Lise yıllarımdayken Almanya’da oturan bir arkadaşım anlatmıştı.
O dönemlerde Almanya da ısınmak için, jeton kullanılıyormuş.
Jetonu atıyormuşsunuz ana makineye ne kadarlık jeton atmışsanız o kadar saat doğalgaz kullanıyormuşsunuz.
Şimdiki kartlı sistem gibi yani.
Ne “acaba fatura ne kadar oldu” korkusu ile soğuktan titreme var, ne de kabaran faturalar.
Ne kadar yüklerseniz o kadar harcıyorsunuz.
Aslında güzel bir sistem.
Ama insanoğlunun içinde sahtekarlık ruhu varsa en mükemmel sistemi bile çökertir.
İşte Almanya’daki bu sistemi de, orya çalışmaya giden bazı sahtekar gurbetçiler çökertmiş.
Kalıplarda dondurdukları buz jetonlarını makineye atıp ısınıyorlarmış.
Belli bir süre sonra makineler paslanıp arıza yapmaya başlamışlar.
Tabi hem arızalanması hem de içlerinden jeton çıkmaması ilgili şirketi harekete geçirmiş ve incelme sonucunda gerçeği çıkarmışlar ortaya.
Arkadaşım bu olayı anlattığı zaman abarttığını düşünüp inanmamıştım.
Sonra üniversiteye gittiğimizde jetonlu ankesörlerde bazı kişilerin jetonu delip ucuna ip bağladığını ve tam karşı taraf telefonu açtığı anda geri çektiklerini gördüm.
Yine ankesörün jeton atılan bölümüne uzunca bir metal parça sokup, saatlerce bedava konuşanlara tanık oldum.
O zaman anladım ki arkadaşımın anlattıkları doğruymuş.
İnsanın içinde sahtekarlık ve beleşçilik varsa her yolu deniyor.
Kendisi için düşünülen iyi niyeti ve verilen hizmeti
İşin ilginç tarafı genellikle bu yolu deneyenler başkalarına hak ve hukuktan söz edip, kul hakkı yemenin ne kadar günah olduğunu söyleyenler.
Ya da “okumuş”, diploma sahibi olmuş, başkasına hak, hukuk öğretenler.
Sistemi eleştirip, sistemden nemalanarak sistemi besleyenler.
Misal ülkedeki terfi ve atama sistemi.
Büyük bir iyi niyetle kriter puanlama sistemi hazırlandı.
O dönemde ben de sendika yönetimindeydim.
Amaç, torpilin önüne geçmek ve insanları hem mesleklerinde ilerlemeye teşvik etmek hem de yöneticilik yapmış olan kişilerin emeklerine gereken değeri vermekti.
Zira yöneticilik sadece akademik bilgi ile olacak bir şey değil, donanım ve yetenek ister.
Çeşitli örgütlerde ya da derneklerde yöneticilik yapmış kişilerin tecrübelerinin de değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi ile hazırlanmış bir yönetmelikti.
Özünde gayet iyi niyet taşıyordu ve bilimseldi.
Ancak ne var ki, bu yeni yapılanmaya uyulup sistem değiştirileceğine, durum sisteme uyduruldu.
Bir çok kişi tabela örgütlerinden yapmadıkları yöneticilik belgeleri aldılar.
Kurslara ve seminerlere katılmayanlara bile sertifika ve belge verildi.
Sonuçta daha kuvvetli bir torpil mekanizması yaratılmış oldu.
Zira bu belgelerin ne doğruluğu ne de hakkaniyeti araştırılmıyor.
İşine yıllarını veren hatta yıllarca atandığı yöneticilik görevini dört dörtlük yapan kişiler, tecrübesiz kişilerden geriye düşebiliyor.
Örneğin şu anda eğitimde terfi ve atamalar var.
Zaten açılması gereken kadar idareci kadrosu açılmadı, bir de üstüne üstlük, idareciliği hak edenler listelerin sonlarında yer aldı.
Hak edenleri tenzih ederek söylemek isterim ,okul yöneticiliği konusunda tecrübesi olmayanlar ve hatta bu konuda yeteneği olmayan bazı kişiler, aldıkları belgelerle (!) ,yıllarca okullarında görevlendirme müdürlük ya da müdür muavinliği yapan kişilerin önüne geçtiler.
Örneğin, tabelası olup yöneticilerinin dışında üyesi olmayan hatta yöneticilerinin bile bir birlerini tanımadığı tabeladan ibaret dernek ve örgütlerden hatır gönül hesabı alınan belgelerle müdür olanlar, yıllarca (3yıl, 5 yıl) görevlendirme müdürlük yapanları dışarda bıraktılar.
Bu durumda sormak gerekmiyor mu, yıllardır müdürlük yapan biri yetersiz miydi?
Eğer yetersizdiyse neden bunca yıl bu görevde tutup o kuruma zarar verdiniz?
Bu durum sadece okullar için geçerli değil tabi ki, bir çok kurum ve kuruluşta durum aynı.
Ama okullarda daha hassas davranmak gerek diye düşünüyorum.
Nihayetinde insan yetiştiriliyor, hem eğitimi hem de görev yaptığı alanı en iyi şekilde yöneten kişiler olmalı.
Hem eğitim açısından hem de yöneticilik açısından donanımlı olmalı.
Okulunu iş değil evi gibi görmeli.
İnsanları sevmeli ve gelişime açık olmalı.
Her şeyden önemlisi, dürüst çocuklar yetiştirmek için dürüst olmalı.
Sahte belgelerle, torpillerle müdürlüğe gelen birinden dürüstlük beklenebilir mi?
Başkasının hakkını yiyerek müdür olmuş birinden hem çalışanları arasında hem de öğrencileri arasında adaletli olması beklenebilir mi?
Peki ya kendi hakkı ile gelmediği halde bir müdürden hakkaniyetli olması beklenebilir mi?
Beklenemez elbet.
Ancak böyle bir yola başvuracak kadar aciz olan kişiler kadar bu kişileri bu tür yerlere terfi ettirenler de suçludur.
Belki bir insanın gözünü hırs bürümüş olabilir.
Belki koltuk uğruna her şeyi yapabilecek duruma gelmiş olabilir.
Hatta sisteme ayak uydurmayı meşru da görebilir.
Peki ya eğitimi düşünmesi gereken bakanlık?
Her konudan anladığını iddia eden Kamu Hizmeti Komisyonu?
Onlar da mı hakkaniyet ,adalet ve sorumluluk duygularını yitirdiler.
Aslında onlar da bu yaptıklarının doğru olmadığını biliyorlar ama ne yazık ki hem koltuklarını eğitimin, sağlığın önünde tutuyorlar, hem de sorgulamayan düşünmeyen nesillerin ancak bu yollarla yetiştirilebileceğini biliyorlar.
Kısacası aradıkları itaatkar müdürlerin yetiştireceği itaatkar nesiller…