levhayı görmesem, bu fotoğrafın bir cezaevine ait olduğunu düşünürdüm herhalde.

Gerçi dikenli teller yoktu ama demir parmaklıklar o kadar yüksek ki, tele gerek de yok zaten.

Parmaklıklar bu binadan kaçmak isteyenlere engel olabilecek mi bilmem ama  binanın üzerindeki ismin okunmasına engel değil.

Evet bu fotoğrafı gönderen bir veli ve fotoğraf da Meserya bölgesindeki bir okula ait..

Yani Islah evi görünümündeki bu bina, bir okul.

Ne yazık ki, çocukları peşinen potansiyel suçlu kabul eden ve öz güvenlerini yerle bir eden bu bina bir eğitim kurumu.

Ancak bu okuldaki öğrencilerin kendilerini kötü hissetmemeleri ve tabi ki okula olumsuz bakış açısı kazandırmamak adına okulun adını vermeyeceğim.

Bunu yapan okul idaresi kendini biliyordur zaten.

Ya da bölgeyi yazdım, Bakanlık gereken araştırmayı yapsın ve yanlışı düzeltip doğruyu uygulasın..

Hani düşünüyorum bu yöntem yanlış da olsa, çocukları korumak için mi yapıldı diye ama  amaç bu olamaz çünkü okulun arka tarafı açıkmış.

Yani okuldan kaçmak isteyen çocuklar arka taraftan rahatça kaçabilir.

Hata  okulun arka tarafından girmeleri mümkün olduğu için, okula yabancıların girmesine de engel değilmiş bu parmaklıklar.

Velinin anlattıklarından ve gönderdiği resimlerden edindiğim izlenim bu.

Elbette ki çocuklarımız göz bebeklerimizdir ve her tür olumsuzluktan korunmalıdırlar.

Ancak böyle kendilerine suçlu muamelesi yapılarak ; Kendilerini kafese kapatılmış hissettirilerek mi korunmalılar ?

Eğer okuldan kaçan çocuk varsa, neden kaçmak istediğine bakmalı.

Okul cazip hale getirilmeli.

Yoksa kaçmak isteyeni zorla içeri kapatsanız da, iple bağlasanız da kaçar.

Kaçmasa da, bedeni sadece okuldadır, aklı dışarıdadır.

Dolayısıyla, sorunu çözülmedikçe, içeride hem kendisi huzursuz olacaktır hem de çevresini huzursuz edecektir.

Kaldı ki, 3-5 tane kaçan öğrenci varsa bunlara önlem alacağım diye diğer çocuklar da hapsedilebilir mi?

Hapsedildiğini düşünen çocuğun, kendisine güvenen ve özgür düşünen bir birey olarak yetiştirilmesi mümkün mü?

Hadi diyelim ki, okuldan kaçan öğrenciler için değil de, günümüzde ilkokullara kadar giren, sigaraydı, uyuşturucuydu gibi kötü alışkanlıkların okula girmemesi için böyle bir yönteme baş vuruldu.

Peki okul saatleri dışında ne yapacak bu çocuklar?

Yoksa o kısmı bizi ilgilendirmez mi, aileleri de o kısma mı baksın?

Aile bu duyarlılıkta ve bu bilinçte değilse ya da en azından farkında değilse ne olacak?

Bu çocukları kötülüklerin kucağına mı atacağız?

Hani her şeyin başı eğitimdi?

O zaman neden yöntem olarak eğitim kullanılmıyor?

İlkokul çağındaki çocuklara “cin”, “peri” anlatılıp korkutulacağına,

İlkokul ve ortaokul çağındaki çocuklara “ölmek ve dirilmek”, “şeytan” ya da “melek” gibi yaşlarının kaldıramayacağı kavramlar zamansız öğretilerek travma yaratılacağına, uyuşturucu ve zararlılar anlatılsa, çocukların sorunlarını çözme becerisi kazandırılsa, bilginin ezberletildiği değil de, öğrenmenin öğretildiği bir nesil yetiştirilmesi hedeflense olmaz mı?

Eğer bu gün çocuklar, okumaya ilgi duymayıp kaçmayı daha cazip buluyorsa, bunun sebebi, amaca hizmet etmeyen müfredatlardır, öğrenenin de öğrenmeyenin de, bir üst sınıfa geçirildiği anlamsız hale getirilen sınıf geçme sistemidir, üniversiteye girebilmek ve üniversiteden mezun olabilmek için bir çaba harcanmaması gerektiği ortamının yaratılmasıdır .v.s…v.s..

Dolayısıyla, okul idarelerini, okulları hapishaneye çevirmek zorunda bırakmak çözüm değil, ne de öğretmenleri “bakıcı” gibi kullanmak.

Öncelikle eğitim sistemi, kendisine değer veren ve çevresindeki her şeye saygı duyan, sorun çözme ve öğrenme yeteneğini kazanmış, sorgulayan ve araştıran, bireyler yetiştirilmek üzere kurgulanmalı.

Buna göre müfredatlar hazırlanıp, bu amaçta dersler konulmalı.

Sınıf ortamları, kelle sayısına göre değil, çocukların ve verilecek eğitimin niteliğine göre hazırlanmalı.

Kısacası, okulların eğitim amaçlı kurumlar olduğu hatırlanmalı.

Elbette ki tüm bu sorumlulukları hatırlayıp, gereken işleri yapmak Eğitim Bakanlığının görevidir.

Ancak Eğitim Bakanı, eğitime zaman ayıramayacak kadar yoğunsa(!), o zaman boş boş oturan müşavir ordusunu yardıma çağırsın.