Öönümüzdeki haftalar da Kıbrıs sorununun kaderini belirleyecek çok önemli bir müzakere sürecine giriyoruz.
Bugüne kadar belli yakınlaşmaların sağlandığı ve/ fakat çok ileriye taşınmadığı bir görüntü var müzakere masasında.
Lakin şimdi artık ak koyun, kara koyun ayrışımının yapılacağı bir döneme giriyoruz.
Yani Kıbrıs sorununun temelinde yatan gerçeklere.
Kıbrıs Türk liderliği bu yoğun günlerin arifesinde Kuzey’deki red cephesi tarafında saf tutmaya hazırlanan otoriteye rağmen Türkiye ile istişarelerini sıklaştırarak sürece hazırlanırken, Rum tarafında kırmızı çizgiler daha bir belirgin hale getirilmeye çalışılıyor.
Ki bu da Güney’de oluşacak red cephesinin olmazsa olmazları arasında masaya konulacak en güçlü argüman olarak görülüyor.
Malumunuz olduğu üzere müzakare masasında görüşülen 6 başlıktan belki de şu sıralar en önemli olan “güvenlik ve garantiler” konusu sürecin en hassas noktasıdır.
Zira bu konu halledilmeden diğer tüm konularda tam uzlaşı sağlansa bile bu çözüm gerçekleşmez.
Hoş toprak ve tazminatlarda da ciddi görüş ayrılıkları olduğu gelen bilgiler arasında olmasına rağmen garantiler konusunun müzakere sürecinin ileriye ya da geriye doğru gitmesinde ki en önemli etken olduğunu söylemek mümkün.
Peki neden?
Çünkü her iki toplum da kendini güvende hissedeceği bir sisteme ihtiyaç duymaktadır adada.
Toprak bir şekilde halledilebilir, tazminatlar sorunu bulunacak formüllerle aşılabilir.
Ama güvenlik ve garantiler hayati öneme haiz konular.
Her iki toplum adına da.
İşte bu noktada da toplumların verdiği doğal bir refleks var.
Can ve mal güvenliği açısından.
Zira yaşanan tarihi süreçler toplumlarda maalesef bunu zorunlu hale getirmektedir.
Rum tarafının yaklaşımına göre Türkiye’nin ısrar ettiği garanti sisteminin Kıbrıslı Rumlar tarafından kabul görmesinin asla söz konusu olmadığı yönündedir.
Rumlar bu ısrarın Türkiye’den yoğun bir şekilde geldiği kanaatindedir.
Oysa Kıbrıs Türk liderliği de Kıbrıslı Türklerin Türkiye’nin garantörlüğünün devam etmesi yönünde bir arzuya sahip olduğunu net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Şimdi burada çok ince bir çizginin olduğuna dikkat çekmekte yarar var.
Nedir o?
AB prensipleri ve bu prensipler içerisinde yer alan temel hak ve özgürlüklere dayalı bir çözümün ortaya çıkartılacak olması.
Peki bu ne anlama geliyor?
Malum olası bir çözümden sonra, adada kurulacak federal yapı haliyle AB topluluğunun içinde yer alacak.
Bu mevzunun şu an için görünen kaçınılmaz akibetidir.
Dolayısı ile bu yapının AB topluluğu içerisinde yer alacak olması haliyle bu topluluğun bir takım değerleri ile örtüşür halde olmasını gerektiriyor.
Şöyle bir başınızı kaldırın ve bakın.
Bugün AB topluluğu içerisinde yer alan hangi ülkenin garantörü vardır?
Cevap çok net.
Çünkü hiç birinin garantörü yoktur.
Ama diyeceksiniz ki Kıbrıs farklıdır, şudur budur.
40 yıldır adada bir anlaşmazlık vardır.
Savaşlar yaşandı, acılar çekildi vs.
Doğrudur.
Ama nereye kadar doğrudur.
İşte gelin bunu tartışalım..
Zira bütün bunlar Kıbrıs çözüme ulaşmadan önceydi tarihine havale edilecek.
Hatta edilmek durumunda.
Olası bir çözümden sonra böyle bir argüman ortadan kalkacak.
Kaldırılacak.
Çözüm eğer olacaksa AB norumları bunu belirleyecek.
AB değerleri esas alınarak rota çizilecek.
Dolayısı ile kimse kimseyi kandırmasın.
Ortada realiteler çok net olarak duruyor.
Ha AB dağılmaya yüz tuttu, kendi içinde de sorgulanır hale geldi, işte Birleşik Krallığın durumu falan filan ortada diyebilirsiniz.
Ve/fakat bütün bunlar Kıbrıs’ın olası bir çözümden sonra AB topluluğu içerisinde yerini alacağı gerçeğini değiştirmez.
Yani eğer bir çözüm gerçekleşecekse adada, ki şu an için bütün bunlar olasılıklar arasındadır, Kıbrıs Türk tarafının AB dışında kalması ya da böyle bir seçeneğe sahip olması mümkün değildir.
Tabi ki hep olası bir çözüm üzerine yazdık çizdik.
Bunun tam tersi de olasılklar arasındadır.
Yani çözümün gerçekleşmeme ihtimali de var.
Ve eğer böyle bir şey de olursa, o zaman zaten yukarıda yazdıklarımın bir ehemniyeti kalmaz.
Kıbrıs’ın Kuzey’i şimdi olduğu gibi uluslararası hukukun dışında bir yerlerde Türkiye’nin ağırlığını daha da hissettireceği bir konjonktörde debellenip duracak.