Aylar önce, yazın içinde bir vakit Lefkoşa’daki nüfus dairesine girdim, acilen kimliği yenileyip de Türkiye’ye gideceğiz.
20’li yaşların başında çıkardığım “kimliciğimden” çok memnundum, ama gel gör ki birgün Türkiye’ye girerken espirili bir polis “Ediz Bey galiba biraz yaşlandınız, biraz da bizi düşünün, sizi biraz da şimdiki halinizle görelim” deyiverdi.
Adamcağız haklıydı kendince, gereğini yapalım dedik.
Dedik de, nüfus dairesinin içi ana baba günü, UBP-DP cevizcinin çuvalından kimlik dağıtıyor, biraz abartılı kaçmasa, içerde nerdeyse her milletten insan var diyeceğim.
Başvuruyu yaptık, saat verdiler, o saatte geldik, beklemeye başladık, karşımda 55-60 yaşlarında iki utangaç, sudan çıkmış balık gibi duran yurdum insanı oturuyor, giyimleri geldikleri yöreyi bile söylüyor, solumda da iki tane tam anlamıyla fingirdek genç kız.
Adama başımla selam verdim, gülümsedim, “Vatandaşlık için mi burdasınız?” dedim.
Adamcağız kafasını salladı.
“Lefkoşa’yı bilir misiniz?” dedim.
Bir düşündü, yere doğru baktı, sonra yüzüme baktı, “Yoh, nedir Leşgofa?” dedi.
Çocukluğumdan beri yurdum insanının Kıbrıs konusunda akıl almaz derecede bilgisiz olduğunu o kadar çok gördüm ki, cevabına şaşırmadım, şansımı bir daha denedim, “Kıbrıs’ın meşhur kapuska yemeğidir” dedim, espiriyi anlayacak mı, yoksa gerçekten bilmiyor mu, diye gözlerine dikkatlice baktım.
Birkaç saniye tereddütten sonra “Yoh, bilmeyik” dedi ciddi ciddi.
Yanımda oturan iki fingirdeği aldı bir kıkırdaşma, yurdum insanı da pot kırdığını anladı, mahcubiyetinden kafasını önüne eğdi.
Vatandaşlık işlemleri için orada oldukları her hallerinden belli olan kızlara dönüp “işinize bakın hanımlar” dedim, biraz da sert bir tonla.
İçimden “Senin de elbette suçun var yurdum insanı, bu çağda ne dünyadan ne de durduğun yerden haberin var, sadece alacağın avantadan haberin var, avantadan alacağın kimliğin dairesinin de yolunu bir şekilde bulmuşsun, ancak esas suçlu seni bu diyara sömürsün diye, vereceğin oy sayesinde koltuğu kollasın diye getirmiş, vatandaş yapmış olanların. Allah sizin gibileri kullananların, bu halde bırakanların, hem bu ülkeyi hem de Türkiye’yi mahvedenlerin, hem de bütün bunları bile bile üç kuruşluk şahsi rant uğruna buna göz yumanların bin belasını versin” dedim.
Bu arada, benim şimdi izbandut gibi olmuş olan yeğenciğimin daha iki yaşlarındayken Lefkoşa diyemeyip de her denemesinde Leşgofa, Lekşofa, Leşfago demesine benzedi, bizim yurdum insanının “Leşgofası”.
Bizim yeğencik en azından “Leşgofa” ile Lefke arasındaki yolu da biliyordu, Leşgofa’nın neresi olduğunu da biliyordu.
Sokağa çıkamaz hale geldik diyen insanlara tepki olarak sokağa çıkmasın geri zekalılar diyen Hüseyin Özgürgün vallahi çok haklıymış…
Adam aldığı sonuçla şu mesajı kendiliğinden verdi: memleketin halinden mi şikayet ediyorsunuz, benim hallerimden, hesapsız kitapsız paracıklarımdan mı şikayet ediyorsunuz, yürüyün be geri zekalılar, endek ettim, göndek ettim, işte seçimi bir daha kazandım, memleketin gidişatından şikayeti olanlar sandığı boykot edeceklerine kıçını kaldırıp da sandığa gelseydi, oyunu bana karşı olan partilerden yana kullansaydı, çıkarsaydınız 26’yı, kursaydınız hükümeti dedi…
Sadece bir yerde hata yaptı, o konuda da ben kendisine biraz akılcık vereyim, belki işine yarar…
Hüseyin beyciğim git Malta’da, Yalta’da, Kongo’da, Nijerya’da, Somali’de Kolombiya’da, Meksika’da birer paravan şirket aç, adlarını da “Dandikisle Dundikis Shittece Uluslar Arası Ortaklığı Limited” koy, sonra da size ne be benim hesaplarımdan, politikacıyık ya da başbakanık diye şirket mi kurmayacağık, ticaret mi yapmayacağık, milletvekillerinin hemen tümü ikinci işini yapıyor, ikinci maaşı da çekiyor da ben mi yapınca bir yerinize battı, elbette ben da istediğimi yapacağım be geri zekalılar, hem da uluslar arası çalışırım, çok istersanız koşturun yurt dışındaki işlerimi araştırın, nerden ne kazandığımı bulun” de, işin içinden çık…
Böyle başa böyle traş!
Gelelim hükümet meselesine…
Bu körlemesine hazırlanan, hesapsız kitapsızlık ucubesi seçim yasasının sonucu olarak ortaya çıkan manzara şu: Bir tarafta temiz olduğunu iddia eden ama toplam mv sayısı 23’ü zar zor bulan üç parti (CTP, TDP, HP), diğer tarafta bu üç parti tarafından dışlanmış, bunlarla asla olmaz denen ama toplam mv sayısı 27’i bulan üç parti (UBP, DP, YDP).
Elindeki her türlü imkana rağmen yerle bir olan ama hiçbir zaman seçmenin kendisine verdiği mesajı almayan, sürüne sürüne de olsa sandıktan bir şekilde çıkan Serdar Denktaş’ın DP’si güya kilit parti, neyin kilidiyse…
Eğer üç yerine beş çıkarsaydı anında UBP ile oturup hükümeti kuracak ve bildiğini okumaya devam edecekti…
DP’yi dışarı atsan, CTP-HP-TDP-YDP koalisyonu kursan, hiçbir dış destek almadan kendi yağında kendi ciğerini kavuran, beklenenin tam tersine sandıktan zar zor çıkan TDP buna karşı çıkıyor, ırkçı bir yaklaşımı var ve eskiden kalma şaibeli isimleri yine aday gösterdi diye YDP’yi istemiyor, bu partinin hükümette yer almasına kesinlikle sıcak bakmıyor, haklı da.
HP ise çok rahat UBP ile iktidar ortağı olabilecek ve en az dört bakanlık alabilecek durumdayken eline geçirdiği fırsatı kendisine gelecekte en fazla fayda getirecek şekilde kullanmak istiyor, haklı da…
Eğer daha işin başından sözünden dönerse, daha başından hesap soracağım derken hesap sorulacak hale gelirse, vay haline…
Bu gidişatta sağlıklı bir hükümet kurulur mu, örneğin CTP-DP-HP-TDP geçiş hükümeti kurulur mu?
Kurulur da, DP yüzünden tamamen kırılgan bir durumda olur.
Yapılacak tek şey, bu dörtlünün bir araya gelmesi, seçim barajını 10%’a çekmesi, seçim listesini tek bir liste haline getirmesi, bölgeciliğin tamamen ortadan kaldırılması, mühür artı mühür vurulan partiden istenirse en çok 25 isme kadar tercih de yapılması, karma yapılacaksa en az bir parti en çok da katılan tüm partiler arasında 1 ile 50 arasında tercih yapılması (seçmeni istemediği, anlamadığı saçma sapan bir oy verme sistemiyle karşı karşıya getirmek oyların yüzde ondan fazlasının yanmasına neden oldu, bırak ister bir kişiye isterse 50 kişiye tercih yapsın), sorabileceği her türlü hesabı yıldırım hızıyla sorması, gerekirse bazılarının milletvekilliklerini düşürmek için girişim başlatması, dışarda kalanları bir an önce hesaba çekmesi, özellikle UBP’nin başını çektiği rant düzeninde dağıtılan arsa, keyfi vatandaşlık, üniversite izinleri gibi tüm rantların iptal edilmesi, seçim rüşveti olarak para dağıtanların ve alanların (satılık ve satın alan vatandaş müsveddelerinin) bir bir tesbit edilip “analarının ağlatılması” ve paraları kimlerin verdiğinin ifşa edilmesi, onların da “anasının bilahare ağlatılması”, sandığa gelmeyen öğretilmiş çaresizlik kurbanı küskünlere de “işte size icraat, yine kendinizi alemin akıllısı sanır da fare dağa küsmüş misali, millet çatır çatır oyunu ve ruhunu satarken siz bu ülkeyi ve halkı temize çıkarma adına yine uydurma bahanelerle sandığa gelmezseniz, isterseniz cehennemin ta dibine de gidebilirsiniz” mesajının açıkça verilmesi…Kısacası grilerin bir tarafa bırakılması ve siyahla beyazların ayrıştırılması lazım!
Bu sözlerim aynı zamanda kimlerin aday olduğuna bakmayıp da seçim bittikten sonra kimlerin kazandığına bakarken listede adımı görüp de “Hocam sen de mi adaydın, vallahi bilmezdik, bilseydik sandığa giderdik” diyen ve “madem kimlerin aday olduğunu umursamadınız, kazananları veya kaybedenleri neden umursadınız, ya gözünüzü açın, ya da susun kalın, öğretilmiş çaresizliğinizle yaşayıp gidin işte” cevabını alanlara...
DP günah çıkarıp da buna yanaşır mı, yanaşırsa ilk seçimde 10% barajını (eğer baraj 10%’a çıkarsa) geçer, yanaşmazsa bu ülkede bundan sonra yaşanacak bütün sorunların da tartışmasız tek sorumlusu olur, öyle kilip parti milit parti hikayesi bir sonraki seçimde tamamen biter, UBP Lefkoşa kapuskası arasına onu da sos yapar, yer yutar…
Hele de UBP bu süreçte önceliğini erken bir kurultaya verirse ve o kurultay sonucunda da siyasi hayatında son kullanım tarihi gelmiş olan, uzatmaları oynayan Özgürgün kenara çekilirse, Faiz Sucuoğlu UBP’ye başkan olarak çıkarsa, hiç abartmam, UBP tek başına hükümeti kuracak sayıyı bile yakalayabilir, öteki partilerin hemen tümü de, başta YDP ve DP olmak üzere, hesabı ilelebet kapatır, kapuskanın sosu olur, belediye başkanlıklarını da süpürür, sonrasında gelecek Cumhurbaşkanlığı seçimini de alır, Akıncı dosdoğru mahalleye gider, Kudret Özersay’ın hayalleri de ilelebet son bulur, son kullanım tarihi gelir…
Söylemedi demeyin!
Hade bakalım “kilit parti DP”, görelim bakalım kilidin ne kadar değerliymiş…