Kıbrıs’ta Fetih zihniyeti kaybettirdi

Oshan SABIRLI

Ahmet Davutoğlu, Türkiye Cumhuriyeti’nin 64’üncü hükümetinin Başbakanı olarak güvenoyu alınmasından sonraki ilk yurt dışı ziyaretini ülkemize gerçekleştirdi. Kıbrıs’ta ziyaret trafiğinin yine arttığı bir dönemde, Türkiye’nin Kıbrıs’ta sürdürülebilir bir barışı desteklediği yönünde açıklamaları dünün gündemindeydi. Açıklamalar yaklaşık bir ay önce 15 Kasım’da, bir yıl önce 20 Temmuz- 15 Kasım’da, hatta 10 yıl önceki benzer törenlerde yapılan açıklamaların benzeriydi. Türk dış politikasının devamlılığı içinde herhangi bir sürpriz yaşanmadı dün. Ancak Davutoğlu dün, sürpriz bir şekilde Arasta’ya yol alsa, Lokmacı Barikatı’na yönelse, Kıbrıs’ın güneyine bir göz atsa, sınırı geçen Kıbrıslı Rumlar ile sohbet etse ve Anastasiades’e mesaj yollasa gündem çok fazla değer kazanacaktı. Böylesi bir senaryoda, Kıbrıs’ın güneyindeki güvenlik görevlilerinin paniğini, Davutoğlu’nun güneye geçme denemesi olasılığı nedeni ile tutunacakları tavrı, en üst rütbeli sivil ve askeri yetkililere bildirme çabalarını hayal ettiğimde, yüzümde kocaman bir tebessüm canlanıyor. Kıbrıs’ın güneyi Kıbrıs Sorunu’nda hep Türkiye’yi muhatap alma uğraşında oldu. Her ne kadar Akıncı ve Anastasiades arasında devam eden müzakerelerde, Kıbrıslı Rumların çok keskin politikalar üretmediğini görsek de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin geleneksel politikasında, uluslararası tanınmışlığın, AB üyesi olmanın getirdiği özgüvenin de etkisi ile “dünyaca tanınmış devletler” kozunu her fırsatta kullanmaya çalıştığını gözlemledik. Türkiyeli yetkililerin, 15 Kasım, 20 Temmuz gibi törenlerde sürekli ifade ettiği, Davutoğlu’nun dünkü açıklamaları gibi açıklamalar, Kıbrıs Rum kamuoyunda da, Kıbrıs Türk toplumunda da alışkanlık yapmış durumda. Bu mesajların dünya kamuoyundan da ses bulmadığı aşikar bir gerçek. Oysa Türk dış politikasının perspektifinde, proaktif politikalar gerçekleştirilecek olsa eminim, süreç bir adım öne ilerleyecek. Davutoğlu’nun, Çipras ile birlikte Ana Vatanlar olarak, Kıbrıs’Taki toplum liderlerini tarafsız bir yere davet etmesi bile yeni bir momentum yakalanmasını sağlatacaktır. Yaklaşık 3 hafta sonra Noel var. Noel ile birlikte Kıbrıs müzakerelerinde 15-20 günlük bir durağan süreç oluşacak. Aslında bunun bir fırsata dönüşmesi ve çözüm ve barış mesajlarının daha güçlü şekilde hem Kıbrıs’ın güneyine hem de Yunanistan’a ulaştırılması gerekiyor. 20 Temmuz 1974’ün ana mimarı olan Yunanistan’ın da bu soruna ortak edilmesinin zamanı çoktan geldi de geçti bile. Türkiye ve Yunanistan ilişkilerinde yaşanan tüm sorunlara, tüm krizlere karşın artık talepkar adımların atılması gerek. Uluslararası alanda Kıbrıs Sorunu’nun 1974’te Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarını işgal etmesi ile mağdur duruma düşen Kıbrıslıların olduğu, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlarının haklarının gasp edildiği, bundan Kıbrıslı Rumların büyük oranda etkilendiği BM Raporlarına da girmiş durumdayken diplomasi oyununda, Osmanlı’dan miras kalan fetihçi ve kibirli siyasetin artık sökmediğini herkesin çoktan görmesi gerek.