Kilo alıyorsanız ve bir türlü veremiyorsanız, kendinizi aşırı yorgun hissediyorsanız, cildiniz çok kuruysa, saçlarınız dökülüyorsa, üstüne bir de üşüyorsanız; ya da aniden kilo kaybettinizse, çarpıntınız varsa, çok terliyorsanız, aşırı sinirlilik yaşıyorsanız, sıcağa hiç tahammül edemez hale geldinizse tiroit bezinizde sorun olabilir... Kendi küçük işlevi büyük tiroit bezi, hormonlar üreterek insan metabolizmasının çalışmasında önemli görevleri yerine getirirken; sorunlu olduğu zaman ise tiroit hastalıklarına neden olabiliyor. Tiroit hastalıkları ise, başka rahatsızlıkları tetikleyebiliyor.
İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Köseoğlu, yukarıda dile getirilen belirtiler varsa mutlaka tiroit testli yaptırılması gerektiği uyarısında bulunarak, teşhis edilmemiş tiroit rahatsızlıklarının kişi için ciddi sorunlar yaratabileceğini söyledi.
Tiroit, boyunun ön tarafında nefes borusunun önünde 20-30 gr ağırlığında, kelebek şeklinde bir bez ve bu bez bütün vücudu, metabolizmayı kontrol edecek kadar önemli…
Kalp atışlarının daha yavaş ya da daha hızlı olmasını, zihnin daha yavaş ya da daha hızlı çalışmasını, ter bezlerinin, bağırsaklarının, aslında bütün vücudun metabolizmasını ayarlayan bir bez.
Tiroit bezi, iyot kullanarak yaptığı tiroit hormonlarıyla görev görür; iyodun ana maddesi deniz ve deniz ürünleri. Bu kendisi küçük ama görevi büyük bez, deniz ürünlerinden aldığı iyotu kendi içinde bir takım amino asitlerle birleştirir, böylelikle triodotironin (T3) ve tiroksin (T4) hormonları yapılarak vücudun çalışmasını kontrol eder. Tiroit bezi bunları yaparken beynin etkisi altındadır.
SORUN VE HASTALIKLAR
Kendi küçük işlevi büyük tiroit bezindeki sorunlar, insan metabolizmasında önemli sorunlar ve hastalıklar yaratabiliyor.
Tiroit hastalıkları kabaca ikiye ayrılabilir. Bunlardan biri tiroidin fonksiyonel hastalıkları, diğeri ise yapısal olanlar. Tiroit hızlı ya da az çalışabilir. Hızlı çalışmasına hipertiroidi, az çalışmasına ise hipotiroidi deniliyor.
Tiroidi, hastalıklarını, sorun ve hastalık belirtilerini, tedavileri, İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Köseoğlu ile konuştuk.
TİROİT AZ ÇALIŞIRSA…
Köseoğlu’na göre, tiroidin az çalışması halinde, kalp atışları yavaşlar, tansiyon düşer, cilt kurur, saçlarda dökülme yaşanır, hasta gittikçe kilo almaya başlar.
Köseoğlu, bu hastalarda soğuğa tahammülsüzlük, aşırı yorgunluk ve uykuya meyil olduğunu; kabızlık yaşanabildiğini, hastanın algı durumunun bile yavaşladığını dile getirdi. Tiroidi az çalışan hastanın vücudunun ödemli olduğunu, göz kapaklarının şiştiğini anlatan Dr. Köseoğlu, tiroit hastalıklarına eğer tanı konulmazsa hastalığın komaya ve ölüme kadar sebebiyet verebileceğini vurguladı.
TİROİT HIZLI ÇALIŞIRSA…
Köseoğlu tiroidin hızlı çalışmasında ise, bütün vücudun metabolizmasının arttığını, hastanın kilo kaybettiğini, devamlı çarpıntısı olduğunu, kalp atışlarının yükseldiğini, bağırsak hareketlerinin arttığını, hastanın bazen ishal olduğunu, ter bezlerinin çalışmasının arttığını, devamlı terlediğini, hastanın devamlı kilo kaybettiğini, bu hastalarda aşırı sinirlilik olduğunu, sıcağa tahammülsüz olduklarını, saçlarında dökülme olduğunu dile getirdi.
GUATR…
Tiroit hastalıklarının yapısına göre de ayrılabileceğini belirten Köseoğlu’nun anlatımına göre, halk arasında “guatr” olarak bilinen olgu, tiroit bezinin büyümesidir. Normalde tiroit bezi, dışarıdan bakıldığında görülmez ve muayene sırasında ele gelmez. Bez büyüdüğü zaman ise, hem muayenede ele gelir hem de dıştan bakıldığında nefes borusunun önünde görünebilir hal alır.
Guatrların bazılarının içinde nodül olmadığını, bazılarının içinde ise nodüller olduğunu söyleyen Köseoğlu, nodüllerin iyi tabiatlı mı fena tabiatlı mı olduğunun kontrolünün yapılması gerektiğini, nodüllerin yüzde 5 oranında tiroit kanseri çıkabileceğini söyledi.
Guatrın en büyük sebeplerinden birinin beslenme olduğunu, daha çok iyot eksikliği bölgelerinde tiroit bezinin gerekli iyodu alabilmek için yüzeyini artırmak zorunda olduğunu anlatan Köseoğlu, az miktarda alabildiği iyodu yakalamak ve hormon üretebilmek için tiroit bezinin büyüyüp dışarıdan görülebilen guatr haline geldiği bilgisini verdi.
Köseoğlu, bez büyüdükçe içinde nodüller de oluşabileceğini ve nodüllü guatr hastalıklarına iyot eksikliği bölgelerinde daha sık rastlandığını vurguladı.
HAŞİMATO...
Köseoğlu, bir kısım tiroit hastalıklarının ise genetik olduğunu ve genetiğin, daha çok, tiroidin az çalışmasının en büyük bölümünü oluşturan “haşimato” hastalığında görüldüğünü anlattı.
Haşimato tipi tiroit hastalığında genetik olarak bir şekilde vücudun kendi tiroidini yabancı zannettiğini ve onu yok etmek için ona karşı antikor denilen maddeler yaptığını kaydeden Dr. Osman Köseoğlu, bu antikorların tiroit bezini tahrip ettikten sonra tiroit bezinin yaptığı T3 ve T4 hormonlarını daha az yapabilir duruma geldiğini, daha az yapabilir duruma gelince tiroit az çalışma klinik tablosunun ortaya çıktığını anlattı.
Köseoğlu, “iyottan zengin beslenilmediği, deniz ürünleri yeterli zenginlikte tüketilmediğinde tiroit büyüyebilir ancak haşimato, graves gibi türlerde yanlış beslenmenin davetiye çıkarması ya da iyot eksikliğinin etken olması gibi bir durum söz konusu değildir” şeklinde konuştu.
Tiroidin hızlı çalıştığı graves hastalığında tiroitte nodül varsa ve nodüller hızlı çalışırsa, iyot fazla verildiği zaman hastanın tiroit hormonunun yapımının artabileceğini, haşimatoda ise bunun tam tersi olduğunu ve tiroit hormonu yapımının daha da azalabileceğini belirten Köseoğlu, dolayısıyla bu tür tiroit hastalıkları olanların iyot içermeyen besinler, iyotsuz tuz tüketmesi gerektiğini ifade etti.
Dr. Osman Köseoğlu, ancak tiroidi normal çalışan insanların iyot almasının tiroidini koruyacağını vurguladı.
HASTALIKLAR, SÜREÇLERİ VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ
İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Köseoğlu, tiroit hastalıkları, hastalıkların süreçleri ve tedavi yöntemlerine ilişkin bilgiler de verdi.
Buna göre, bazı tedaviler ömür boyu sürüyor. Haşimato tipi tiroit hastalığında tiroit bezinin eksik yaptığı miktardaki hormon, hastaya hapla dıştan veriliyor. Hasta, eksik olan hormonu tamamlayacak hapı, her gün kahvaltıdan yarım saat önce almak zorunda… Böylelikle bir sorun yaşanmıyor. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, nodül olup olmaması açısından kontrollerinin yapılması. Hastanın tiroidinde nodül olması halinde ise biyopsisi şart. Kanser bulgusuna rastlanmazsa ilaçlara devam ediliyor; biyopside kanser hücresi görülürse çoğu zaman tiroit bezi aldırılıp ameliyatla tedavi yoluna gidiliyor. Bu durumda bazen atom tedavisi gerekiyor.
GRAVES VE GÖZ ATIKLIĞI…
Tiroit hastalıklarının bir türü de “graves”… Graves türü tiroit hastalığının, haşimatonun bir benzeri, ancak hızlı çalışan türü olduğunu belirten Dr. Köseoğlu, “bu tür rahatsızlıkta vücut tiroit bezini yabancı algılayıp ona karşı antikor yapar, böylelikle tiroit bezi fazla çalışır, bu durumda hipertiorodi belirtileri ortaya çıkar” ifadesini kullandı.
Bazen bu antikorun göz arkasına da etki ettiğini ve göz arkasındaki yağ ve kas dokusunu kalınlaştırarak şişirdiğini anlatan Köseoğlu, bu hastaların bazen gözlerinin öne doğru atıldığını, özellikle sigara içenlerde bu göz bulguların daha ön planda olabildiğini ifade etti. Köseoğlu, bu hastaların 1,5 ayda bir kontrollerinin yapıldığını, yaklaşık 1,5-2 yıl kadar “anti tiroit” denilen bu ilaçların kullanıldığını, sürenin sonunda ilaçların kesildiğini belirtti. Bu tedavi normalleş sağlamazsa ya ameliyatla tiroit bezinin alındığını, ya da çalışmasını yavaşlatmak için radyoaktif iyot verilerek yapısının küçültüldüğünü anlatan Dr. Osman Köseoğlu, ardından genetiğin önemini vurguladı.
GENETİK ŞANSIZLIK…
Tiroit hastalıklarının genlerden geçen bir hastalık olduğunu belirten; ailesinde tiroit hastalığı olan kişilerin genetik olarak bu konuda şanssız olduğunu anlatan Dr. Osman Köseoğlu’na göre, annesi haşimato olan bir kız çocuğunun ileride yüzde 50, erkek çocuğun ise yüzde 5 oranında hasimato olma riski var.
Ailesinde tiroit hastalığı bulunan kişiler, mutlaka kontrollerini yaptırmalı. Ve antikorlar yükselmediği sürece iyotlu gıdalar almalı. Deniz ürünlerinden zengin beslenme, kişiyi sadece tiroit bezinin daha fazla büyüyüp nodüllü hale gelmesinden biraz koruyabiliyor.
Anne haşimato hastasıyken çocuğunda hiçbir sorun olmayabiliyor. Vücudun tiroit bezini yabancı olarak tanıyıp onu yok etmek için ne zaman saldıracağı hiç belli olmuyor. Kişi aileden genetik olarak mirası alıyor ve bu da genlerinde gizli halde duruyor. Günün birinde, kaynağı (virüs gibi, nezle gibi) belli olmayan bir nedenle tetiklenen tablo ortaya çıkıyor.
“TİROİT HASTALIKLARI BAŞKA HASTALIKLARI DA TETİKLEYEBİLİYOR”
“Tiroit hastalıkları başka hastalıkları da tetikleyebiliyor…” ifadesiyle tiroit hastalıklarının bir başka boyutuna vurgu yapan İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Dr. Osman Köseoğlu, tiroit hastalıklarının tetiklediği rahatsızlıkları da sıraladı.
Köseoğlu, tiroit hızlı çalışırsa kalp atışlarının yükseldiğini ve kalp atışlarının yüksekliğine bağlı olarak bir ritim bozukluğu ortaya çıktığını kaydetti.
Ritim bozukluklarının hastada hem kolay yorulmaya sebebiyet verdiğini hem de emboli riskini artırdığını anlatan Dr. Köseoğlu, tiroidin hızlı çalışmasının kemik erimesine sebep olabileceğini ve hastalarda buna bağlı kemik kırıkları oluşabileceğini belirtti. Köseoğlu, bunların kadınlarda menopoz sonrasında erkeklerde ise 65 yaşın üstünde beklendiğini ancak genç yaşta da görülebileceğini söyledi.
Bazı hızlı çalışan tiroit hastaları tedavi olmadığı zaman psikiyatri kliniklerine dahi başvurulabileceğini belirten, hızlı çalışan tiroidin aşırı sinirlilik yapabileceğini ve tablonun ilerleyebileceğini söyleyen Köseoğlu, psikiyatri kliniklerinde tedavi görüp sonradan tiroit rahatsızlığı bulunduğu saptanan birçok hasta olduğunu anlattı.
Osman Köseoğlu, tiroidin az çalışmasının ise, genellikle tansiyon düşüklüğü, halsizlik karında şişlik, kabızlık problemlerine yol açabildiğini ve tanı konulmaması halinde hastanın mide bağırsak hastalığı ya da uykuya eğilimden dolay depresyonu varmış gibi tedaviler görebileceğini ifade etti.
Bu tip tablolar olduğunda tanı konulmadığı zaman bunlarda da kalp rahatsızlıkları gelişebileceğini, tiroit az çalıştığında kanda kolesterolün çok yükselebileceğini, kalp zarının etrafında sıvı birikebileceğini ve bir takım ciddi hayati risklere sebebiyet verebileceğini dile getiren Köseoğlu, “tedavi görüldüğü zaman bu problemlerden uzak durulur” dedi.
HAMİLELİKTE TİROİT…
Hamilelikte de tiroit çok önemli… Hamilelik öncesinde gerekli kontrollerin yaptırılması gerekiyor. Aksi halde hamilelik sırasında bir takım problemlerle karşılaşmak mümkün.
Hamileliğin ilk üç ayında bebeğin tiroitleri daha gelişmediği için, annenin tiroit hormonlarına ihtiyaç duyuluyor. Dolayısıyla bebeğin anneden alacağı tiroit hormonu beyin gelişimi için önemli.
Annenin tiroit hormonu yetersizse, ciddi bir problem yapmayabileceği gibi çoğu yayında bahsedildiği gibi çocuğun kavrama yeteneğinde yavaşlama yapabileceği bilgisini veren Dr. Osman Köseoğlu, tavsiyelerinin hamileliğin başından itibaren tiroitlerin dengede olması olduğunu vurguladı.
Özellikle ilk 3 ayın içinde ilaçların küçük de olsa yan etkileri olabileceğinden tiroidi hızlı çalışan hastalara “bunu daha önceden halledelim” denildiğini kaydeden Dr. Köseoğlu, ya hastanın ameliyat ettirilerek tiroidinin az ya da normal çalışmaya döndürüldüğünü ya da atom tedavisi verilerek tiroit bezinin tahrip edildiğini söyledi. Atom tedavisiyle hastanın tiroit bezinin normal ya da az çalışmaya başladığını ve az çalışıyorsa bu yönde sürdürüldüğünü aktaran Köseoğlu, fakat atom tedavisi görenlerin 1 yıl hamile kalmamasının önerildiğini belirtti.
POST PARTUM TİROİT… SUB AKUT TİROİDİT…
Hamilelik öncesinde sorunu olmamasına rağmen bazı kadınlarda doğum sonrasında tiroit hormonu bozuklukları olabileceğini dile getiren Köseoğlu, “buna post partum tiroit deniliyor ve doğumdan aylar sonra tiroit bezinin içinde bir tahribat oluyor. Bu tahribattan dolayı mevcut hormonların kana dökülmesiyle hızlı çalışan bir tiroit hormonu tablosuyla karşılaşılıyor” şeklinde konuştu.
Köseoğlu, “sub akut tiroidit” denilen bir tiroit rahatsızlığı bulunduğunu da aktararak, burada genellikle hastanın 2-3 hafta önce gribal bir tablo geçirdiğini, bu enfeksiyondan 2-3 hafta sonra aniden tiroit bezinin üstünde tahribat oluştuğunu ve özellikle yutkunmakla artan şiddetli ağrılar görüldüğünü kaydetti. Bunların çoğu zaman ilaç tedavisiyle düzeldiğini, düzelmediği durumlarda ise kortizon tedavisine gereksinim duyulabileceğini anlatan Köseoğlu, sonrasında hastanın ya normale döndüğünü ya da az çalışır tiroit tablosuyla yaşamını tiroit ilacı kullanarak sürdürdüğünü ifade etti
“HALK BİLİNÇLİ OLDUĞU İÇİN TEŞHİSLER FAZLA…”
Tiroit hastalıkları konusunda büyük bir hasta yoğunluğuna ve hasta memnuniyetine sahip olan Köseoğlu, herhangi bir resmi veri olmasa da, KKTC’de tiroit hastalıklarının oranın dünya verileriyle aşağı yukarı aynı olduğunu söyledi.
Köseoğlu’na göre, KKTC’de tiroit rahatsızlığına sahip olan kişilerin fazlaymış gibi görülmesi, halkın bilinçli olması ve kontrollerinin yapılmasından kaynaklanıyor. “Halk bilinçli olduğu için teşhisler fazla” diyen Dr. Köseoğlu, dünyadaki bütün toplumlarda toplumun 3’te birinde tiroit rahatsızlığı olduğunu kaydetti.
Köseoğlu, Kuzey Avrupa ülkeleri sularında yeterli oranda iyot olduğu ve beslenmeleri iyot açısından zengin olduğu için nodül ile guatr oluşma ihtimalinin daha az olduğunu da belirtti.
“OTOİMMÜN YAPIDAN KAYNAKLANAN DÜZELME AZ DA OLSA OLABİLİR”
Tiroidi hızlı ya da yavaş çalışan insanların vücudunun otoimmün yapısından kaynaklanan bir düzelme olabileceğini de dile getiren Köseoğlu, dış etkenlerin de etki edebileceğini ancak bunun hastaların aşağı yukarı yüzde 5 gibi bir kısmında görülebildiğini belirtti.
Köseoğlu az çalışan bir tiroit bezinin karakter değiştirip hızlı çalışmaya dönme ihtimali de olduğunu ancak bunun da oranının aynı olduğunu kaydetti.
“İlla ki olacak diye bir şey söz konusu değil, ancak bir kişide bir otoimmün hastalık varsa diğerleri de görülebilir” tespitini aktaran Köseoğlu, haşimato ve graves türü tiroit hastalığı bulunan kişilerde, vücudun antikor üreterek mide hücrelerine saldırabileceği örneğini verdi. Dr. Osman Köseoğlu, mide hücrelerine karşı antikor yapılması halinde gıdalardan alınan B12’nin emilemeyeceğini ve bunun eksikliğinin yaşanabileceğini anlattı.