“ Söyleme hiç kimseye başında yüz bin bela olsa
İnanma hiçbir şahsa kendisi sofu olsa
Fırsat buldukça akrep gibi sokar
Bizzat gardaşın olsa
Haccac-ü zalimden daha gaddar oldu
Bu günkü günde felek”
Hasan Molla Osman’ın bu dizelerinden de anlaşılıyor ki onun yaşadığı zamanların da şimdiki zamandan pek farkı yoktu. Onun, “ Minnet ile gül koklama al eline dikeni/ Geçme namert köprüsünden gir dere alsın seni/ Yatma tilki yuvasında koy aslan yesin seni” veya “Cahil-i nadan ile sohbet etmektense yırtıcı bir aslanla bir mağaraya kapanmak daha evladır” dizeleri de bunun ispatı gibidir. Belli ki o zamanın iktidarlarında, para ile insan olunduğunu sananlarda ve cahil insanlarda görüp de hazmedemediği birtakım aksilikler onu isyan ettiriyormuş ki bu isyanı diline vurmuş; olayları, şiirlerle, nüktelerle, fıkralarla anlatmaya ve rahatlamaya çalışmış Hasan Efendi. Günümüzde de yükselmenin anahtarı yalakalık, yalan, iftira, nankörlük, arkadaş dediğini çıkar uğruna satma, velhasıl menfaat için her türlü zilleti meziyet sayma değil midir?.. Yine de o zamanlar bu zamanların yanında masum kalır. Çünkü ülke olarak artık zilletin zirvesine ulaşmış durumdayız.
O zamanlarda; özellikle de 1963- 1974 yılları arasındaki zamanda, yani Baf Kasabasının bir bölgesinde göçmen olarak yaşamaya mahkum edildiğimiz zamanlarda insanlar arasında kader birliğinin oluşturduğu dayanışma ve kaynaşma ruhuna rağmen bazıları; özellikle de o zamanın ileri gelenleri, haksızlık yapmaktan ve özellikle de kendilerinden güçlü olanlara yalakalık yapmaktan kaçınmıyorlardı. Babam da bunları fark ediyor, hazmedemiyor ve sözünü esirgemiyordu. Sanırım bunu bir örnekle vermem daha yerinde olacaktır.
1963 Aralığından sonra Kasabanın Türk kesimine yerleşen ve artık kapalı bir alanda yaşayan insanların mahrumiyetleri çoktu. Yiyecek, su, hastane ve sağlık personelinden yoksundu Baf’lılar. Türkiye’den gelen ve “ Raşon” denilen kuru yiyeceklerle hayat düşe kalka misali devam edebiliyordu ancak. O zamanlarda halkın organize edilmesi için her bölgeye olduğu gibi Bafa da Türkiye’den gizlice bir sancaktar gönderilmişti. Cengiz Bey kot ismiyle anılan bu sancaktar disipline çok önem veren, sert mizaçlı biriydi. Bu yüzden Baf’lılar ona “Demir Adam” lakabını takmışlardı. Gerçekte o, çok iyi ve çok başarılı biri olmasına rağmen halk ondan çekinir ve korkardı. Hışmına uğramayan nerdeyse yoktu. Cengiz Bey Baf için çok emek vermişti. Onun zamanında mücahitler çalıştırılarak göçmenler için evler yapılmış, sokaklar ışıklandırılmış, hastane, yeni bir hal ve dükkânlar inşa edilmiş, yollar düzeltilmiş, halkın maneviyatını yükseltmek için de dinlenme yerleri, parklar, gazinolar yapılmış ve Mutallo bölgesi şirin bir kasaba haline getirilmişti. Telefon santralimiz, radyo istasyonumuz hatta sinemamız bile vardı artık.
Hasan Molla Osman da Sancaktar Cengiz Bey döneminde yapılan bu yenilikleri gözlemliyor, takdir ediyor ama bazı icraatlarına da kusur buluyordu. Mücahitleri esir gibi çalıştırmasını ve en küçük hatalarında onları cezalandırarak hapse ( lokap deniyordu) atmasını, köpekleri öldürtmesini tasvip etmiyordu. Hele etrafındaki yaltakçılara yüz vermesi hiç hoşuna gitmiyordu. Kasabanın doğma büyüme yerlisi olduğundan kimin ne olduğunu çok iyi bilen Hasan Efendi sancaktarın bazı insanları baş tacı etmesini ve onlarla işbirliği yapmasını onaylamıyordu. Hele savaşta esas kahraman olanların haklarının bu insanlarca yenmesi ve sancaktarın onlar tarafından yönlendirilmesi Hasan efendinin zaman zaman ona hınçlanmasına bile sebep oluyordu.
Sancaktar o günlerde Kasabaya mücahitlerin emeği ile yeni bir park yaptırmıştı. Bu eserinden gayet memnun bir halde Baf’ın ileri gelenleri (!.) ile parkta oturmuş sohbet ediyormuş bir ikindi vakti. Hasan efendi de kolundan hiç eksiltmediği sepetiyle parkın yanından geçiyormuş. Onların o hallerini görünce bir şeyler mırıldanmaya başlamış. Aslında gayesi sancaktarın dikkatini çekmek ve ona mırıldandığı şeyin ne olduğunu sormasını sağlamakmış. Gerçekten de bu durum sancaktarın dikkatini çekmiş ve “ Hasan efendi kendi kendine ne söyleniyorsun?” diye sormuş. Hasan efendi umursamaz pozlarda “ yok bir şey, kendi kendime mırıldanıyorum” demiş. Demir adam “ neyse söyle, biz de duyalım” diye ısrar etmiş. Hasan efendi “ söylersem beni de hapse atarsın” demiş. Demir adam daha da meraklanmış ve hapse atmayacağına dair söz vermiş. Hasan efendi “ Efendim sizi öyle koyu sohbette görünce içimden bunlar geçti ve dilime döküldü” demiş ve söylemiş dilindekileri.
Belediyesi var parkı yok
Elektriği var şavkı yok
Bütün pez…. ler bir araya toplanmış
Birbirlerinden farkı yok.
( Devam edecek )