Meslekte yarım asra yaklaşan ve Kıbrıs'ın yakın tarihinde birçok olaya tanıklık eden 68 yaşındaki gazeteci Erten Kasımoğlu, KKTC'nin ilan edildiği 15 Kasım 1983'ü, yaşadığı en heyecanlı günlerden biri olarak nitelendiriyor.
Meclis'te Bağımsızlık Bildirgesi'nin okunmasını ve oylamayı yerinde izleyen gazetecilerden biri olan Kasımoğlu, basın locasının sadece gazetecilerle değil, başka kesimlerden insanlarla da dolup taştığını; o günlerde çalıştığı Kıbrıs Postası gazetesinin ilk kez ikinci baskı yaparak tarihi kararı duyurduğunu söyledi.
Uzun yıllar önce TKP'de genel sekreterlik görevi de yapan Kasımoğlu, bağımsızlık ilanını savunduğunu, ancak gerektiği durumlarda muhalif tutumunu sürdürdüğünü belirtti.
"Devlet istediğimiz gibi olmadı. Biz daha o günlerde uyarılarımıza başladık" diyen Kasımoğlu, hatta cumhuriyetin ilanından üç gün sonra "Şov bitti mi" başlıklı bir yazı yayımladığını anlattı.
Gazetecilik mesleğinde 48 yılı geride bırakan, zengin arşiviyle de bilinen Erten Kasımoğlu, TAK muhabirlerinin sorularını yanıtlarken KKTC'nin ilanıyla ilgili dönemi gazeteci gözüyle anlattı, o günlere dair fotoğraflarını paylaştı.
Soru: Bağımsız devlet ilanı ne zaman gündeme geldi? Neydi bir gazeteci olarak duyumlarınız ve bilginiz?
O dönemde çözümsüzlüğe karşı ne yapılabilir, Kıbrıs Cumhuriyeti'ne geri dönüş bu toplumun neyine yarar gibi konuları tartıştırırdık, gazetede farklı görüşler yayımlardık.
Ben 1982 başlarına kadar Halkın Sesi'ndeydim. 1982'den sonra kendi gazetemi kurmak ve matbaa almak amacıyla Londra'ya gitmiştim. Dönüşte uçakta İsmet Kotak'la karşılaştım. Yeni bir bağımsız yayın organı hazırlığımdan söz ettim. Kotak "gel bu işi beraber yapalım" dedi. Anlaştık, aldığım makineyi Kotak'a sattım. Kıbrıs Postası'nın kuruluşunda yer aldım, kadro oluştu ve 1982'de Kıbrıs Postası yayın hayatına başladı.
Bağımsız devlet ilanı da çok tartışılıp konuşuldu. “Son çare mi” diye çok yazılar yazdım. Hatta Rumlara yönelik "Tren kaçmasa" başlıklı yazım Gazeteciler Cemiyeti'nin yarışmasında makale dalı birincisi oldu, ödül almıştım.
O yıllar, meslek hayatımda heyecan duyduğum dönemdi. Aşırı özgürdüm. Bunu niye yazdın, niye yazmadın diye soran olmazdı. Bağımsızdım.
Soru: TKP'de de aktif miydiniz? Siz ne düşünüyordunuz bağımsız devlet ilanı konusunda?
TKP'nin propagandadan sorumlu genel sekreteriydim ama 1981'de partiden ayrılmıştım ve tam bağımsız bir gazeteciydim. O yıllarda Denktaş'a aşırı muhaliftim.
Partideki görevim sürerken de Halkın Sesi'ne gittiğimde tamamen objektiftim. O yıllarda toplumun her kesiminin sorunlarını gündeme getiren haberler yapardım, açık oturumlar düzenler yayımlardım. Bütün eylemleri ben izlerdim, bensiz eylem olmazdı.
"SELF DETERMİNASYON HAKKIMIZI KULLANMAYI SAVUNUYORDUK"
Bağımsız devlet ilanı konusunda; ben, Şener Levent, Arif Hasan Tahsin fikir olarak Kıbrıs Türk halkı self determinasyon hakkını kullansın diye savunan bir gruptuk. Bu Denktaş'ın da çok işine yaradı. Biz inandığımız için savunuyorduk. Sosyal demokrat, demokratik sol yapıda kişilerdik. Çok aşırı Ecevit sevgimiz de vardı. Hatta Gazeteciler Cemiyeti olarak Türkiye'de yasaklı olduğu dönemde Ecevit'i getirtmiştik, Türkiye'de hırpalanan demokrasiyi eleştirirdik.
Bağımsızlık ilanında Denktaş'la böyle bir yakınlaşmamız oldu. Oğlu Raif'in de UBP'den istifa edip sosyal demokrat hareket içine girmesi, bizi de yakınlaştırdı. Denktaş'ın kurduğu bir partiden istifa edip bize yakınlaştı. Söz gazetesinde yazardı. Denktaş da oğlundan dolayı bize sempati duymaya başladı. Bizim de aşırı muhalefet dönemimizden yavaş yavaş daha uzlaşmacı, birbirimizi anlamaya zorlayan ilişkilere girdik. İyi de oldu.
Ben o yıllara kadar Denktaş'tan çok röportaj aldım, Denktaş hakkında yüzlerce makalem var. Benim davalarımda hep Denktaş'la ama iftihar ederim ki hiç ceza yemedim çünkü ben asla belgeye/dökümana dayanmayan yazı yazmam. Tarafsız bir gözle bakarak yazarım.
Soru: KKTC'nin ilan edileceğinden nasıl haberdar oldunuz?
Zaten gündemdeydi. Bağımsız devlet istiyordum. Kıbrıs'ın ikinci bir Hatay olmasına şiddetle karşı bir pozisyonum vardı. Self determinasyon hakkını kullanmamız gerektiğini savunuyordum.
Soru: KKTC'nin bağımsızlık bildirgesine federasyon ifadesi Türkiye'nin isteğiyle eklenmiş, hatta bildirgeye son hali Türkiye'de verilmiş. Bu konudaki bilgileriniz nedir?
Bağımsızlık bildirgesine federasyonla ilgili ifadelerin Türkiye tarafından konulduğunu biliyoruz. Türkiye'den, özellikle CHP kanadından telkin geldi. “Federal çözümden uzaklaşacak bir bağımsız devlet sakıncalı olur” yaklaşımı vardı. Zaten ondan sonraki açıklamalarda, destek beyanlarında bile bu var... Dünyaya karşı Türkiye'nin konumunu korumak için bu akıl işiydi.
CTP ve TKP'nin de bildirgeye olumlu oy kullanmasının nedeni, "KKTC'nin ilanı, iki kesimli federal bir çözüme engel değildir” ifadesinin yer almasıdır.
Bağımsız devlet ilanı, Rumları uzlaşmacı politikalara çekmeyi amaçlıyordu. O günlerde bir Kıbrıs zirvesi önerisi vardı ve Kiprianu çok uzlaşmaz bir tutum içindeydi. “Kıbrıslı Türklerin eşitliğini asla kabul etmeyiz” diye açıklamaları vardı.
Biz de basında, Kiprianu'nun bu olumsuz açıklamalarına bizim kesimde sağduyuyla yaklaşarak, “bağımsız devletin Rumları gerçek anlamda federal bir devlete, bize eşitlik sağlayacak bir yapıya yaklaştıracağı” görüşünü işledik günlerce...
Soru: Denktaş'ın tüm milletvekillerine kararı açıkladığı 14 Kasım gecesindeki yemekten haberiniz var mıydı?
Haberimiz vardı ama basına kapalıydı. O yemekte çekilmiş fotoğrafları daha sonra buldum.
"MECLİS'İN OLAĞANÜSTÜ TOPLANACAĞINI YAZDIK... KKTC İLAN EDİLİNCE İKİNCİ BASKI YAPTIK"
Soru: 14'ünün 15'inin gazetelerinde hangi haberler vardı, neler yazmıştınız?
15'inde Meclis'in olağanüstü toplanacağı yazdık. Bir gün önce de "Yarın mecliste çok ciddi tarihi kararlar alınabilir" diye yazmıştık zaten.
15 Kasım'da KKTC ilan edilince Kıbrıs Postası ikinci baskı yaptı. Gazete tarihinde bu bir ilkti. Alarma girmiştik ve ikinci baskıyı saat 14.00'e doğru kırmızı siyah yayımladık. 10 bin adet basıldı, normalde tirajımız 5 bindi.
"BASIN LOCASI BASIN LOCALIĞINDAN ÇIKMIŞTI, HERKES ORADAYDI"
Soru: 15 Kasım'daki oylamada Meclis'te miydiniz?
Evet. Yanımda Bekir Azgın, Sabahattin İsmail, arkamızda KTÖS'ten Emirali Özkılıç ve ön sırada sendikacılar vardı. Basın locası basın localığından çıkmıştı, herkes oradaydı.
Heyecanla bekledik. Nejat Konuk Bağımsızlık Bildirgesi'ni okudu.. Bütün merakımız milletvekilleri ayağa nasıl fırlayacaklar, onu görmek, o anı yakalamaktı... O gün, hayatımda yaşadığım en heyecanlı günlerden biriydi.
Soru: KKTC'nin ilanı sürecinde muhalif gruplar var mıydı?
Aşırı bir muhalefet yoktu ama karşı olan bir grup vardı. Onlar parti yönetiminin eveti karşısında, partilerinin ideolojik sarsıntıya uğramaması adına bu karşı duruşlarını Meclis'teki oylamadan sonra da devam ettirdiler. İşin içine baskı ve tehdit iddiaları girdi. Bu iddiaları hem TKP, hem CTP'deki gruplar yaptı. Fesi yere koymamak için yaptılar bunu...
Geçtiğimiz haftalarda tekrar yayımladığım o dönemlerde yapılmış röportajlarım gösteriyor ki Özker hoca da, Durduran da “baskı yok” dedi...
Soru: Denktaş'ın 14 Kasım gecesi yemekte "hayır diyenlerin yeni dönemde yeri olmayacak" mealindeki sözü baskı ve tehdit olarak algılandı diye biliyoruz.
Evet, bunu baskı saydılar. Denktaş bunları anlatıyor: "Bunu baskı ve tehdit sayarlarsa bilemem. Beni yıllarca her şeyi elçiliğe sormakla suçladılar. O gece Naci'yle Özker hoca 'gidelim bir de büyükelçiye soralım' dedi" diyor.
Soru: Peki CTP'de 14 Kasım gecesi başlayan ve 15 Kasım'ın ilk saatlerine sarkan toplantıda Özker Özgür'ün "uçak artık havalandı" sözü kullandığı yönünde bilginiz var mı?
Hocanın daha sonraki açıklamaları da o mealdedir; "Artık oldu, mühim olan bunu topluma zarar vermeden diplomatik bir çizgiye çekmektir". Mantıklı olan da buydu zaten, o zamanın koşullarında...
Evim Arabahmet'teydi ve CTP'de o geceki paniği sabaha kadar yaşamıştık.
Telefonlar ve elektrikler de kesilmişti. Benim evimin elektriği Baf Kapısı'ndan Rum tarafına bağlıydı ve bizim evde kesilmemişti, TV izleyebiliyorduk.
Soru: Meclis'teki oylamanın ardından Meclis önünde kalabalık toplanmıştı ve Denktaş da konuşma yapmıştı. O süreçle ilgili neler anımsıyorsunuz?
Evet, biz de Meclis'teki oylamanın ardından dışarıya çıktık. Denktaş, Dr. Küçük'ü de yanına aldı. Ben yıllar sonra Denktaş'a sordum. "Dr. Küçük artık elini ayağını çekti bu işlerden ama bağımsız devlet ilanına ne kadar etkisi oldu" diye... Doktor da Denktaş'a aşırı muhalefetti o zamanlar...
"DENKTAŞ DR. KÜÇÜK'Ü ÖZEL ŞOFÖRÜYLE ARATTI VE GÖRÜŞTÜ"
Denktaş bana Dr. Küçük'ü bu davayı başlatan kişi olarak onore etmek istediğini söylemişti. Hatta Denktaş 14 Kasım akşamı sarayda verdiği yemekten önce, özel şoförüyle Dr. Küçük'ü arattı ve kendisiyle görüştüydü. Denktaş bana bunu da anlatmıştı. KKTC'nin ilanı niyetini söyleyince Dr. Küçük, ne evet, ne hayır demiş, sadece "Allah yardımcın olsun" gibilerden bir laf etmiş.
Doktor Küçük son zamanlarını yaşıyordu ve zaten bağımsızlık ilanından iki ay sonra öldü.
"DENKTAŞ'IN DUYARLILIĞINA HAYRAN OLDUM"
Ama Denktaş bu konuda çok büyük hassasiyet gösterdi ve olayın karesine Dr. Küçük'ü de koydu.
İç politikadaki sorunlardan dolayı her şey Denktaş'tan bilinirdi ve çok eleştirilirdi ama bu tavrındaki duyarlılığına ve insani duygularına hayran oldum.
ÜÇLÜ FOTOĞRAFIN HİKAYESİ...
Yıllar sonra yakınlaştığımızda anlatmıştı. "Ben Doktorun bu davayı başlatmasından dolayı onu onore etmek istedim. Onun için aldım yanıma, halkı beraber selamladık" demişti. O sırada fark etmiş ki Osman Örek de yanında yoktur. Onu da çağırtmış.
KKTC'nin ilanında Denktaş, Dr. Küçük ve Örek'in o üçlü tarihi fotoğrafı böyle ortaya çıktı. O fotoğraf bağımsızlık ilanının sembolü haline geldi ki üç liderin de hakkıdır, kim ne derse desin... Dr. Küçük çok hastaydı, oraya zor taşınmıştı ama o tarihi görüntü öyle yaratıldı.
Dr. Küçük öldüğünde de gömüleceği yer çok tartışma konusu olmuştu. Denktaş, Anıttepe'ye gömülmesini, sembol olsun, toplumun birlikteliğini sembolleştirsin diye istemişti. Kim ne derse desin Denktaş bu konularda çok insaniydi.
Soru: O günden sonra yani 15 Kasım’dan sonra Kıbrıs Türk basınının yayın politikasında değişiklik olmuş muydu? Nasıl bakılıyordu olaylara?
Biz o günden sonra da belli konularda muhalif tutumumuzu devam ettirdik. Bağımsız devlet ilan ettik, mücadele verdik diye gözümüzü kapatmadık. Benim pek çok eleştiri yazım var. Hatta "Rauf işini bilir" başlıklı yazım var.
Soru: KKTC'nin kuruluşu Denktaş'ın iki dönemden fazla başkan seçilemeyecek olmasına da bağlanır. Sizce bu bir etken miydi?
TKP kurucu meclise yeni anayasaya karşıydı. Bağımsızlık ilanından bir hafta öncesine kadar TKP'de başkan Alpay Durduran'dı, fakat bir hafta önceki kurultayda İsmail Bozkurt ve Mustafa Akıncı yarıştı, Bozkurt kazanmıştı. Bağımsızlık ilanında aslında TKP lideri Bozkurt'tu ama o kuruluş döneminde hep Durduran'dan söz edilir çünkü Bozkurt henüz tam devralmamıştı başkanlığı. O güne kadar getirilen TKP politikası da Alpay Durduran'a mal olmuştu. Bozkurt gelince de Durduran'ın doğrultusunda, devam etti.
Soru: Denktaş'tan anayasanın değişmeyeceği yönünde söz almışlar.
Denktaş öyle bir söz vermedi, kendi demeçlerinde var. Bir devlet kurulmuşsa yapılanması nasıl gerekirse öyle yapılacak der, açık açık bunu söyler.
CTP de, Kiprianu'nun Kıbrıslı Türkleri dışlayan siyaseti nedeniyle evet demeye meyil gösterdi diye Özker hocanın açıklaması var. Biz de öyle düşünüyorduk, aynı noktadaydık.
KKTC tehditle ilan edildi tartışmaları çok yapıldı.
Soru: Anayasa çalışmaları ve referandum döneminde neler yaşandı?
CTP ve KTÖS anayasaya hayır kampanyası yürüttü. Türkiye'deki 80 darbesinin getirdiği bir ürkeklik vardı. Anayasa kampanyası bir nevi bir sonraki seçim için parti propagandasına dönüşmüştü. Esas olan anayasa değil de partilerin tek başına çoğunluk elde etmesi yarışı oldu.
Soru: KKTC ilan edilince Türkiye cephesinde neler oldu? Dünyadan nasıl tepkiler geldi? Bangladeş KKTC'yi tanıdı sonra geri çekti vs.
Evet, ilk heyecanla "Türkiye tanıdı" diye manşet atmıştık.
Kenan Evren baskı yapacak diyenler oldu. Bunun üzerine Evren açıklama yaptı, "hayır baskı söz konusu değil" dedi.
"ÖZAL AVUÇ AÇAN BİR KIBRIS TÜRK HALKI VAR DEDİ"
Türkiye'de 6 Kasım'da seçim oldu. Özal "Avuç açan bir Kıbrıs Türk halkı var, nasıl bağımsız devlet ilan edecek" dedi. Ben yanıt yazmıştım: "Amerika ekonomisi seni idare eder, sen bağımsız değil misin" diye. "6 Kasım'a Doğru" başlıklı bir yazıydı.
"AMBARGOLARA UĞRADIK"
KKTC ilan edilince KTFD dönemine göre bazı ambargolara uğradık.
BM Güvenlik Konseyi'nin KKTC'nin ilanının hemen ardından aldığı tanınmaması yönündeki karar sonrasında, Denktaş'ın da hayatında en içten ve halkla bütünleştiği bir miting oldu Atatürk Meydanı'nda...
"DENKTAŞ'TAN BM GÜVENLİK KONSEYİ'NDE MÜTHİŞ KONUŞMAVE SARAYÖNÜ'NDE DEV MİTİNG"
Denktaş çıkan kararın ardından Güvenlik Konseyi'nde "Sizden özür dilemeye gelmedim, sizin özür dilemeniz lazım. Bir halkı ittiğiniz, kalktığınız, dışladığınız için..." diye çok müthiş bir konuşma yapmıştı.
Denktaş, o konuşmadan birkaç gün sonra adaya döndüğünde KKTC'nin en büyük, en kalabalık, en heyecanlı mitingi yapılmıştı. Ben 70'ime yaklaşıyorum, tanık olduğum en büyük miting odur.
O dönemde Güvenlik Konseyi kararını protesto için de bir miting düzenlenmişti ve çok sayıda tepkiler, protestolar yağıyordu.
Bu mitingin organizasyonu için UBP'den istifa eden ve SDP'yi kuran Denktaş'ın oğlu Raif izin istemişti ve Başbakan Mustafa Çağatay başkanlığındaki hükümet izin vermemişti. Raif önce dönemin LTB Başkanı Mustafa Akıncı'ya gidip izin istemişti. Akıncı "buna hükümet karar verir" deyince, Raif de Çağatay'a gitmişti ve izin çıkmayınca tartışma yaşanmıştı.
Gazeteciler Cemiyeti olarak Mayıs 1984'te, o dönemde Türkiye'de yasaklı olan Bülent Ecevit'i Kıbrıs'a getirttik. Yasaklıydı diye siyasiler ona yemek bile verememişlerdi. Ona hem cemiyetin fahri üyeliğini, hem de hükümetin ona verilmesi için bize teslim ettiği KKTC vatandaşlık belgesini sunduk. Ecevit'in Celebrity Otel’de sivil toplum örgütleriyle bir araya gelmesini, iş adamlarından destek alarak sağladık.
"KKTC'NİN İLANINDAN ÜÇ GÜN SONRA 'ŞOV BİTTİ Mİ' DİYE YAZDIM"
Soru: Tarihi sürece tanıklık eden bir gazeteci olarak KKTC devleti sizce doğru temellerde oluştu mu, işlevlerini ne ölçüde yerine getirebiliyor?
Benim gözüm karadır. Bu halk güzel günler görsün isterim.
Devlet istediğimiz gibi olmadı. Biz daha o günlerde uyarılarımız başladık. Ben, Denktaş'ın aldığı yanlış bir karardan dolayı KKTC'nin ilanından üç gün sonra "şov bitti mi" diye yazı yazdım, Denktaş'ı şov yapmakla suçladım. Kurucu Meclis'i gündeme getirmişti ve üyeleri ahbap çavuşlarından oluşmaya başlamıştı.
Meclis’te halkın nabzını tutan, halkın kendini görebileceği bir kare oluşturulması gerektiği yaklaşımım vardı. Bu sağlanamadı ve Denktaş'la böyle anlaşmazlıklarımız oldu.
Kıbrıs Postası'nda İsmet Kotak, devlet sağlam temellerde olsun diye çok uğraştı. Londra'daki, Avustralya'daki Kıbrıslı Türklerin de mecliste temsil edilmesini gündeme getirdik ama yapamadık. Ben o dönemde Londra'ya gidip, Kıbrıslı Türklerin yoğun yaşadığı bölgede açık oturumlar düzenleyip yayımladım. Savunduklarımızı yaptıramayınca Denktaş'a veryansın etmeye başladım.