Siyasi partileri gözlemliyorum. Kime konuşsak bir sahtelik yaşanıyor. Tüm partiler içinde bulunduğumuz dönemde, birbirinden kötü durumdayken “sapasağlamız” mesajı vermeye çalışıyor. Oysa cadı kazanı kaynıyor. Ulusal Birlik Partisi (UBP) - Demokrat Parti Ulusal Güçler (DP-UG) evliliği düğün olamadan sonlandı. Ne UBP karlı çıktı bu izdivaç polemiğinden, ne de DP-UG. İki partide çöküşü yaşayacak. Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) avuçlarını ovuşturuyor. CTP “marka belediyeler” yarattığı iddiasını sürdürüyor. Ciddi rakipleri olmayan, partilerine güvenilmeyen adayların yarışında, CTP ipi açık ara önde göğüsleyecek. Bu CTP’nin başarısı değil, diğerlerinin başarısızlığı olarak geçecek tarihe. DP-UG’de istifa dalgasının geçmediği haberleri elimize ulaşıyor. Serdar Denktaş’ın çilesi kolay kolay bitecek gibi gözükmüyor. Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) ise kazara meclise girmiş bir siyasi parti görüntüsü çiziyor. TDP, gerek meclis dışında kalan partilerle kurduğu/kurmaya çalıştığı beraberlikler, gerekse Dış İlişkiler Sekreteri’nin Kıbrıs’ın güneyinde flörtleştiği Kıbrıslı Rumlar ile izdivaç yaşaması bir başka abesle iştigal durumunu ortaya koyuyor. Deniz Birinci istifa etmiş MYK’dan. Partide yalnızca üye kalmış, henüz AP seçimlerine aday olmamış vesaire... Yaşanan yasak aşkın meyvesi bu kadar kolay aklanamaz. Partinin, partilinin muhaliflerin gözünde artı puan alamazsınız. Kendisinin umurunda mı bu konuşulanlar? Açıkçası şüpheliyim. *** Yazın rehaveti üzerimize çökmeye başladı. Hava sıcaklıkları 35 dereceyi bulurken gündem yine duruldu. Seçim dedikodularını, ittifakları, istifaları bir yana koyacak olursak, zaman durdu saki. Yapılan hep demece karşın usanmışlık, bıkkınlık yaşanıyor. Her şeyden bıkkın bir toplum haline döndü bizim Kıbrıslı Türkler. “Gelen ağam, giden paşam” psikolojisi yaşanıyor. Müzakere süreci, sınırların karşılıklı geçişlere açılması ve referandumun yıldönümünde bile kimsenin umurunda değil. Arabesk ruhumuz, ajitasyon yaşıyor. Biz okuyucularımıza güzel haberler vermeye çalıştıkça, yüzsüzlüklerle karşılaşıyoruz. Benim ülkemde bu kadar çok yüzsüz insan var mıydı daha önce? Çanak tutucu, siyasilerin çanta taşıyıcıları, bıyıklı bıyıksız muhalifler ve iktidarlar her geçen dakika daha da artıyor. Sermayeye sırtını dayamaya çalışan sözde müdürler yani müdürcükler mi istersiniz, ihale kapmaya çalışan şakşakçılar mı, medyayı kullanıp, sözde “özgür basın” olduğunu iddia eden medya maymunları mı? Hangisini versek? Hangisini alırsınız? Siz isteseniz de istemesiniz de onlar zaten evlerinize giriyorlar. Her sabah, her akşam yalanla, kişisel rant ile gördüğümüz simalar var ülkemde. Hafta sonuna girerken, yoğun yorucu bir haftayı daha böylece virgül koyuyoruz. Üzgünüz bugünde size güzel haberler veremiyoruz.