Önümüzdeki sürecin beraberinde riskler de taşıdığına dikkat çeken Akıncı, “Adım atacaklarsa bir an evvel atmalıdırlar. Bizim beklentimiz budur. O zaman görürler bakalım. Adımları atarlarsa masa tekrar kurulur mu kurulmaz mı” dedi.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Pakistan’ın başkenti İslamabad’ta yapılacak 13. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı Zirve Toplantısı’na katılmak üzere bugün saat 16.05’te adadan ayrıldı.
Akıncı, adadan ayrılman önce Ercan Havaalanı’nda düzenlediği basın toplantısında, Kıbrıs müzakereleri konusunda değerlendirmelerde bulundu. Pakistan’daki toplantının, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı adı verilen ve 10 ülkenin üye olduğu örgüt olduğunu belirten Akıncı, “Aralarında Pakistan ve Türkiye de var. uzunca bir süredir bunun hazırlık çalışmaları yapılıyordu. Yeni ortaya çıkmış bir şey değil. Zaten bir kaç ay evvelinden davet edilmiştik” dedi.
Cumhurbaşkanları, hükümet başkanları ve bakanlar seviyesinde de toplantılar gerçekleştirileceğini söyleyen Akıncı, bu bağlamda Ekonomi Bakanı Sunat Atun’un da kendileriyle gideceğini ifade etti.
KKTC’nin, teşkilat içerisinde Kıbrıs Türk Devleti adıyla gözlemci üyeliğinin bulunduğunu hatırlatan Cumhurbaşkanı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu sıfatla geçmişte, çeşitli etkinliklere de ev sahipliği yaptık. Yine gelecekte bu ev sahipliklerini sürdürmek istiyoruz. Bu konuyla ilgili değinmek istediğim bir nokta daha var. O da; sanki bu toplantı vesilesiyle müzakere masasını da bırakıp gidiyoruz gibi bir algı yaratılmak isteniyor. Bunu Rum Dışişleri Bakanı da yaptı. İşte müzakereye gelmiyor, Pakistan’a gidiyor gibi kendisinden hiç beklemediğimiz, yakıştıramadığımız bir söylemde bulundu. Nere gideceğimize dair bilgi vermekte hiç bir mecburiyetimiz yok. Böyle bir şeyi karşımızdakinden de beklemiyoruz, sormuyoruz da. Herkesin tabii ki müzakereler dışında sorumlulukları var. Onun da var. Bizim de var. Bizim herhangi bir yere giderken birisinden izin almamız söz konusu değil. Ancak nezaket gereği bir ay kadar önce toplantıların gündemi belirlenirken, Şubat sonu Mart başında benim uygun olmayacağımı nedeninin de Pakistan’daki bu toplantı olduğunu söylemiştim. Hem Rum tarafınca biliniyordu, hem de BM tarafından. Buna rağmen bunun istismar edilmesi gerçekten son derece üzüntü vericidir. Bunun dışında bu konu ile ilgili başka bazı çevreler de yanlış mesajlarda bulunuyorlar. Onlara bu safhada değinmeyi gerekli görmüyorum.”
“HAYRET, ÜZÜNTÜ VE İBRETLE İZLİYORUM”
Kaç gündür Enosis Plesibiti’nin okullarda onore edilmesi, kurtlanması kararının alınmasından sonraki süreci çok büyük bir hayretle, üzüntüyle ve ibretle izlediğine dikkat çeken Akıncı, “Gerçekten yapılan bu vahim yanlışın halen daha bugün oldu, hafife alınması ve bunu bertaraf edecek tavırların geliştirilmesi yerine karşı suçlamalarla bizim müzakere masasını terk ettiğimiz ve bunun gerekçesi olarak da Nisan’da Türkiye’de yapılacak olan referandumun gerekçe olarak gösterilmesi inanılır gibi değildir” dedi.
Akıncı bu konudaki açıklamalarına şu şekilde devam etti:
“TÜRKİYE’NİN BÖYLE BİR ERTELEME TALEBİ OLMADIĞINI HEP SÖYLEDİM”
“Çünkü bu konuda, bu olay patlak vermeden önce de benim verilmiş çeşitli beyanlarım var. Türkiye basınında da yer aldı. Zahmet edilip bakılırsa görülecektir ki referandumla ilgili söylemlerinin gereksiz olduğunu, Türkiye’nin böyle bir talebinin olmadığını, önemli olanın gerek bizim gerek Türkiye için çözümün içeriği olduğunu, o çözümün içinde bir uzlaşma sağlayabilirsek, güvenlik garantiler bağlamında da her iki tarafı tatmin edecek formül üretebilirsek, herkesin eşitlik, özgürlük ve güvenlik içinde yaşayacağı bir model oluşturabilirsek, referandumdan önceymiş sonraymış bunun pek bir farkı olmayacağını kendilerine defalarca söyledik. Sayın Eide Türkiye’de temaslar yaptı; ona da bu iletildi. Sayın Anastasiadis kaç defa bu konuyu gündeme taşıdıysa ben ben de aynı cevabı verdim kendilerine. Türkiye’nin böyle bir erteleme talebi olmadığını hep söyledim. Gerçek de budur. Şimdi denebilir ki, bu referandumda Türkiye’nin konsantrasyonu yoğun bir şekilde o olaya olmayacak mı? Evet bunu inkar eden yok. Doğaldır ki bu konsantrasyon olayı o konu üzerine yoğunlaşacaktır. Ama Türkiye büyük bir mekanizmadır. Türkiye elbette bu konuyla ilgilenecek birimleri aracılığıyla da. Nasıl ki ilgileniyor, seçim dönemlerinde de ilgilendi. Referandumda da ilgilenebilir rahatlıkla ve ilgileniyor da. Şunun altını çizmekte fayda görürüm. Benzeri bir argümanı biz 2015 yılı Haziran ile Kasım arasında yaşadık. Türkiye’de seçimler hatırlarsınız, tek parti hükümeti çıkmadı. Koalisyonlar bir türlü oluşturulmadı ve Kasım ayında bir seçime daha gidildi. O günlerde de Rum lider bugün yaptığı gibi ‘bekleyelim görelim. Aceleye gerek yok. Kasım’da Türkiye seçimlerinde ne olacak’ diye hep süreci yavaşlatma arzusunu dile getirdi.”
“ASIL ZAMAN İSTEYEN RUM LİDERİN KENDİSİ”
O zaman da kendisine bunun gerekli olmadığını anlatmaya çalıştığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, ama belli ki asıl zaman isteyenin Sayın Anastasiadis’in kendisi olduğunu belirtti.
Bunun, çok açık ve net bir şekilde artık kendini gösterdiğinin altını çizen Akıncı, “son yaptığı açıklamalar bana cevap vermeye yönelik gibi görünse de, bir başka yönü ile güneydeki kiliseyi ve ret cephesini tatmin etmeye yönelik unsurlar da içeriyor” dedi.
Akıncı konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
“AÇIKLAMALARI SADECE BİR YÖNÜYLE ANLAŞILABİLİRDİR”
“Bunları özellikle son günlerde görüyoruz. En son azınlık -çoğunluk şeklinde yaptığı değerlendirme tüm federal çözüm prensiplerine aykırı bir değerlendirme oldu. BM parametrelerinin en önemlilerinden bir tanesi Kıbrıs’ta Türkler ve Rumların aralarındaki ilişkinin bir azınlık çoğunluk ilişkisi olmadığı, bu ilişkinin iki eşit kurucu devlete dayalı siyasi eşitlik içinde bir ilişki olduğu konusunda çok nettir ve bu yıllardan beridir gelen BM parametresidir. Bu kadar yıl sonra ve bizimle olan müzakerelerin 22’nci ayında daha önce hiç kullanmadığı, dillendirmediği bir kavramı bu şekilde dillendirmeye başlaması, gerçekten kabul edilebilir bir davranış olmadığı gibi, sadece bir yönüyle anlaşılabilirdir. O da ne yazık ki, kendisi kabul etmese de, artık güneyde seçim davullarının çalınmaya başlanmış olduğu gerçeğidir.”
“YİNE GETİRİP BÜTÜN MESELEYİ TÜRKİYE’YE DAYANDIRIYORLAR”
“Bu olayla ilgili olarak bazı Rum liderlerinden şöyle açıklamalar da geliyor. En azından bir tanesinden gördüm. Rum okullarında nasıl bir eğitim modeli verilecek, bu Akıncı’nın karışabileceği birşey değildir diyorlar. Biz onların eğitim sistemlerine, müfredat içeriklerine karışmış falan değiliz. Bu doğrudur; bulunacak olan çözümde de eğitim, sağlık gibi konular kurucu devletlerin yetkileri altında olacak ve 2 taraf bu alanları yönetecek. Tabii belirli standartlara sahip olma ve bunları en üst düzeye çıkarma noktasında iş birliği de yapılabilecek, eğer her geçen gün daha zor hale gelen bu çözümü başarabilirsek. Ancak şöyle de bir gerçeklik var; unutulmamalıdır. Enosis, Taksim gibi kavramlar eğitim sisteminin bir parçası haline getirilirse, elbette buna söyleyecek sözümüz olacaktır. Biz yaparsak onların, onlar yaparsa bizim söyleyecek sözümüz olacaktır. Çünkü halen yürürlükte olduğunu söyledikleri 1960 Anayasası’nda sadece Enosis’i gerçekleştirmek değil, Enosis’i övmek fiili de yasaklanmıştır, 2014 Şubat anlaşmasında da keza aynı kavramlar yer almaktadır. Dolayısıyla bu şekildeki bir gidişatı gözlerimizi kapayıp görmezden gelemezdik. Bunun dışında Rum liderliklerinde Sayın Anastasiadis’in söylemine de bu çok net yansıdı. Kıbrıs Türk tarafını hep bir küçümseme öne çıkmaya başladı. Müzakerelerde ne kadar proaktif, yaratıcı adımlar atmış olsak da ve yeri geldiğinde Kıbrıs Türk tarafının gerekli inisiyatifleri aldığını kendi de gözleriyle gördükleri halde, BM de bunu sürekli olarak kabul ettiği halde, yine getirip bütün meseleyi Türkiye’ye dayandırıyorlar.”
TÜRKİYE İLE YAKIN BAĞLAR
Kıbrıslı Türklerin, dünyadan izole edildiği şartlarda Türkiye ile tarihiden gelen çok yakın bağlarının olduğunu hatırlatan Akıncı, “Bu olmaya da devam edecektir. Bundan daha doğal bir şey olamaz” dedi.
Ancak Kıbrıs Türk tarafının çok net bir şekilde Türkiye ile olan münasebetlerinde en doğrusu nedir, en iyisi nedirin arayışı içerisinde olduğuna da dikkat çeken Akıncı sözlerini şöyle sürdürdü:
Her zaman Türkiye ile olan münasebetlerinde karşılıklı ikna süreci çalıştırılmıştır. Yeri gelmiştir Kıbrıs Türk tarafının inisiyatif alması gerekmiştir. Bu inisiyatiflerini de almaktan çekinmemiştir. Ama Mont Pelerin’de gördük. Özellikle birinci Mont Pelerin’de Sayın Anastasiadis 5’li konferans tarihini verme aşamasına gelindiğinde nasıl 10 günlük ara isteyerek Atina’ya koştuğunu hep beraber gördük. Eğer bunu ben yapsaydım Sarayönü’nde benim idam sehpam hazırlanacaktı; politik anlamda söylüyorum. Ama Rum lider çekinmeden bunları söyleyebiliyor, gerçekleri gördüğü bildiği halde. Kısacası şunu söylemek istiyorum. Biz Kıbrıs’ta gerçekten çok iyi niyetle, sabırla bir müzakere sürecini sürdürüp buralara kadar getirdik. Bundan sonrası için de müzakerelerden kaçmış, masayı dağıtmış değiliz. Onlar bunu bu şekilde yaymaya çalışsalar da. Bu gerçek değil. Ancak müzakerelerin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesinin koşullarının yaratılması lazım. Biz her şart altında müzakerelerin sür git olmasından, incir ipi gibi uzayıp gitmesinden, 49’uncu yılında olan bu sürecin bir 50 yıl daha bu şekilde gitmesinden yana değiliz.”
“MAZARET ÜRETMESİNLER”
Herkesin ne yaptığına dönüp bir daha bakması gerektiğini söyleyen Akıncı, yanlıştan dönmenin bir erdem olduğunu tekrarladı.
Bir kaç gün KKTC’de olmayacaklarını, döndüğünde de bu yönde adımların atılmış olmasını uman Cumhurbaşkanı “Bizim için referandumu bekliyor, şunu bekliyor diye bir durum söz konusu değildir. Tabii ki müzakere masasında ileriye doğru adım atmak yalnız bize bağlı değildir” dedi.
Rum tarafının da bu adımları atması gerektiğini söyleyen Akıncı, Yunanistan ve Türkiye’nin de taraflara yardımcı olması gerektiğini belirtti.
Bu konunun, yaz aylarının gelmesiyle daha da zora gireceğini fark etmeleri gerektiğine işaret eden Akıncı, “Adım atacaklarsa bir an evvel atmalıdırlar. Bizim beklentimiz budur. O zaman görürler bakalım. Adımları atarlarsa masa tekrar kurulur mu kurulmaz mı. Biz mazeret aramıyoruz. Ama şunu da net olarak söyleyim. Türk tarafı mazeret üretiyor diye diye kendi mazeretlerinin arkasına kimse saklanmasın” diye konuştu.
“Hatalarından dönmeleri durumunda ertesi masaya dönebiliriz şeklinde bir ifadeniz vardı. Siz bu açıklamaları yaparken güneyden dozajı artıran açıklamalar oldu. Hatalarından geri adım atma erdemini gösterecek gibi görünmüyorlar. Hal böyleyken siz daha ne kadar bekleyebilirsiniz? Masanın hiç kurulmama ihtimali var mı?” yönünde bir gazetecinin sorusu üzerine Cumhurbaşkanı Akıncı şöyle yanıt verdi:
“Masanın kurulması, yanlıştan dönme erdemini göstermedikleri taktirde gecikecek. Gecikmesi demek seçim süreci, zaten aşağı yukarı başladı. Bunu ben söylemiyorum aslında. Kendi parti liderleri de söylemeye başladılar. Altını çizmekte yarar var. Bu olayın yaşandığı zaman, yani Enosis ile ilgili okullarda anma, onore etme kararının çıktığı günün ertesi günkü Rum basınına bir bakın. Orada göreceksiniz ki bütün gazetelerde, artık seçim havası geldi diye yazılar yazıldı. Daha bizimle ilgili tartışmalar yoğunlaşmadan, başlamadan. Zaten bu saptamayı kendileri yaptı. Benim söylememe gerek bırakmadılar. Yine bugünlerde gazetelere bakınız. Çok açık ve net değişik partilerin başkanları da bunları söylüyor. Birilerinin söylemesine de gerek yok. Biz de görüyoruz. Bakınca anlıyoruz. Verilen demeçlerden tribünlere oynandığını çok rahat görüyoruz. Şunu anlatmaya çalışıyorum; eğer bu tutum değişmez ve yakın zamanda bu düzelme olmazsa zaten, 2016 gibi, 2017 de elden çıkmış olacak. 2018’de seçimlerde kim kazanır, kim kaybeder onun programı ne olur, ne olmaz ve bu arada 2017’de başka tehlikeler de va. Hep bunu söyledim. 2016 yılı sonunu işaret ederken, hep 2017’nin risklerinden bahsettim. 2016 sonunu da illaki çözüm olacak diye değil. Ama hep şunu söylerdim. 2016’da dedi de olmadı. Evet istedim tabii. Çünkü halkım benden bunu istedi. 2016 sonunu bir hedef olarak koydum ve bu hedef yalnız benim olmaktan çıktı. Türkiye de destekledi, Rum lider de destekledi. BM de destekledi. Çünkü 2017’nin bir takım riskler içerdiğini hepimiz gördük. Söylemek istediğim konu, 2016 sonunu hedef olarak gösterirken söylediğim bir cümle çok önemliydi. Diyordum ki; artık geriye kalan konular bakımından bize gerekli olan zaman değil, gerekli olan liderliktir kararlılıktır ve siyasi istekliliktir. Bu olmayınca tabii ki daha ileri adım atamıyorsunuz. Müzakereler tümüyle çöktü gibi bir ifade yanlış olur. Böyle bir söylem doğru olmaz. Çünkü şu anda biz halen daha aklı selimin galip gelmesini bekliyoruz. Onun çağrılarını yapıyorum ben. Kimseyi tahrik de etmiyorum. Sadece yapılması gerekenin altını çiziyorum. Doğru olanı istiyorum. Çünkü halen daha bu olayı küçümsemek Kıbrıs Türkünü tanımamak demektir. Kıbrıs adasında Enosis’in neler yarattığını anlamamazlıktan gelmek demektir. Böyle bir şey olamaz. Kıbrıs’ın geleceğini, barış içinde huzur içinde sağlıklı şekilde kuracaksak, geçmişte bütün bu kötülüklerin anasının Enosis olduğunu görmemiz, anlamamız lazım. Rumların da bunu görebilmesi lazım. Yoksa işte başka bir şey daha söylenir. EOKA mücadelesinden en çok Kıbrıslı Türkler yaralandı gibi. Kusura bakmasınlar bunlar kabul edilebilecek söylemler değil. Çünkü EOKA’nın hedefi, Kıbrıslı Türklerle barış içinde bir yaşam değil. Enosis ülküsüydü. Dolayısıyla bu söylemler terkedilmez ve seçim dönemine girildi, daha da artacaksa, bu masanın kurulması tabii ki hiç de kolay olmayacak. Yalnız biz bu yolculuğa çıkarken, bu konuda adım atmalarını beklediğimizin mesajını vermek istiyorum. Yaparlar, yaparlar. Yapmazlarsa, daha sonraki gelişmeleri döndüğümüz zaman ve ilerleyen süreçte birlikte karar veririz toplumumuzun tüm katmanları ile. Çünkü bu sonuçta önemli ve sorumluluk isteyen bir karar olur. Hep beraber günü geldiğinde değerlendiririz.”