Bu büyü, batıl inanç, intikam, kıskançlık ve iktidar savaşı hikayesini anlamak için Aragon’daki Trasmoz köyüne gidiyoruz.
Adı yüzyıllardır büyücülükle anılan köyün tepesindeki 12. yüzyıldan kalma kalenin yıkık avlusunda modern büyücü Lola Ruiz Diaz ile buluşuyoruz.
Kalenin bekçiliğini yapan Diaz, elinde kristal küre, siyah mum ve Tarot kağıtlarının yerine diz üstü bilgisayarı ile geldi.
Kalpazan söylentisi
“Trasmoz’daki büyü efsanesi bu kalede başlamış” diyor Diaz. “13. yüzyılda bu kalede sahte para basılıyordu. Trasmoz halkının bu işlemler sırasında çıkan çekiç ve kazıma seslerinden şüphelenmemesi için bir söylenti yayıyorlar: Büyücü ve afsuncular geceleri büyü yapmak için zincirleri şıngırdatıp kazan karıştırıyorlar diye. Bu işe yarıyor ve Trasmoz köyünün adı büyücülükle anılır oldu.”
O zamanlar köyde güçlü bir derebeyi ve demir ve gümüş madenleri, orman ve su kaynakları bakımından zengin gelişkin bir toplum varmış. Bu bölge Katolik kiliseye de bağlı değilmiş ve kralın emri gereği yakındaki Veruela manastırına vergi ödemiyormuş.
Bu durum Kilise’nin hiç hoşuna gitmiyormuş. Köy hakkında büyücülük söylentileri yayılmaya başlayınca Veruela başrahibi köyün aforoz edilmesini istemiş. Bu ise onların günah çıkaramaması ve Katolik kilisedeki dini törenlere katılamaması anlamına geliyormuş.
Trasmoz köyünde yaşayan zengin Yahudiler, Hristiyanlar ve Araplar aforozdan ancak tövbe etme yoluyla kurtulabilirmiş, ama etmemişler.
Veruela ile sorunlar yıllarca sürmüş. Bir gün manastır su için köye para ödemek yerine su yolunu değiştirince köyün derebeyi manastıra karşı silahlı ayaklanmaya yeltenmiş. Ama bu durum tam savaşa dönüşmeden Kral 2. Ferdinand, Trasmoz köyünün haklı olduğunu söylemiş.
Papanın laneti
Ama Kilise yenilgiyi asla kabullenememiş: Dönemin papası 2. Julius’un izniyle 1511’de köyü lanetlemiş. Bu lanetleme sonucu köylülerin kör olduğu anlatılır. İzni veren papa olduğu için bu laneti ancak yine papa kaldırabilirmiş. Ama bugüne kadar bu yapılmamış.
Bundan sonraki yıllar Trasmoz için hiç de kolay olmamış. 1520’de kale yakılmış ve yüzyıllar boyunca yıkıntı halinde kalmış. 15. yüzyılda Yahudiler İspanya’dan sürülünce Trasmoz da gerilemeye başlamış. Bir zamanlar 10 bin olan nüfus bugün 62’ye düşmüş.
Köyde ne bir dükkan ne de okul var. Sadece küçük bir bara sahip. Birçok ev yıkıntı halinde, sokaklar boş.
Son cadı
Kale restore edilerek küçük bir büyücülük müzesi kurulması planlanıyor. Avludan geçerken demirden bir kadın heykeli görüyorum. “Bu La Tia Casca; 1860’da Trasmoz’da öldürülen son cadı” diyor Diaz.
Köyde kötü bir salgın hastalık çıkmış. Bundan dolayı o kadını suçlamışlar. Çünkü kadın, tuhaf hareketleri olan esrarengiz biriymiş. Etrafını sarıp bir kuyuya atmışlar; şimdi heykelinin olduğu bu avludaki kuyuya.
Fakat bu İspanyol köyünde büyü geleneği devam ediyor sayılır. Haziran ayında kurulan pazarda, yakındaki dağlarda yetişen ve insanın hayal görmesini sağlayan iksir ve ilaçlar satılıyor.
Tiyatrocular, cadı olarak görülen kadınların yakalanıp işkence edilmesi gibi tarihi olayları canlandırıyor.
Yılın cadısı
Her yıl bir kişi Yılın Cadısı seçiliyor. Trasmoz’da yaşayan Diaz en son bu unvanı alan kişi.
Bunun için ne tür özelliklere sahip olmak gerektiğini soruyorum.
Bitkisel ilaçlar hakkında bilgi sahibi olmalısınız; ama daha da önemlisi Trasmoz’un tarihi ve onunla ilgili her türlü tanıtımda yer almanız gerekiyor. Bugün cadı olmak onur verici” diyor Diaz.
Büyü yapıp yapmadığını soruyorum.
“Hayır, ama adaçayı ve biberiyeden özel bir çay yapıyorum” diyor. “Etrafınıza serpmeniz gerekiyor. Depresyona iyi geldiğini söylüyorlar. Ama inanmanız lazım, yoksa işe yaramaz.
Trasmoz’un büyüleyici ortamından ayrılırken, kötü ruhları kovmak için yanımda getirdiğim pirinç tanelerini ve tuzu serpiyorum. Bir de Diaz’ın verdiği çayı. Ne olur ne olmaz düşüncesiyle…