Sözün bittiği yer...
Bir okul otobüsü ve bir iş aracı...
Saat sabahın yedisi...
Ölüm karanlıkta buldu genç bedenleri...
Suçları okula gitmek için otobüse doluşmak mıydı?
Yoksa bu duyarsız, umarsız, lanetli coğrafyada doğmak mıydı?
Geride savrulmuş okul çantaları, dağılmış defterleri ve kitapları kaldı...
Ve belki o defterlerin bir köşesine karaladıkları aşk şiirleri...
***
Ne yazılabilir ki şimdi?
Yol güvenliği için hiçbir önlem almayan ama kendilerine mersedes alanlardan mı söz edelim?
Türkiye’deki mollalara yaranmak için, “ileri saat” adı altında çocuklarımızı karanlıkta okula gönderenlerden mi?
Dağlarımızı oylum oylum oyup, kamyonlara yükleyenlerden mi?
Yoksa bu ülkeyi cehenneme çevirenlerden mi?
Ne yazarsak geri gelir çocuklar?
Ne yazarsak tekrar gülümser?
Ne yazarsak?
Ne yazar?
Ne?
***
Şimdi siz kanlı koltuklarınızda, klimalı odalarınızda, rahat mersedeslerinizde kurum kurum kurulurken...
Bir derin acı yürüyor bu halkın yüreğinde...
Hiç anlamadığınız, hiç anlayamayacağınız bir acı...
Makamlarınızı, maaşlarınızı, koltuklarınızı, sıfatlarınızı, mevkilerinizi düşünmekten başka bir şey yapmadığınız için, hiçbir zaman kavrayamayacağınız bir acı...
Bu acının demlenip öfkeye dönmesini ummaktan başka ne kalıyor bize?
Demlenip, demlenip patlamasını ve sizi ve devletinizi ve kaygısını çektiğiniz bütün malınızı, mülkünüzü, paranızı, arsanızı paramparça etmesini ummaktan başka bir şey yapamayacağımız bir acı...
***
Biliyoruz, katil devlettir...
Çocuklarımız, yollarımız, hastanelerimiz, okullarımız, yaşamımız için devlet olmayı beceremeyen; ama mersedesleriniz, maaşlarınız, makamlarınız, sıfatlarınız, koltuklarınız için devlet olan, o devlet...
Biliyoruz, katil devlettir...
Taş ocakları ile dağlarımızı, şantiyeler ile hayatlarımızı oyan, o devlet...
Biliyoruz, katil devlettir...
İleri saat uygulaması ile kör karanlıkta çocuklarımızı okula yollayan, o devlet...
Biliyoruz, devletinizdir katil, sizsiniz...
Bugün bize yine ölüm düştü...
Hüznümüz isyan olduğunda, siz de yakamızdan düşeceksiniz...