Geleneksel olarak unutmak, beyinde kaydedilen ve depolanan bilgilerin zaman içinde pasif bir bozunması olarak kabul edilir. Ancak bazı anılar güneş ışığına maruz kalan kağıttaki mürekkep gibi kolayca kaybolsa da kimi araştırmalar unutkanlığın, ayrıntılı hücresel ve moleküler mekanizmalar ile, kasıtlı biçimde olabildiğini öne sürüyor. Unutkanlık illa hatalı bir hafızanın işareti değildir. Sinir bilimci Wimber, bilgisayarlı modellerde ve hayvan çalışmalarında bellek sisteminin unutmaya ihtiyaç duyduğu durumların defalarca gösterildiğini söylüyor.
Unutma aslında başarısızlığa işaret etmekten çok, gelecek bilgilerin işlenmesinde beynin ön stratejisi olabilir. “Unutmak esastır!” Bazı araştırmacılar artık bunu tartışıyor; çünkü beyinde hafızanın biyolojik hedefi bilgiyi korumak değil, beynin sağlıklı kararlar almasına yardımcı olmaktır. Beynin nasıl unuttuğunu anlamak, sağlıklı beyinlerde zihinsel performansı artırmanın ipuçlarını sunarken aynı zamanda çeşitli zihinsel bozuklukların altında yatan mekanizmalar hakkında fikir veriyor.
Hafızanın kendisi hâlâ gizemli bir şeydir; ancak temel olarak beyinde geçmiş deneyimlerin temsilini kodlayan fiziksel değişikliklerden oluşur. Engram olarak ifade edilen bu bellek izlerine, kusurlu da olsa geçmişi yeniden oluşturmak için erişilebilir. Birçok uzman engramların, sinapsları (sinir hücreleri arasında sinyal iletiminin sağlandığı bölge) güçlendirerek inşa edildiğini düşünüyor.
Bir anının hatırlanması, orijinal deneyimi kodlayan sinir hücresi sinyal örüntüsünün yeniden aktive olmasıdır. Ancak engramlar açıkça her deneyimin her detayını korumaz. Bazı aktivite örüntü kayıtları süremez ve hafızadan silinir.
Bir şeyleri unutmak, sağlam karar vermeyi engelleyen eski bilgileri ortadan kaldırabilir. Geçmişi çok inançlı bir şekilde yeniden üreten anılar, farklı gelecek hayal etme yeteneğini zedeleyebilir, davranışı değişen koşullarla başa çıkmak için çok esnek hale getirebilir. Ve unutmamak travma sonrası stres bozukluğunda olduğu gibi istenmeyen ya da zayıflatıcı anıların kalmasına neden olabilir.
Uyarlanabilir hafıza kavramı ise sinyal örüntüsünün değişimi ile ilgilidir ve altında “Deneyimlerimizin özünü saklayan ve karmaşık ayrıntılardan kaçınan, basit anıları gelecekteki olaylara genelleyen hafıza” fikri yatmaktadır.
Psikologlar yarım asırdan fazla bir süredir aktif unutmanın mümkün olduğunu düşünüyorlar; ancak yalnızca son 15 yılda araştırmacılar konuyla ilgili önemli nörobiyolojik kanıtlar biriktirebildi. “Sinir bilimsel unutkanlık” araştırmaları halen başlangıç aşamasında iken bilim insanları beynin “bilgi silme” taktiklerini ayırt etmeye başladılar. Örneğin Scripps Araştırma Enstitüsü’nden (Florida) Davis, ve Pekin'deki Tsinghua Üniversitesi’nden Zhong, unutma sürecini harekete geçiren mekanizmalar üzerine son birkaç yıldır çeşitli çalışmalar tasarladılar.
UNUTMANIN SİNİRSEL MEKANİZMASI
Davis ve Zhong, bazı unutkanlıkların “pasif” olduğunu ve belli sinir hücreleri sinyal biçimlenmesinin (engramlar) doğal yolla bozunmasının ya da geri çağırma yeteneğinin kaybolmasının bir sonucu olarak ortaya çıktığını belirtti. Ancak birçok unutkanlık biçimi vardır ve sabit sürücünüzdeki verileri silecek bir program çalıştırmak gibidir. Yeni uyarıcılar, örneğin eski hatıraları aktif olarak engelleyebilir.
Çeşitli deneysel çalışmalarda Davis ve arkadaşları, aktif olarak hafızayı silen biyokimyasal işlemlerin rolü için geniş kanıtlar topladılar. Örneğin meyve sineklerinde yapılan çalışmalar, iyi bilinen kimyasal haberci molekül dopamini etkilemektedir. Bu çalışmadaki bulgular dopaminin de unutmadan sorumlu olduğunu desteklemektedir.
Anıları silme işlemi, sinapsların yapılandırılmasında rol oynayan Rac1 olarak bilinen bir proteini gerektirir. Bazı çalışmalara göre, Rac1'e cevap olarak sinapsların yeniden yapılandırılması engramların zayıflatılmasında sorumlu olabilir. Örneğin Rac1 aktivitesinin engellenmesi, hatıraların süresinin uzamasına yardımcı olur.
Rac1 ayrıca, yeni sinir hücrelerinin doğması (nörojenez olarak bilinen süreç) ile tetiklenen ikinci bir unutma mekanizmasına da dahil olabilir. Hayvan çalışmaları, nörojenezin bozulmasının hatıraları koruduğunu tersine yüksek nörojenez düzeyinin unutmayı tetiklediğini göstermiştir. Unutmanın bu şeklinin insanlarda önemli olup olmadığı ise hala bilinmemektedir. Çünkü yetişkin insanlarda nörojenez olayı hala yanıtı belirsiz bir sorudur.
Bu işlemlerin nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği, fiziksel aktivite, stres ve uyku gibi çeşitli faktörlere bağlı gibi görünüyor. Uykunun, muhtemelen hatıraların beyinde depolanabileceği (veya “konsolide edildiği”) bir zaman sağlayarak insanlarda ve diğer hayvanlarda hafızayı güçlendirdiği bilinmektedir. Fakat uyku, unutmaya iten süreçleri baskılayarak da belleği kuvvetlendirebilir.
Davis “Aktif unutmanın nörobiyolojisini anlamaya çalışıyoruz ve daha en başındayız” diyor. Ancak alanın hızla daha fazla dikkat çekmesini bekliyor. Unutma üzerine çalışmalar giderek artıyor.