Avukat olan babasının yolundan giden Marx, Bonn kentinde hukuk eğitimi aldı.
1841 yılında ise Jena Üniversitesi'nde felsefe doktorası yaptı. Eğitimi sırasında Alman filozof Georg Hegel'in düşüncelerinden etkilendi.
1836'da nişanlandığı Jenny von Westphalen ile 1843'de evlendi. 1844-1857 yılları arasında Marx çiftinin yedi çocuğu olsa da bunlardan yalnızca üçü uzun süre hayatta kalabildi.
Marx bir süre Köln'de gazete editörü olarak çalıştıktan sonra 1843'te eşi Jenny ile birlikte Paris'e taşındı.
İlk günden itibaren kentteki işçiler ve sol düşünürlerle sıkı ilişkiler geliştirdi.
Orada hayatı boyunca arkadaşı olacak olan devrimci Friedrich Engels ile tanıştı.
Fransa'dan sınır dışı edildikten sonra iki yıl boyunca Brüksel'de kaldı ve bu süreçte Engels ile dostlukları pekişti.
1845'te yayınladığı Feuerbach Üzerine Tezler'de yer alan ve bir filozof olarak dünyaya bakışını gösteren şu sözleri, bugün de Londra'daki mezar taşının üzerinde yer alıyor:
"Filozoflar şimdiye kadar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumladılar, oysa aslolan dünyayı değiştirmektir."
Marx ve Engels 1848'de yayınladıkları Komünist Manifesto ile insanlık tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu ve bu mücadelenin işçi sınıfının zaferiyle sonuçlanacağını söyledi.
Aynı yıl Avrupa'yı sarsan toplumsal hareketler, iktidarları tehdit eden bir boyuta ulaştı. Avrupa'da daha iyi hayat şartları ve siyasi reform talebiyle başlayan toplumsal hareketler çoğu ülkede başarısızlıkla sonuçlandı ve bastırıldı. Fakat aynı zamanda Avrupa toplumlarında önemli izler de bıraktı.
'İşçi köle kaldığı sürece hiçbir ulus özgür olamaz'
Marx 1850 yılında bu yenilgiler hakkında "Yenilgiye uğrayanlar, geleneksel devrim-öncesi uzantılar, henüz şiddetli sınıf karşıtlıkları haline gelecek kadar keskinleşmemiş olan toplumsal ilişkilerin sonuçları oldu" demiş ve eklemişti:
"Proletarya kendi mezarını burjuva cumhuriyetinin beşiği yaparak burjuva cumhuriyetini, salt biçimiyle, açık amacı sermayenin egemenliğini ve emeğin köleliğini sonsuzlaştırmak olan devlet olarak hemen ortaya çıkmaya zorladı."
"İşçi köle kaldığı sürece, ne Macar, ne Polonyalı, ne İtalyan özgür olacaktır!"
Marx, Avrupa'daki 1848 devrimlerinin ardından devrimci hareketi finanse etme suçlamasıyla gözaltına alınarak Brüksel'den de sürgün edildi.
1849'da Londra'ya taşınan Marx, hayatının geri kalanını burada geçirdi. Burada ailece yoksulluk çekseler de Engels onlara destek oldu.
Marx, Londra'daki yıllarını kapitalizm ve endüstrileşmeyi inceleyerek geçirdi, ekonomi ve politika hakkında makaleler yazdı. Sermaye, toprak mülkiyeti, ücretli emek, devlet, dış ticaret, dünya pazarı hakkında teoriler geliştirdi.
Kapitalizmin çelişkilerini inceledi
Kapitalizmin varlığını sürdürmek için işçileri sömürmek zorunda olduğunu savunan Marx, bu sistemde üretim araçlarını ellerinde tutan sermaye sahiplerinin her zaman zenginleşirken işçilerinse yoksullaşacağını yazdı.
Marx, kapitalist üretim biçimlerinin işçileri birer makine çarkı gibi gördüğünü, işçilerin hem sömürüldüğünü hem de üretimlerinin karşılığını alamadığını, bu nedenle işçilerin ürettikleri ürünlere ve üretim sürecine yabancılaştığını öne sürdü.
Kapitalizmin kendi içinde taşıdığı çelişkiler nedeniyle krizlerin kaçınılmaz olduğunu yazan Marx, bu nedenle ölümünden sonraki onyıllarda yaşanan her ekonomik krizde tekrardan gündeme geldi. Marx'a göre şirketlerin kârlılığının düşme eğilimi krizlerin nedenlerinden biriydi.
Marx kapitalizme karşı komünizmi öneriyordu. Burjuvazinin işçiler tarafından devrilmesinin ardından işçi sınıfının "diktatörlüğü" kurulması gerektiğini söyleyen Marx, işçilerin demokratik yönetimi olacak bu sistemde üretimin kâr amacıyla değil ihtiyaca göre yapılmasını öneriyordu:
"Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre."
Marx komünizmin, insanların "sabahları avlanıp, öğleden sonraları balık tutup, akşamları hayvan besleyip, akşam yemeğinden sonra felsefe yapabileceği" bir düzen olması gerektiğini söylüyordu. Komünist toplum üretimi düzenleyeceği için insanlar avcı, balıkçı, çoban ya da felsefeci olmasa da bunları yapma imkanına sahip olacaktı. İlerleyen teknoloji sayesinde insanlar daha az çalışarak daha çok şey üretebilecekti.
Marx, proleter diktatörlükten komünizme geçişin nasıl olabileceğine dair hazır bir reçete sunmasa da, komünizme geçişle birlikte sınıfların ve dolayısıyla devletin ortadan kalkacağını, üretimi sağlayacak işçileri yönetecek kişilerin de seçilmiş, geri çağrılabilir ve ortalama ücret alan işçilerden oluşacağını söylüyordu.
Birinci Enternasyonel'in kuruluşu
Avrupa'da büyüyen işçi sınıfı, Birinci Enternasyonel olarak da bilinen Uluslararası Emekçiler Birliği'ni kurarken Karl Marx da oradaydı.
Londra'da Enternasyonel'in açılışında yaptığı konuşmaya "İşçiler! 1848'den 1864'e kadar olan dönem boyunca işçi yığınlarının sefaletinin azalmadığı büyük bir gerçektir, ama bu dönem sınai gelişme ve ticari büyüme bakımından gene de eşsizdir" diye başlayan Marx, 1843-1864 arasındaki 20 yılda ekonominin üç kat büyümesine rağmen yoksulluğun azalmadığını vurguluyordu.
Marx konuşmasında o dönemde halkın yetersiz beslenme koşullarında yaşamak zorunda bırakılmasını eleştiriyor, işçi sınıfının burjuvaziye kabul ettirdiği 10 saat çalışma yasasını övüyor ve işçilerin kurduğu kooperatiflerin yaygınlaşmasını öneriyordu.
Marx işçilerin, egemenlerin dünya çapındaki sömürü planlarını engelleyecek gücü olduğunu da bir örnekle açıklıyordu:
"Batı Avrupa'yı Atlantik'in öte yakasındaki köleliği sürdürmek ve yaygınlaştırmak üzere rezil bir haçlı seferine paldır-küldür girmekten koruyan egemen sınıfların dirayetleri değil, İngiltere'nin çalışan sınıflarının bu canice çılgınlığa karşı yiğitçe direnmeleri olmuştur."
Marx en kapsamlı kitabı olan Kapital'i de Londra'da yazdı. Kitabın ilk cildi 1867'de yayınlandı. Marx bu kitabı hazırlarken yalnızca işçi sınıfının durumunu incelemedi, aynı zamanda şirketlerin vergi kayıtları ve işçilerin sağlık raporları gibi belgeleri de kullandı. Bu raporlarda 30 saat aralıksız çalıştığı için ölen işçiler de vardı. Marx'ın kullandığı 1875 tarihli bir raporda Manchester bölgesindeki üst sınıfların ortalama yaşam beklentisinin 38, işçi sınıfının ortalama yaşam beklentisinin ise 17 yıl olduğu yazıyordu.
Marx'ın incelediği bir diğer olay da, kendisi Londra'dayken gerçekleşen Paris Komünü'ydü. 1871'de Fransa Prusya savaşı sırasında İkinci Fransız İmparatorluğu'nun çöküşü sonucu Paris'te halk iktidarı ele geçirmiş, burada kurulan komün 72 gün sonra Fransız ordusu tarafından işgal edilmişti.
"Paris Komünü, İmparatorluk'un doğrudan antiteziydi, 'Sosyal Cumhuriyet' çağrısıydı" diyen Marx, Paris Komünü'nün özel mülkiyeti kaldırmayı, o güne kadar kendi üretimlerine el koyan burjuva sınıfının varlıklarına el koymayı hedeflediğini, komünde ilk defa işçilerin kendilerini yönettiğini yazmıştı:
"İşçilerin Paris'i, Komünü'yle birlikte, yeni toplumun müjdecileri olarak sonsuza kadar anılacak. Paris şehitleri, işçi sınıfının yüce kalbine kazındı."
Son yılları ve sağlık sorunları
Alkol ve tütün kullanan, gece geç saatlere kadar çalışıp kötü beslenen Marx, hayatının son yıllarını sağlık sorunlarıyla geçirdi.
University of London Tarih Profesörü Gregory Claeys, BBC History dergisine yazdığı makalede Marx'ın hemoroit, romatizma, deri enfeksiyonu, karaciğer rahatsızlığı ve uykusuzluk hastalıklarından muzdarip olduğunu söylüyordu.
Eşinin 1881'deki ölümünün ardından Marx'ın sağlığı daha da kötüleşti. 14 Mart 1883'te yaşamını kaybeden Marx, Londra'daki Highgate Mezarlığı'na gömüldü.
Prof. Claeys, "Marx, kendisine yöneltilen tüm eleştirilere rağmen yeteneklerinden şüphe duymuyordu. Fakat bu sıra dışı özgüvenin bir de olumsuz etkisi vardı: Bir konuda yazmadan önce o konuda tüm yönleriyle uzmanlaşmak" diyor ve ekliyor:
"Marx yıllarını yeni diller öğrenerek ve sayısız notlar alarak geçirdi. Yaşı ilerlediğinde sağlık sorunları nedeniyle uzun süre yazı yazamaz olmuştu. Bütün bunlar nedeniyle küresel ününü hayattayken elde edemedi. 1883'te öldüğünü çok az kişi fark etmişti."
Komünist Manifesto'nun girişindeki "Avrupa'da bir hayalet dolaşıyor: Komünizm hayaleti" cümlesindeki hayaletin, kısa süren Paris Komünü sonrasında vücut bulması ise 1917'de Rusya'da gerçekleşti.
Özel mülkiyete karşı çıkan Marx bu devrimi göremedi ancak 20. yüzyılda gerçekleşen pek çok devrime ilham verdi. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra dünyada sosyalizmin etkisi azalsa da, "tarihin sonu" ilan edilse de, 2008'deki ekonomik krizin ardından Karl Marx'ın fikirleri tekrardan ana akım yayınlarda yer almaya, tartışılmaya başladı.
Gelir adaletsizliğinin artması, dünyanın en zengin sekiz kişisinin elindeki servetin dünyadaki en yoksul 3,5 milyar kişinin servetine denk hâle gelmesi Karl Marx'ın teorilerini güncel tartışmaların merkezinde tutuyor.
Bu yüzden doğumundan 200, ölümünden 135 yıl sonra, Karl Marx'ın hayaleti dünyada dolaşmaya devam ediyor.