Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, Türkiye'de yaşanan grip aşısı krizini yazdı, 2009'da yaşanan domuz gribi salgınını hatırlattı.
2009'daki salgında 43 milyon doz aşının ithal edildiğini söyleyen Özdil, Erdoğan'ın yaptığı "Aşı olmayacağım. Kendime göre araştırmalar yaptım, ailem de olmayacak" açıklamasının ardından milyonlarca aşının çöpe gittiğini yazdı.
Özdil, "Niye yeterli miktarda grip aşısı temin edilmedi diye merak ediliyor. Güzel kardeşim… Grip aşısı olup olmamanız gerektiğini siz mi daha iyi bileceksiniz, asrın liderimiz mi?" diye sordu.
Yılmaz Özdil'in Sözcü'deki yazısı şöyle:
"Grip mevsimi geldi.
Grip aşısı yok.
Koronavirüse yakalanırsak ölme ihtimalimiz var, koronaya griple birlikte yakalanırsak, ölme ihtimalimiz katlanarak artıyor.
Özellikle risk grubundaki insanlar için tehdit büyüyor.
Bu yüzden, dünyanın bütün aklı başında ülkeleri her yıl talep edilenden katbekat fazla grip aşısı stokladı. Türkiye'yle aynı nüfusa sahip olan Almanya mesela, 26 milyon doz aşı hazırladı.
Bize en az 20 milyon doz gerekiyor.
10 milyona bile razıyız.
Ama ala ala 1 milyon 350 bin doz aldılar.
Onun da anca 800 bin dozu geldi, gerisi şimdilik yok.
★
E, haliyle herkes merak ediyor…
Sayın yöneticilerimiz “korona aşısı icat ettik” diye atıp tutuyor.
Madem bu biyoteknolojiye sahibiz, niye grip aşısı üretmiyoruz?
Hadi üretmekten vazgeçtik, niye yeterli miktarda satın almıyoruz?
★
Makarayı az geri saralım, hatırlayalım…
★
2009 yılıydı.
Domuz gribi salgını vardı.
Sağlık bakanı Recep Akdağ'dı.
“Domuz gribi salgını çok ciddi boyutlara ulaştı, Türkiye'de 21 milyon kişiye bulaşacak, aşı yapılmazsa beş bin kişi ölecek” dedi.
Nüfusumuz o tarihte 72 milyondu.
43 milyon doz aşı ithal edildi.
Termal kameralar ithal edildi.
Çünkü, Meksika'da başlayan, ABD'den Avrupa'ya sıçrayan domuz gribi, şiddetli ateş yapıyordu, gribe yakalanmış yolcuları tespit edebilmek için İstanbul ve Ankara'da havalimanlarına termal kameralar yerleştirildi.
Dokuz milyon yabancı turistin giriş yaptığı Antalya havalimanına termal kamera koymayı akıl edememişlerdi, maalesef, domuz gribinde ilk can kaybını Antalya'da yaşadık.
İlk ölümle beraber panik başladı.
Nezle olup burnu akan, vücudunda hafif kırıklık hisseden, “galiba ölüyorum” diye hastaneye koşuyordu.
Her mevzuda olduğu gibi aşı mevzusunda da ikiye bölünmüştük.
Doktorların yarısı “mutlaka aşı yaptırın” diyordu, öbür yarısı “hiç gerek yok” diyordu, milletin kafası allak bullak oluyordu.
O zamanlar değerli ağabeyim Uğur Dündar'la birlikte star haber'deydik, bilim kurulu filan yoktu, ABD'den canlı yayın yaptık, en meşhur otorite olarak Profesör Mehmet Öz'ü ekrana çıkardık.
“Ben aşı yaptırdım, eşim yaptırmadı” dedi.
Ne şiş yansın ne kebap demeye getirdi.
Kafalar iyice karıştı.
Sağlık bakanı yangına körükle gitmeye devam ediyordu.
“Beş ay kimseyle öpüşmeyin, tokalaşmayın” diyordu.
Bu açıklamalar yüzünden, gripten fazla, korku salgını yaşanıyordu.
Millet çocuğunu okula göndermemeye başladı.
Milli eğitim bakanlığı Türkiye'deki bütün okulları dezenfekte etmek için dört gün tatil ilan etti, ölçüp biçip tam oraya denk getirdiler, bir taşla iki kuş vurdular, 29 Ekim törenlerini iptal ettiler!
Mhp milletvekili Osman Durmuş, eski sağlık bakanıydı.
Çıktı, Akp'nin sağlık bakanını haşat etti.
İthal edilen aşılarda “adjuvant” diye bir madde bulunduğunu, bu maddenin öldürücü yan etkileri olabileceğini söyledi, “Türk milleti kobay olarak kullanılıyor, bozuk aşı yapılıyor” dedi.
Hakikaten öyle görünüyordu…
ABD federal ilaç dairesi, ABD'de üretilen domuz gribi aşılarında söz konusu maddeye kesinlikle izin vermiyordu.
Türkiye'nin Fransa'dan ithal ettiği aşılarda ise, o madde vardı.
Hamileler ve çocuklar için riskten bahsediliyordu.
Bunlar yetmezmiş gibi, dinci basın zart diye manşet attı, “domuz gribi aşılarında domuz hücreleri bulunduğunu” iddia etti.
Çarşı iyice karıştı.
Diyanet'in telefonları kilitlendi.
“Aşı caiz mi?” diye soruyorlardı.
Tam bu kargaşada sağlık bakanı aşı oldu.
“Cumhurbaşkanı'yla başbakan'ın da aşı olacağını” söyledi.
Ağır kriz çıktı.
Asrın liderimiz o zamanlar başbakandı, tepesi attı, sağlık bakanı'nı çocuk azarlar gibi azarladı, “ben aşı olmayı düşünmüyorum, bu iş cebren olmaz, kimseyi zorlayamazsın, haberim olmadan benim adımı vermişsin, hemen laflarını düzelt” dedi!
Asrın liderimizden fırçayı yiyen sağlık bakanı, dut yemiş bülbüle döndü, bir daha aşı kelimesini bile kullanmadı.
Bilahare, asrın liderimiz gazetecilere konuştu.
“Aşı olmayacağım derken öylesine demedim, kendime göre araştırmalar yaptım, ailem de olmayacak” dedi.
Aşı açısından bitirici vuruştu…
Yalaka medyamızdaki domuz gribi haberleri bıçak gibi kesildi.
O güne kadar hergün manşet olan haber, o dakikadan itibaren artık tek sütun haber bile yapılmadı.
O dakikadan itibaren domuz gribinden ölenlere “grip değil, zatürreeden öldü” diyorlardı.
Ölenlerin hangi şehirlerde öldüğünü yazmak bile yasaklandı.
Asrın liderimizin kendisini korumak için “ekinezya çayı” içtiği yazıldı.
Ekinezya çayına hücum oldu.
Hepsi iyi hoş da…
Bu aşılar ithal edilirken, sayın hükümetimizin aklı neredeydi?
Asrın liderimizin canı can da, milletin canı patlıcan mıydı?
Bu hayati soruların cevapları muamma olarak kaldı.
Akp'nin diğer tüm skandalları gibi halının altına süpürüldü.
Sadece dört milyon kişi aşı oldu.
Geriye kalan, tiko para ödediğimiz milyonlarca aşı çöpe gitti.
★
Nüfus 72 milyondu.
43 milyon doz satın alınmıştı.
Nüfusumuz 82 milyon.
İte kaka 800 bin doz aldılar.
★
Ve hal böyleyken, hâlâ…
“Niye yeterli miktarda grip aşısı temin edilmedi” diye merak ediliyor.
★
Güzel kardeşim…
Grip aşısı olup olmamanız gerektiğini siz mi daha iyi bileceksiniz, asrın liderimiz mi?
Dut pekmezi yiyin, ekinezya çayı için, kesin sesinizi."