Kıbrıslı birini, öyle kolay kolay tanımlayamazsınız.
Dıştan bakılarak, Kıbrıslı hakkında yorum yapamazsınız.
Yapsanız da yanlış olur.
Kıbrıslıyı, gerçekten anlamak için, birlikte yaşamak gerekir.
Anlayamazsınız; çünkü kendilerini, anlatma gibi bir dertleri yoktur.
Kıbrıslı’yı anlamak için tanımak lazım..
Hayatı yalın halde yaşamayı severler.
Yeniliklere açık oldukları kadar, geçmişlerine ve kültürlerine de sadıktırlar.
Yıllar boyu, süren sömürgeler olsun, dış göçler ve içeri taşınan nüfus çokluğu olsun, hatta ve hatta uygulanmaya çalışılan asimilasyon bile kültürlerini terk etmelerini sağlayamamıştır.
Rahat yaşamayı severler.
Keyiflerine düşkündürler.
Ancak, haksızlıklara karşı içlerindeki isyanları da , her an tetiktedir.
Hayatlarında en öncelikli, çekirdek aileleridir.
Dıştan bakıldığında, aile ve çevre bağları zayıf gibi gözükür.
Fakat, iş destek gerektiren bir duruma gelince de, hepsi bir yumak gibi bir araya gelmeyi bilirler.
Hele ki, söz konusu olan dışarıya karşı bir Kıbrıslının desteklenmesiyse, tüm toplum tek yürek, tek yumruk ola biliyor.
Duyarlılıkları hat safhadadır.
Ancak, inanç ve güven olduğu müddetçe tabi ki.
Boşuna iş yapmayı sevmezler.
Emekleri değerlidir.
İnanmadıkları politikalar ya da güvenmedikleri siyasetçiler için kıpırdamadıkları gibi, Kıbrıs dışında desteklenmesi gereken bir Kıbrıslı için de canla başla uğraşırlar.
Örneğin, artık, güvensizliklerinden dolayı,siyasal anlamda bir mitinge ya da eyleme katılmazlar ama kendisini, kanıtlamak isteyen Kıbrıslı gençlere sonsuz destek verirler.
Belki, de dıştan bakıldığında, Kıbrıs insanının gerek, ülkesi, gerek, kültürü gerekse de halkı için gösterdiği bu dayanışma, “şövenizm” gibi algılanabilir.
Ancak alakası yok.
Kıbrıslı, kendi kendine tutunmak zorundadır.
Çünkü, tutunacak başka dalları yoktur.
Dünya tarafından izole edildiği gibi, ne yazık ki, “Garantörü” de, kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek, Kıbrıslının, dünyadan kopmasına ve eriyip, yok olmasına sebep oluyor.
Bu da yetmiyormuş gibi, her fırsatta azarlayıp, rencide etmeyi de ihmal etmiyor.
Kimi zaman “Besleme”, kimi zaman da “Dinsiz” haykırılıyor yüzlerine.
Oysa ki, tüm kaynaklarını ve tüm olanaklarını , TC Hükümetleri tarafından bakılmayıp, çaresiz bırakılarak Kıbrıs’a göç etmek zorunda kalan soydaşlarıyla bölüşerek besleyen taraftırlar.
Ancak asla bunu dile getirip rencide vesilesi yapmazlar.
Kimsenin inancı ve ibadetiyle de uğraşmazlar mesela.
Ya da yalan ve iftirayla kimseyi karamazlar.
Başkalarına benzeme çabaları olmadığı gibi, kimseyi de kendilerine benzetmeye çalışmazlar.
Kimsenin malına, mülküne, karısına, kızına, göz koymazlar, çocuklara cinsel istismarda bulunmazlar.
Küçük çocuklara evlatları gözüyle bakıp, eş yapacak yaşta görmezler.
Kadınlarına değer verip, meta gözüyle bakmazlar.
Kadınları toplumun bir bireyi olarak kabul edip, özgürlüklerine müdahale etmezler.
Haram yemezler ve adam kesmeye kalkışmazlar.
Kendileri gibi yaşamayanları “dinsiz” ilan ederek, kendilerini Allah’ın yerine koymazlar.
“Yaratandan ötürü” demeseler de, tüm yaratılan canlıları severler.
Yani demem şu ki; adını koymasalar da İslam dininin ruhunu ve özünü, yaşamlarında barındırırlar.
O yüzden, namaz kıldığıyla övünüp, oruç tutmayanı aşağılayan bir çok kişiden daha da Müslümandırlar.
Eğer ki, Müslümanlığın temelinde, iyi niyet, dürüstlük, sevgi ve saygı varsa,
Kıbrıslılar, günahlarıyla ve sevaplarıyla, en has Müslümandırlar.
Hem de kendilerine “dinsiz” diyenlerden daha Müslüman..
O yüzden de, Kıbrıslılardan ne İŞİD militanı çıkar, ne FETÖcü ne de başka bir terör örgütü mensubu…