Dün, “Dünya Kadınlar Günü” idi.Tüm dünyada olduğu gibi çeşitli etkinliklerle anıldı ülkemizde de.Günün özelliğine binaen iki küçük öykü var bugün sayfamızda birinci öyküyü. Dostumuz ,hocamız Prof. Dr .Abdurrahman Yiğit gönderdi.Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Yiğit hocam sağolsun hem sayfamızın sıkı bir takipçisi hem de destekçisidir…Gelelim öyküye: “Harun Reşit savaşta esir aldığı düşman Generaline : - “Hayatını bağışlarım ama bir şartım var”, der. 'Kadınlar hayatta en çok ne ister?' “Budur bilmek istediğim... Bu sorunun yanıtını getir, kurtar kelleni” der. General sorar-soruşturur, bu çetin sorunun yanıtını aramaya başlar ve Kaf dağındaki bir cadının bunu bildiğini öğrenir... Günlerce, gecelerce at koşturur, cadıyı bulur ve sorar: - Kadınlar hayatta en çok ne ister? Korkunç cadı yanıt için öyle bir şart ileri sürer ki, yenilir yutulur cinsten değil... - “Evlen benimle! O zaman öğrenirsin ancak istediğini...” Bu ölümcül isteği kabul eder esir General. Asıl doğru yanıtı alır almaz da koşar Harun Reşit’e: - “Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek ister!” Harun Reşit esir Generalin hayatını bağışlar. Ancak o, cadıya evlenmek için söz vermiştir. Ne yapsın, evlenirler. İlk gece General bir bakar ki, o korkunç cadı dünyalar güzeli bir afete dönüşmüş karanlık odada... Konuşur cadı: - “Benim kaderim böyle.... Günün sadece yarısı güzel olabilirim, diğer yarısı çirkinim” der. “Ne dersin? Geceleri seninleyken mi güzel olayım, yoksa gündüzleri dışarıdayken mi?...” General öğrenmesini bilen bir adamdır; düşünür ve: - “Sen bilirsin kararı kendin ver” der. İşte o an korkunç cadı sonsuza dek güzel bir kadın olur ve öyle kalır... Peki, bu masaldan çıkarılacak üç ders nedir ?
- Kadınlar en çok kendi özgür iradeleriyle hareket etmek isterler.
- Özgür iradesiyle hareket eden bir kadın her zaman güzeldir.
- İster güzel olsun, ister çirkin olsun, her kadın aslında cadıdır!”
Hayatınız seçtiğiniz kadındır; zevkli bir kadına rastlarsanız zevkiniz, bilgili bir kadına rastlarsanız bilginiz, zeki bir kadına rastlarsanız zekânız, şefkatli bir kadına rastlarsanız vicdanınız gelişir. Hayatınız seçtiğiniz kadındır; alıcı bir kadına rastlarsanız vazgeçtikleriniz, verici bir kadına rastlarsanız tembelliğiniz artar. Hayatınız seçtiğiniz kadındır; dengeli bir kadına rastlarsanız mutlu, dengesiz bir kadına rastlarsanız filozof olursunuz. Hayat kat kattır. Babil'in “Asma Bahçeleri” gibi katmanlar halinde yükselir, bir kattan bir kata sizi yanınızdaki kadın götürür. Ve bugün durduğunuz katman, seyrettiğiniz manzara, gördüğünüz hayat; yanınızdaki kadının bulunduğu katmanı, manzarası ve hayatıdır... Hayatınız; seçtiğiniz kadındır... Rıza Morova http://www.sondevir.com/sizdengelenler/51209/kadinlar-hayatta-en-cok-ne-ister.html http://www.meleklermekani.com/kadinlar/161137-kadinlar-hayatta-en-cok-ne-ister.html
JANE’NİN ÖYKÜSÜ
Bu haftanın ikinci öyküsü de İzmir’de yaşayan sınıf arkadaşım sevgili E.Dz .P Kur.Kd.Alb Ertuğrul Köylüoğlu’ndan geldi.Önemli mesajlar içeren işte o öykü: “O akşam eve geldiğimde eşim akşam yemeğini servis ediyordu. Elini tuttum ve ona söyleyeceğim şeyler olduğunu söyledim. Masaya oturdu ve sessizce yemeği yemeye başladı. Ve yine gözlerinde o korkuyu gördüm. Bir an da kasıldım ağzımı açamıyordum ama düşüncelerimi söylemem lazımdı. Ben boşanmak istiyorum. Sinirlenmedi sözlerime karşılık vermedi, sadece sebebini sordu. Bir cevap veremedim ve buna çok sinirlendi elinde ki Çatal Bıçakları fırlattı. Bana bağırdı ve adam olmadığımı söyledi. Bu akşam tek kelime konuşmadık. Eşim bütün gece ağladı. Farkındaydım evliliğimiz ne olacağını merak ediyordu, ama onu tatmin edecek bir şey söyleyemeyecektim. Ben Jane'e aşık oldum, eşimi sevmiyorum artık. Bu vicdan azabıyla bir evlilik sözleşmesi hazırladım, Evi, arabayı ve şirkettin 30% ona verecektim. Sözleşmeye kısa bir süre baktı ve yırttı. 10 yıl hayatımı paylaştığım bu kadın bana yabancı olmuştu. Onun harcadığı zamana ve enerjiye üzülüyordum, ama geri dönemezdim, Jane'e çok aşık olmuştum. Sonra hıçkıra, hıçkıra ağlamaya başladı, bu benim beklediğim bir tepkiydi. Onun ağlaması benim hafiflememe sebep olmuştu. Bir süredir aklımdan geçiriyordum boşanmayı, bu fikir bende saplantı haline gelmişti ve şimdi bu duyguyu daha da güçlü hissediyordum ve doğru karardı. Bir sonra ki akşam eve geç gelmiştim ve Eşimi masada yazı yazarken gördüm. Çok uykum vardı ve akşam yemeğini yemeden uyumaya gittim. Jane ile geçirdiğim o kadar saat beni yormuştu. Bir ara uyandım ve onu hala yazı yazarken gördüm masa da. Ama bu benim umurumda değildi ve başımı çevirip uyumaya devam ettim. . Ertesi sabah bana şartlarını yazı halinde sundu. Benden hiç bir şey istemiyordu, sadece boşanmamızı ilan etmek için 1 ay müsaade istedi ve bu zamanda normal bir aile gibi davranmamızı istedi. Bunun sebebi oğlumuzun 1 ay sonra sınavların olması ve bu dönemde ona bu yükü bindirmemekti. Bu kabul edilebilinir. Bir şey daha vardı, benden onu Evlilik gecesinde onu kapıdan içeriye nasıl taşıdığımı hatırlamaktı, ve 1 ay boyunca her sabah onu yatak odasında kapıya kadar taşımamı istedi. Kafayı yediğini düşündüm, ama son günlerimizin iyi geçmesi acısından, kabul ettim. Sonra bu şartlardan Jane bahsettim, yüksek ses ile gülüp bunun çok saçma olduğunu ve eninde sonunda boşanmayı kabul etmek zorunda kalacağını söyledi. Eşimle boşanma konusunu açtığımdan beri fiziksel temasta bulunmadık. Bu sebepten ilk gün onu kucağıma alıp kapıya götürdüğümde tuhaf bir duygu yaşadım. Oğlumuz arkamızda duruyordu ve alkış yapmaya başladı 'Babam Annemi Kucağında Taşıyor' bu onu çok sevindirmişti, sözleri canımı acıtmıştı... Yatak odasından evin kapısına kadar 10 metre taşıdım. Eşim gözlerini kapattı ve kulağıma' Oğlumuza boşanmamızdan bahsetme' diye fısıldadı. Bende başımı öne eğerek tamam dedim ve içime bir üzüntü çöktü. Kapı önünde onu bıraktım eşim otobüs durağına gitti ve onu İşe götürecek olan otobüsü bekledi. Ben de tek başıma ofise gittim. 2.nci gün bu oyunu oynamak bize daha kolay gelmişti. Eşim başını göğsüme yasladı, ve onun kokusunu duydum. Birden eşime uzun süredir bakmadığımı anladım. Ve onun Evlendiğim zaman ki kadar genç olmadığını fark ettim. Yüzünde hafif çizgiler oluşmuş saclarına ak düşmüştü. Geçen yıllar öylesine yanından geçmemişti, O an kendime ona bununla neler yaptığımı sordum. 4nci. Gün onu kucağıma aldığımda bir güven duygusu yaşadım. Bu bana Hayatının 10 yılını hediye eden Kadın. 5nci. Gün bu güven duygusu daha da büyümüştü. Bundan Jane bahsetmedim. Günler geçtikçe onu taşımak daha da kolaylaşmıştı, belki de bu sayede yaptığım antrenman dan dolayıydı bu. Bir Sabah onu ne giyeceğini düşünürken izledim. İsyan ederek her gün kıyafetlerin biraz daha bol geldiğini söyledi. Birden onun ne kadar süzüldüğünü ve kilo verdiğini fark ettim. Demek ki onu her sabah daha kolay taşıyabilmemin sebebi buydu. Birden yüzüme yumruk gibi vurdu. Bu kadar acıyı ve üzüntüyü kalbinde taşıyordu. Farkında olmadan başını okşadım. O an oğlumuz da geldi ve ' Baba Annemi taşıman lazım ' dedi. Bu hayatımızın bir parçası olmuştu, Babasının annesini odadan kapıya taşıması. Eşim oğlumuzu yanına çağırdı ve ona sıkı ,sıkı sarıldı. Ben başımı cevirdim, son anda kararımdan vazgeçmek istemiyordum. Onu kucağıma aldım ve yatak odasından kapıya kadar taşıdım. Elini enseme koymuştu ve ben onu sıkı ,sıkı tutmuştum. Tıpkı evlendiğimiz gün gibi idi. Artık huzursuzlaşmıştım bu kadar kilo vermesinden. Son gün onu kucağım da taşıdığımda hareket etmedim. Oğlumuz okuldaydı ve eşime hayatımızda ki yakınlığın ne kadar eksildiğini söyledim. Ofise gittim,kapıyı kilitlemeden , arabadan fırladım ,bunun için zaman yoktu. Her anın kararımı değiştirmesinden korkuyordum ve merdivenden yukarı koştum, yukarı varınca Jane kapıyı açtı. Ona karımdan boşanmayacağımı söyledim. Şaşkın bir ifadeyle elini anlıma koydu ve ' Senin ateşin mi var' diye sordu. Üzgünüm Jane ama ben artık boşanmak istemiyorum dedim. Evliliğimizin renksiz kalması sevgi eksikliğinden değil, birbirimizin değerini unuttuğumuzdandı. Şimdi aklıma geldi ki, ona Evlendiğimiz gün kapıdan içeri taşıyınca ömrümün sonuna kadar sadakat yemini verdiğimi........ Jane olayı anlayınca yüzüme bir tokat attı ve kapıyı kapatarak ağlamaya başladı. Hemen aşağı koşup ilk çiçekçiye gidip eşime bir buket çiçek aldım, üzerinde ki karta da'''seni her sabah hayatımın sonuna kadar taşıyacağım'''' yazdım…. Eve vardığımda yüzümü bir gülümseme kapladı, elimde çiçeklerle yatak odasına gittim ve eşimi yatağın üstünde ölü buldum. Eşim aylardır kanser ile savaşıyordu ve ben Jane ile ilgilenmekten bunu fark etmemiştim. Fazla yaşamayacağını bildiği için, beni oğlumun bana negatif tutumundan korumaya çalışmıştı . En azından oğlumun gözünde iyi bir eş olarak kalmamı istemişti.” Öyküyü şöyle sonlandırmış sevgili Köylüoğlu…”İlişkide ki küçük şeylerdir önemli olan. Villalar, arabalar çok paralar değil . Bunlar hayatı kolaylaştırır ama asla mutluluğun temeli olamazlar.İlişkine zaman ayır ve ilişkinin güven ve huzur anlamına gelecek şeylere meşgul ol.Mutlu bir beraberlik yaşa.Çoğu Hayatların yıkılmasının sebebi, İnsanların hedefe ulaşmaya az kala pes etmesindendir.”Selam olsun…