İşte Türkiye'nin suç haritası

Özellikle son 20 yılda Türkiye nüfusu yaklaşık olarak yüzde 26 artmıştır. 2014 verilerine göre nüfus  76 milyonu bulmuştur. Ancak suç oranlarıyla tutuklu ve hükümlü sayısındaki artış, nüfus artış oranını da katlayıp yüzde 400 seviyesine ulaşmıştır.

Örneğin 2012 verilerine göre adalet bakanlığınca  tespit edilen suç  ve dava sayısı :

“Adalet Bakanlığı verilerine göre 2012 yılında meydana gelen toplam suç sayısı 3 milyon 285 bin 925’dir. Yani bu sayı cumhuriyet başsavcılıklarında açılan dosya sayısı demek. Buna boşanma davaları ile hukuk mahkemelerindeki davalar eklendiğinde yaklaşık olarak dava sayısı 7 milyonun üzerinde oluyor. Bu olaylarda yaklaşık 4,5 milyon kişi fail olarak yer aldı. Yani bu kişiler hakkında suç işlediği iddiasıyla fezleke düzenlenmiştir. Mağdur sayısı ise bu rakama dahil değildir. Buradan baktığınızda her dava dosyasında 3 kişi olduğunu kabul edersek 21 milyon kişi davalı ya da davacı olarak adliye kayıtlarında yer almıştır. Bu çok ciddi bir rakamdır. Bir karşılaştırma yaptığımızda Avrupa ülkelerini geride bırakmış durumdayız.”

Ülkemizde başı çeken suç hırsızlık suçu olmakla beraber çoğunluk gösteren suçlar :

HIRSIZLIK BAŞI ÇEKİYOR 

Türkiye’de cezaevlerini, hırsızlık ve adam öldürme suçlarından giren tutuklu ve hükümlüler dolduruyor. Cezaevlerinde bulunanların suçlarına göre dağılımında ilk sırayı 31 bin 518 ile hırsızlık alıyor. Hırsızlığı 27 bin 22 ile adam öldürme, 26 bin 764 ile uyuşturucu, 17 bin 984 ile yağma ve gasp, 17 bin 931 ile yaralama, 12 bin 546 ile cinsel suçlar, 6 bin 577 ile sahtecilik, 3 bin 140 ile dolandırıcılık, 2 bin 23 ile fuhuş, bin 941 ile de adam öldürmeye teşebbüs suçları izliyor.

Ülkemizde önüne geçilemez bir suç artışı var iken, en çok işlenen suçlar arasında ‘hırsızlık’ başı çekiyor. Bu durum da ekonomik olarak Türkiye’nin göründüğü gibi güçlü olmadığının göstergesi. Hırsızlığı adam öldürme ve gasp suçları takip ediyor. Bu suçları işleyenlerin çoğu ilkokul mezunu ve altında eğitim almış şahıslar. Bu durum da eğitimsizliğin toplumun karşısına suç olarak çıktığı gerçeğini bir kez daha göstermektedir.

Suçlu ve hükümlülerin eğitim seviyeleri ise şu şekilde:

Türkiye’de cezaevinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin eğitim durumlarına göre dağılımında ilkokul mezunları 64 bin 193 ile ilk sırada yer alırken, ilkokul mezunlarını 28 bin 221 ile ortaokul, 22 bin 218 ile lise, 17 bin 765 ile ilköğretim, 6 bin 776 ile okur-yazar olup okul bitirmeyen, 5 bin 311 ile okuma-yazma bilmeyen, 3 bin 932 ile yüksekokul, 68 ile yüksek lisans, 14 ile doktora mezunu takip ediyor. 5 bin 448 kişinin ise öğrenim durumu bilinmiyor. Tutuklu ve hükümlü bulunanların medeni durumlarına bakıldığında 67 bin 494 ile bekarlar ilk sırada yer alırken, bekarları 64 bin 789 ile evliler, 18 bin 194 ile boşananlar, 2 bin 134 ile dul olanlar, 46 ile evliliği iptal edilenler, 14 ile evliliği feshedilenler izliyor. Bin 276 kişinin ise medeni durumu bilinmiyor.

Suç niteliklerini bölgesel  bazda ele alacak olursak suça iten sebeplerin çevresel ve coğrafi olabileceği de görülmüş  uzmanlara göre  iklim şartları, coğrafi yapı, gelenek ve göreneklerin suç işleme eğilimini etkilediğini belirtiyor. Bu sebeple Ege, Marmara ve Akdeniz bölgesinde suç işleme oranının yüksek olması iklime bağlanıyor. Karadeniz insanının doğasından gelen öfkesinin de bu bölgede suç eğilimini etkilediği kaydediliyor.

Bazı Şehirlerimizde belirli suçlar oran olarak ön plana çıkmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir: Adam öldürme en fazla Kastamonu’da, Kars’ta kasten adam yaralama, Sinop’ta ırza geçme ve sarkıntılık, Aydın’da rüşvet, irtikap ve sahtecilik ile zina, Antalya’da hırsızlık, Trabzon’da dolandırıcılık, Edirne’de zimmete para geçirme, Balıkesir’de tehdit ve hakaret, Hakkari’de uyuşturucu kullanma, satma, alma, Gaziantep’de para ve mal kaçakçılığı, Sakarya’da orman emvali suçu, Manisa’da icra ve iflas kanununa aykırı hareket gibi suçlar. İşlenen suçun nüfusa oranlanmasıyla bulunan sonuçlara göre, Manisa suç rekortmeni şehir durumundadır. Genel kanının aksine İstanbul gibi büyük şehirler ilk sıralarda yer almıyor.

Suç İşleme Davranışını Etkileyen Faktörler

Aile Faktörü: Çocuğu suça iten nedenler düşünüldüğünde, ailenin geniş ya da parçalanmış olması önemli bir etkendir. Aile nüfusunun fazlalığı, çocuğun ev ile olan ilgisinin zayıf olmasına sebep olmakta ve ailenin çocuk üzerindeki yol göstericiliğini ve kontrolünü engellemektedir. Ailenin eğitimsiz olması ve ekonomik durumun da kötü bulunması, çocuğun suça itilmesinde önemli bir faktördür. Ailenin ekonomik yönden güçsüz olması çocuğun küçük yaştan itibaren çalışmasına sebebiyet vermekte ve çocuk eğitimini tamamlayamamaktadır. Bu durum çocuğu dış dünyaya karşı savunmasız bırakmakta, sokakta çalışırken edinmiş olduğu arkadaşlar, onu kendi yanlarına ve olumsuz yaşam biçimlerine doğru çekmekte, bu durum çocuğun aileden yavaş yavaş kopmasına, arkadaş çevresinin kendisi için daha önemli olmasına sebep olmaktadır. Arkadaşlarını kaybetmek istemeyen çocuk, onların yaşam biçimlerine ve alışkanlıklarına uyum sağlamak zorunda kalmakta ve kimi zaman arkadaşlarının aldığı uyarıcı, uyuşturucu maddeleri kullanmakta, zamanla kullandığı bu maddeler çocukta bağımlılık yarattığından çocuk para bulmak için hırsızlık, gasp gibi suçları işlemeye başlamaktadır. Ailenin çocuğun bu durumuna tepki göstermesi, çocuğun aileden soğumasına ve uzaklaşmasına sebebiyet vermektedir. Yine aile ortamında sürdürülen örf, adet ve geleneklerin ön planda tutulması, toplumsal baskılar ve beklentiler, yaşanılan ortam ve kültür yapısı bireyde baskı oluşturmakta, istemeden de olsa çevreden soyutlanmamak için bir takım suçları işlemesine sebebiyet vermektedir.

Göç Faktörü: Daha iyi yaşam koşullarını oluşturmak için kırsaldan kentlere göç eden aile, geldiği yerde tam olarak umduğunu bulamamakta, yeni ve katlanılması güç sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Örf ve adetlerine sadık, kapalı ve özel bir toplumsal yaşama sahip çekirdek aile,  geniş kırsal aileden de, kentin çekirdek ailesinden de farklı bir kültüre sahip bulunmaktadır. Göç ettiği şehirde karşılaştığı işsizlik, gelir düzeyi ve eğitim seviyesinin düşüklüğü şehre uyumu daha da zorlaştırmaktadır. Aile bireyleri kentin insan yaşamını kolaylaştıran konforun çekiciliğine özenti duymakta, ancak kentteki gelenek ve göreneklerin kırsal kesimlere uymaması nedeniyle aynı zamanda kent değerlerini yadırgamaktadır. Erkek otoritesini kaybetmekten korkmakta, kadın ve çocuklar ise daha bağımsız olmak istemektedirler. Bu kültür çatışması en çok genç kuşakları etkilemektedir. Kent yaşamındaki uyumsuzluklara tepki olarak kendini kanıtlama, kentte yüksek standartlarda yaşayan yaşıtlarına özenme, sınıf atlama, zengin olma hayali ve çaresizliğe başkaldırma gibi etkenler daha çok çocukları hırsızlık, kapkaç, gasp gibi suçlara yöneltmekte, yine bunlar arasında uyuşturucu madde bağımlılığını da artırmaktadır.

Medya Faktörü: Ülkemizdeki yazılı ve görsel basında sürekli şiddet olaylarının gündemde tutulması, bazı mafya-çete mensuplarından bahsederken yüceltmesi, zaten eğitim ve ekonomik seviyesi düşük olan insanlar üzerinde olumsuz etki yaratmakta, bireyler; bu yollara başvurduklarında değer göreceğini ve yaşamlarının daha doyumlu olacağını düşünmektedirler. Televizyonlarda gösterilen dizilerin bir kısmında aile değerleri geri plana itilerek, cinsel cazibenin ön plana çıkarılması ve medyanın Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret olarak görmesi, en fazla 40-50 kişi etrafında dönen çarpık ilişkilerin aslında yaşanması gereken normal bir davranış olarak topluma lanse ettirilmesi, henüz yolu, suyu ve tuvaleti bulunmayan köylerdeki yaşantıyla çelişki oluşturmakta ve toplumun körleştirilmesine yol açmaktadır. Şaşaalı yaşantılar, şiddet içerikli film ve dizilerin gösterilmesi, eğitimden yoksun bulunan ve gelir dağılımındaki adaletsizliği yaşayan bireyler üzerinde olumsuz etki yaratarak suç işlemelerine zemin hazırlamaktadır.

Eğitim Faktörü: Eğitimin her birey tarafından istekle ve kaliteli olarak alınması, bireyi suç davranışından alıkoymada en önemli unsurdur. Okulda verilen eğitimin içeriği, okulun insan karakterini şekillendirici ve insana verecekleri çok önemlidir. Okul ve aile eğitimi çocuğun iyi yönde gelişmesi hususunda birleşirse eğitim adına olumlu sonuçlara ulaşılabilir.

Sonuç itibariyle Türkiye’de suç oranlarının artması sosyal devlet yönünün gelişememesinden kaynaklıyor. Cezaların caydırıcılığı , adalet kavramının zihinlerde yer edememiş olması birey hayatının bazı konulardan ve ideolojilerden çok daha önemli olduğu algısı yaratılamadığı için bugun suç oranlarımız her geçen sene bir önceki seneyi aratıyor.