Kıbrıslılar, uzaktan gazel okuyanların şımarıklığından bıktı artık….

Ayşegül Garabli

Sayın Metin Münür, Siz beni tanımıyorsunuz. Gerçi ben de, düne kadar sizi tanımıyordum. Açıkçası geçen günkü talihsiz yazınızdan sonra, kim olduğunuzu araştırma gereği hissettim Özgeçmişinizin başında ,1944 yılında İngiliz vatandaşı olarak Kıbrıs’ta doğmuş olduğunuz yazıyor. Gerçi, milliyet, çok da önemli değil, önemli olan, insani değerlere sahip olmak ama yine de milliyetinizi merak ettim doğrusu. Zira, özgeçmişinizde sadece, nerede doğduğunuz ve nerenin vatandaşı olduğunuz yazıyor. Dediğim gibi, milliyetinizin çok önemi yok ama, sanki, İngiliz vatandaşı olma şımarıklığında yazılmış bir özgeçmiş gibi geldi bana. Acaba diyorum, yazınızı da, bu şımarıklıkla mı yazdınız ki; “Kıbrıs vatandaşıyım” diye direttiği için, hiçbir zaman İngiliz pasaportu alamayan rahmetli babanızın kemiklerini bile sızlattınız. Yoksa, yazınızdan bir gün önce Kıbrıs’a gelen Sn. Recep Tayip Erdoğan’a karşı yapılan protestolar mı rahatsız etti sizi ki, kendi özünüzü bile inkar edecek kadar hakaret edebildiniz, aynı coğrafyada doğduğunuz insanlara? Belki de sebep sadece, Anadolu insanları üzerinde, Kıbrıslıların, “tembel”, “şımarık”, “asalak” olduğu algısını yaratmaktı; kim bilir? Böyle yazdığım için kızmayın bana lütfen. Çünkü biz, Türkiye’nin parası ile Kıbrıslı Türkleri aşağılayan ve bununla, Türkiye’de, Kıbrıs Türklere karşı olumsuz algı yaratmaya çalışan nice şükrancı politikacılar gördük. O yüzden de, bu yöntem tanıdık geldi. Onlar da, sizin kadar, bizler kadar, gerçekleri biliyor aslında. Ama böyle bir algıyı yaratmanın, konumlarının devamı için gerekli olduğunu da biliyorlar! Yoksa elbette ki, Kıbrıs’ta yaşayan herkes, ortaya koyduğunuz tespitlerin farkında. Küçücük bir çocuk bile, sizin tabirinizle, KKTC’nin üstü açık bir çöplük haline getirildiğinin farkında. Hatta, sizin “ şımarıklık” diye nitelendirdiğiniz şey de, bu duruma isyandır aslında. Ancak, KKTC’de yaşayan küçücük bir çocuğun sizden farkı, sadece durum tespiti yapmakla kalmayıp, bu durumu oluşturan sebepleri de ortaya koyacak yüreklilikte olması. Mesela o küçücük çocuk, kendi eğitimi ya da sağlığı için, bütçeden ayrılan payı, Türkiye’de yaşama şansı bulamadığı için, KKTC’ye gelen ancak, kendisi için bütçe ayrılmayan, hatta çoğu kaçak işçi çocuğu olan, göçmen kardeşleri ile bölüştüğünü çok iyi biliyor. O’nun isyanı, bu parayı bölüştüğü için değil, Türkiye hükümetlerinin bu kardeşlerine sahip çıkmayıp, sonra da gönderilen para karşılığında, kendisi gibi onların da “besleme “olarak görmesidir. Sn. Münür, siz görmüyorsunuz ama o çocuk, kardeşlerinin hangi şartlarda yaşamaya çalıştığını, ışıksız evlerde okumak zorunda kaldığını, kendine ayrılan payın, ne O’na ne de paylaştığı kardeşlerine yetmediğini  her gün görüyor. Keşke, Anadolu insanına, KKTC’de 50 bin civarı Kıbrıslı Türk, 700 bin civarı da Türkiye göçmeni yaşadığını ancak, nüfusun 400 bin civarı kabul edilip, bütçenin bunun üzerinden yapıldığını, dolayısıyla, Türkiye Hükümetlerinin, kendi vatandaşlarını bile açlığa mahkum ettiğini de anlatsaydınız. Türkiye’den gönderilen paraların, çok büyük bir bölümünün, KKTC’de onca cami varken, Kıbrıs’ın her tarafından minareleri gözükecek camilerin, külliyelerin, ilahiyat kolejlerinin yapılması ya da Kıbrıs’ta yaşayan halkın, inancına müdahale etmek amaçlı eğitimde kullanıldığını da yazsaydınız keşke. Hatta her dönemde bu paraların büyük bir bölümünün, seçimdeki iradenin, istenilen yönde belirlenmesi için kullanıldığından da bahsetseydiniz keşke. Bu arada ganimet mallarının en değerlilerinin, askeri birliklerin himayesinde olduğunu, kalanının da, idare edilebilecek insanlara dağıtıldığını anlatsaydınız keşke. Elbette ki, şu an, KKTC’nin , bir  memur ülkesi olduğunu herkes biliyor. Ancak bunu yazarken, çalışır durumda olup, on binlerce insanın ekmek teknesi olan, Sanayi Holdingin, AYKO’nun, ZEYKO’nun, ve bunlar gibi daha nice fabrikanın, bilinçli bir şekilde kapattırılarak,  insanların üretimden koparılıp nasıl, memur haline getirildiğini de yazsaydınız. Halkın yıllarca ekip biçtiği tarlaların, dünyaca ünlü narenciye bahçelerinin, su bahane edilerek, piyasası kapatılarak nasıl kurutulduğunu anlatsaydınız keşke. KIB-TEK’in özelleştirilmeye direnen tek kurum olarak kaldığını, ancak, siyasi atamalarla, kumarhanelere, casinolara, büyük otellere, özel üniversitelere nasıl peşkeş çekilerek batırılmaya çalışıldığını da anlatsaydınız. KTHY’nı kimlerin batırdığını da yazsaydınız. “KKTC çöplüğünü” idare edenlere, TV karşısında maaşı sorularak, aslında yöneteni, kimlerin yönettiğini de yazsaydınız  keşke. Bütün bunların, neden  yapıldığını anlatmanıza  da gerek yoktu. Siz sadece tüm gerçekleri ve kimlerin  yaptığını yazsaydınız, Anadolu Halkı, nedenini anlardı hemen. Ne de olsa, onlar da sömürüldüler ve sömürülmeye devam ediliyorlar. KKTC halkı ile aynı kaderi paylaşıyorlar ama sizin yazılarınız gibi yazılar yüzünden, gerçekleri asla bilmiyorlar. Kıbrıslıların, Türkiye gelene kadar, canları pahasına korudukları vatanlarını, “satacaklarını” sanıyorlar. Keşke, Kıbrıs’ta doğmuş bir İngiliz vatandaşı olarak, siz olsun, hem Kıbrıs Halkına hem de Anadolu Halkına, bu kötülüğü yapmasaydınız. Siz olsun, İngiliz yöntemi olarak bilinen “böl ve yönet” politikasına hizmet etmeseydiniz. Kendinizi, Kıbrıslı ya da Türkiyeli gibi hissedebilseydiniz. Yazınızla, bizden biri olmadığınızı hissettirdiniz bize. “siz” diye hitap etmemin sebebi de bu yüzden. “Siz” diye hitap edişimin sebebi ne nezaketten ne de saygıdan dolayı. “Sen” diye hitap edecek kadar bizden olmayışınızdan. Aslında, yazınıza cevap yazma niyetinde değildim. Zaten, ne yazınız benim umurumda, ne de benim cevap yazıp yazmamam sizin umurunuzda olacak. Fakat; Siz yazınızla ulaşmak istediğiniz yerlere, istediğiniz mesajı verebildiniz mi bilmem ama Kıbrıslılar, KKTC, üstü açık bir çöplük haline getirilirken, sizin gibi suskun kalanlardan; Çöplüğü suçlayarak, çöpü dökenleri aklamaya çalışanlardan, Kısacası, kendisi kendi “çöplüğünde”  var olma savaşı verirken, uzaktan gazel okuyanların şımarıklığından bıktı artık. Bilin istedim….