Karın getirdiği mutluluk…

Kıvanç BUHARA

Kendimi dışarıda tutarsam hepinize ayıp olur… Delirmek, Çıldırmak, Kafayı yemek, Keçileri kaçırmakla ilgili sosyopatolojik sınırı çoktan geçen toplumun, aklı başında sayılan bireylerinin tümünün; Kısacası hepimizin imdadına yetişti mübarek kar! Lapa lapa yağdı diyorlar ya; Aslında, Kimse lapa lapa yağan karın tarifini yapamaz! Sakin sakin, nazlı nazlı; Gökyüzünden yumuşak iniş yapan donmuş su damlacıkları, Beşparmakları beyaza boyadı! Ne büyük mutluluk! Herkes kartopu oynamak, kardan adam yapmak için dağlara doğru uçtu adeta… Rahatladık, gevşedik! İcat edilmez olaydı… Televizyon denen kara kutunun evimizin içine kadar soktuğu ” kara haberleri “ unuttuk biraz! Bozulan, tahrip olan beyin fonksiyonlarımız, kısa süreliğine de olsa yeniden normal işlevine kavuştu! Çocuklar neyse de; Yaşlılar bile; Acımadan, Birbirlerine kartoplarını öyle bir savurdular ki… … kayarak kıç üstü karların üzerine düşenlerin kahkahaları, taaTrodosların zirvesine kadar yankılandı! Selvili tepede romantik bir çift, el ele tutuşmuş… Kız başını erkek arkadaşının omuzuna yaslamış! İkisi de suskun, Akdeniz’e doğru baktılar… Trodosların eteklerinde geçmiş çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan anımsıyorum eski kış aylarını… Günlerce mertekli evimizden dışarı çıkamazdık. Aralıktan başlayan kar yağışı, Marta kadar sürerdi! Gürül gürül yanan ocağın başında geçerdi günlerimiz. Bademli, cevizli sucuk; köfter, kuru üzüm, pekmez ve bal… Hepsi katkısız, doğal! Ne hormon, ne de tarımsal ilaç… Yaz aylarında, rahmetli babamın güneşte kuruttuğu oğlak etinden samarella(*) Ehhh… Rezil oldu, piçleşti şimdiki dünya! Geriye dönmek ve uygarlık denen safsatayı reddetmek mümkün olsa… Bir daha dönmemek üzere, Ölmek ve oralara gömülmek için… Çekilin yolumdan, Gideceğim doğduğum yere!... Ki orada ne ihanet, ne yalan, ne ikiyüzlülük var.