Kıbrıslı Türk Kaz Foncette,1 saat içinde annesi ve nenesini koronavirüs nedeniyle kaybetti

Londra’da ikamet eden Kıbrıslı Türk Kaz Foncette, 1 saat içinde annesi ve nenesini koronavirüs nedeniyle kaybetti. Geçmiş yıllarda kanser tedavisi gören ve kalp sorunları olan 34 yaşındaki Kaz Foncette, acısını İngiliz basınla paylaştı.

Londra’da ikamet eden Kıbrıslı Türk Kaz Foncette, 1 saat içinde annesi ve nenesini koronavirüs nedeniyle kaybetti. Geçmiş yıllarda kanser tedavisi gören ve kalp sorunları olan 34 yaşındaki Kaz Foncette, acısını İngiliz basınla paylaştı.

Geçtiğimiz Ocak ayında Kaz Foncette, hem annesini hemde nenesini aynı gün, birbirlerinden bir saat arayla Covid’e kaybetti. Görüntülü konuşma üzerinden veda etmek zorunda kalan Foncette, yaşadığı süreci Metro gazetesinde kaleme aldı.

Kaz Foncette acısını şu sözlerle paylaştı:

‘‘Annem Suzan Kazım ve nenem Munever Kazım’ı bir saat içinde Covid-19’a kaybettim. Annemin o Pazar günü sadece burun akıntısı vardı. İşteydi, ancak bazı meslektaşları Covid-19’u yakaladığı için ona bir test yaptırması gerektiğini söyledim. Annem ve babam yerel test merkezine gittiler ve ertesi gün test sonucu pozitif çıktı. Anneme yatakta istirahat etmesi ve bol sıvı tüketmesini söyledim – ona biraz çorba yapıp kapıya bırakacağımı söylemiştim. Onunla yaptığım son konuşma buydu. Sonuçları aldıktan sonra bir gün içinde hastanedeydi. Hasta olan tek kişi annem değildi. Annem ve nenem Covid-19 ile aynı gün hastaneye kaldırıldı. Birbirlerinden bir saat arayla hayatta gözlerini yumdular. O Salı sabahı babamın cevapsız bir çağrısıyla uyandım ve bir şeylerin tersi gittiğini anlamıştım. Onu hemen geri aradım ve bir pandemide duyulabilecek en kötü şeyi söyledi: ‘Annen hastaneye kaldırıldı. Tüm gece boyunca nefes alamıyordu. Ambulansı aradık ama buraya gelmeleri yedi saat sürdü.’ Bu telefondan sonra paniklemiştim.

‘KENDİMİ TAMAMEN ÇARESİZ HİSSETTİM’

Babam Enfield’deyken kocamla Seven Sisters’ta evde sıkışıp kalmıştım. Birbirimize çok uzak değildik, babama veya hastaneye gitmemize izin verilmiyordu. Babamın da annemle gitmesine izin verilmedi. Beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktu. Kendimi tamamen çaresiz hissettim. İşte o zaman başka bir telefon geldi – bu sefer nenemle Edmonton’da yaşayan amcamdan. Nenemin de hastaneye kaldırılacağını söyledi. Onunla telefonda konuşmaya çalıştım ama konuşamadım. Ve işte o zaman ambulans gelmişti.

‘SON BİRKAÇ YILDA İKİ KEZ KANSER OLDUM VE SADECE 34 YAŞINDAYIM’

Babamla bir sonraki telefon görüşmemizde, annemin kalbinin durduğunu ve vantilatöre yerleştirildiği söyledi. Vantilatör kelimesini duyduğunuz an bile sarsılırsınız. Birkaç ay önce, başka bir akrabamız vefat etmeden önce yaklaşık bir hafta vantilatör kullanıyordu. Ama vaktimiz olacağını düşündük. Annemin bir gün içinde yenik düşeceğini düşünmemiştik. Korkunç ironi şu ki, ailem benim için çok endişelenmişti – son birkaç yılda iki kez kanser oldum ve sadece 34 yaşındayım. Benim de bir kalp sorunum var. Ailem sürekli benim için endişelendi. Ama evde güvende kaldım. Bu arada annem yemek yapmaya devam ettikleri bir yerde hijyen görevlisi olarak kilit işçi olarak sınıflandırıldı. Ancak 60 yaşın üzerindeydi ve şeker hastasıydı, bu yüzden savunmasız olarak nitelendirilmişti.

‘GÖRÜNTÜLÜ KONUŞURSAM BELKİ SESİMİ DUYUNCA UYANIR’

O birkaç saat, çağrıları bekleyen, saatlerce dayanılmaz bir bekleme oyunu gibiydi. Nenem hastaneye kaldırıldıktan sonra nelere olduğunu anlayamadım. Çarpıntı geçiriyordum, nefes alamıyordum. Uyanık olmamasına rağmen doktoruyla görüntülü bir konuşma ayarlamaya çalışıyorduk ama sonra çok geç olduğunu söyleyen bir telefon aldım. Nenem vefat etmişti. Sadece yarım saat sonra telefon bir kez daha çaldı. Doktor ‘Annenizin başaracağını sanmıyoruz, kalbi bir daha durursa, onu diriltmeyeceğiz’. Durumu pek algılayamadım. Düşündüm ki, eğer onunla görüntülü konuşursam belki sesimi duyunca uyanır. Sonra onu kameranın önünde ağzında ve burnunda tüm tüplerle gördüm. Uyanması için çığlık atıyordum. Doktor bile ağlıyordu. Annem ailemizi bir arada tutan ruhtu, birbirimize çok bağlıydık, çok benziyorduk, oysa babam ve erkek kardeşlerim daha sessiz karakterlerdi. Bu yüzden sesimi duyursa uyanabileceğini düşündüm. Sonra doktor görüntülü konuşmaya babamı ve kardeşlerimi ekledi ve o zaman kalbi yavaşlamaya başladı. Onunla birkaç dakika konuştuktan sonra kamerada hayatını kaybetti.

‘TAM ANLAMIYLA YAS TUTAMADIK BİLE’

Kelimenin tam anlamıyla onun ölümünü izledik, ama onunla orada olamadık. Doktor ise ‘Anneniz vefat etti. Sanırım aramayı bitirmenin zamanı geldi. Annemizin başucunda oturamadık bile. Bir anne ve nenesinin bir saat içinde kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu kimse nasıl hayat edebilir? Ben bile anlamıyorum. Hala kocama bunun gerçek olup olmadığını sormaya devam ediyorum. Nasıl? Nasıl olur da annemin önceki gece kendini iyi hissetmesinden ertesi gün gitmesi? Deliyormuşum gibi hissettim, durum çok gerçeküstü ve travmatikti. Tam anlamıyla yas tutamadık bile. Hem annem hem de nenemler o kadar aniden ayrılmak zorunda kaldık, cenazeye kadar onları görmedik. Her şeyi ayarlamak bana düştü çünkü babam olanların gerçekliğiyle yüzleşemiyordu. Nasıl yapabilir? Aynı gün karısını ve annesini kaybetmişti. Ancak İslam’da, vefat eden kişiyi olabildiğince çabuk gömmek zorundasınız.

Mesela şu ki, tüm bu ölüm sayılar aslında gerçek insanlar, insanların gerçek yaşamları olduğunu unutmamalıyız. Bir aile üyesi veya bu kadar çok insan tarafından sevilen biri yerin istatistik olarak değerlendirilmek, kaybın ne anlama geldiğini bir şekilde insanlıktan çıkardığımız anlamına gelir.’’

(LONDRA GAZETE)