Sosyal bir sorunun ötesinde evrensel bir sorun niteliği de taşıyan kadına yönelik şiddetin, uzun yıllardır devam eden mücadelelere rağmen halen yoğun bir şekilde görüldüğünü söyleyen Köseoğlu, “Hemen her ülkede önemli bir sosyal sorun olarak karşımıza çıkan kadına yönelik şiddete dikkat çekmek, bu konuda farkındalık yaratmak adına Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ olarak ilan etmiştir” dedi.
Köseoğlu: Kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel, duygusal ve cinsel boyutu yoktur
Her 25 Kasım’da kadına yönelik şiddet sorununa dikkat çekmek adına çeşitli etkinlikler, gösteriler düzenlenmekte ve bunun önemli bir sorun olarak somut biçimde mücadele edilmesi gerekliliğinin tekrar tekrar anlatılmaya çalışıldığını vurgulayan Köseoğlu, kadına yönelik şiddetin, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu Kadınlara Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Bildirisi’nde, ‘Kadına karşı şiddet ister kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir şiddet eylemi, bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma’ şeklinde tanımlandığını belirtti. “BM’nin tanımından da anlaşılacağı üzere kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel, duygusal ve cinsel boyutu bulunmamaktadır” diyen Köseoğlu, bunun yanında ekonomik şiddet, kültürel şiddet, siber şiddet ve sembolik şiddet biçiminde de görülmekte olduğunu dile getirdi.
Köseoğlu, ekonomik şiddettin kısaca kadınların çalışmasına izin vermeme, çalışmayan kadınlara yeterli miktarda para vermeme veya elindeki parayı zorla alma, kadını çalışmaya zorlama gibi eylemlerle ortaya çıkarken; kültürel şiddetin, Orta Doğu ülkelerinde kadın sünneti, Çin’de kız çocuklarının küçükken ayaklarını bağlama ve boynuna boyunluk geçirme, birçok ülkede cinayetler olayları, akraba ile evlilik, çocuk yaşta evlilik, başlık parası gibi eylemlerle kendini gösterdiğini dile getirdi. Bireyin istemediği halde bir iletişime zorlanması, istenmeyen elektronik posta veya iletiler alması, uygunsuz içerikli mesajlar, resimler alması, fotoğraflarının izinsiz bir şekilde veya şantaj unsuru olarak kullanılması gibi unsurların siber şiddeti oluşturduğunu belirten Köseoğlu, sembolik şiddetin ise kadının davranışlarına kurallar koyma, kadını kıskandırma, kadını düşüncesinden vazgeçirme, kadının medyada cinsel bir obje gibi temsili, kadına yönelik şiddet olaylarının medyada yer alma biçimi şeklindeki eylemler olarak tanımlandığını söyledi.
Köseoğlu: Kadının psikososyal, hukuki, ekonomik olarak güçlendirilmesi şiddet durumu karşısında tepkisini ortaya koyabilmesini kolaylaştırır
Kuzey Kıbrıs’ta da kadına yönelik şiddet olaylarının son yıllarda arttığı gerçeğiyle yüzleşilerek, bir an önce bu yönde önleyici çalışmalara yer verilmesi gerektiğini söyleyen Köseoğlu, “Kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında gerçekleştirilebilecek uygulamalara birkaç örnek vermek gerekirse, kadınların güçlendirilmesi en başta yer almaktadır. Kadının psikososyal, hukuki, ekonomik olarak güçlendirilmesi böyle bir şiddet durumu karşısında tepkisini ortaya koyabilmesini kolaylaştırmaktadır” dedi. Çiftlere yönelik danışmanlık hizmetlerinin teşvik edilmesi ve bireylerin bu hizmetlere ulaşabilirliğinin kolaylaştırılması, kadın-erkek arasındaki iletişim biçiminin şiddete evrilmeden önce düzenlenmesini mümkün kıldığını ifade eden Köseoğlu, kadına yönelik şiddetle ilgili cezai yaptırımların daha caydırıcı hale getirilmesi ise bu sorunla mücadelenin yine önemli bir boyutu olduğunu dile getirdi.
“Sonuç olarak, kadına yönelik şiddet bu özel günün isminde de anlaşılacağı üzere uluslararası mücadele gerektiren bir sorundur” diyen Köseoğlu, ancak toplumlar nezdinde, süreç üzerine düşünerek toplumun yapısına uygun olarak ne gibi önleyici çalışmaların yapılabileceğine odaklanmak ve bu uygulamaları yürütmek, bu sorunla mücadelenin azaltılmasında büyük rol oynadığını dile getirdi.