KKTC siyasetinde sosyal demokrat çizgiyi temsil eden bir isim olan Asım Akansoy, Sputnik'e açıklamasında, adada halihazırda yeni bir devletin kuruluş aşamasında olduğunu vurguladı. Akansoy, "Artık bir çözüm müzakeresinden çok bir barış inşası sürecine ihtiyacımız var" ifadelerini kullandı.
© SPUTNİK/ NİKOLAOS STELYA
KKTC Dışişleri Bakanı Çolak: Rum tarafı beklentilerini gözden geçirmeli
Akansoy, Cumhuriyetçi Türk Partisi'nde (CTP) geçen yıllarda önemli görevler üstlendi. İlk başta partinin Genel Sekreteri olan Akansoy, ardından genel başkanlığa aday oldu. Akansoy, son seçimleri kaybetmiş olmasına karşın perde arkasına çekilmedi. 2013 seçimlerinden sonra, Akansoy milletvekili olarak Kuzey Kıbrıs siyasetini önemli bir figürü olmayı sürdürdü.
Kıbrıs sorununun çok kritik bir safhaya girdiği yeni süreçte Sputnik'in sorularını yanıtlayan Akansoy, Türk tarafının hassasiyetlerinin altını çizip adada adil ve kalıcı bir anlaşmanın önemine değinirken, Türk toplumunun Türkiye ile ilişkilerinin geleceğini de masaya yatırdı. Akansoy, adada halihazırda yeni bir devletin kuruluş aşamasında olduğunu vurguladı
‘KIBRIS'IN BİR BARIŞ İNŞASI SÜRECİNE İHTİYACI VAR'
Sizce ufukta bir barış perspektifi var mı?
Sayın Mustafa Akıncı'nın cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmasından sonra barış görüşmeleri çok ciddi bir ivme kazandı. Görebildiğimiz kadarıyla Türk tarafı gibi Rum tarafı da sorunun bir an önce çözülmesi için iyi niyetle hareket ediyor ve bunun için irade sergiliyor. Liderler gibi müzakereciler de ana alt dokuyu örmeye çalışıyor. Gördüğümüz odur ki çok kısa zamanda çok ciddi bir mesafe kat edildi. Kıbrıs sorununda yeni bir döneme girildiğinin ilk işaretlerini görmekteyiz. Bu çok önemli. Tabii bu gelişme her iki topluma hala yansımış değil. İki toplumun endişeleri, korkuları ve beklentileri gündemdeki yerlerini korumaya devam ediyor. Şunu düşünmek durumundayız. Bugüne dek yapılan müzakereler masada iki lider arasında bir al-ver şeklinde yürütüldü. Ama gelinen noktada artık bir çözüm müzakeresinden çok bir barış inşası sürecine ihtiyacımız var. Toplumlarla beraber, bireyler, aydınlar ve sivil toplum örgütleri yeni bir devletin kuruluş sürecine katılmalı. Bu noktada güven arttırıcı önlemler yeterli değil. Her halükarda düne göre daha iyi bir noktadayız. Ama hala olması gereken noktada olmadığımız düşüncesindeyim.
‘KIBRIS'TA GİDİŞAT YENİ BİR DEVLETE DOĞRU'
Yeni bir devletten bahsettiniz ve bu konuya dair büyük bir bilgi kirliliği söz konusu. Deneyimli bir politikacı olarak siz bu yeni devleti nasıl tarif ediyorsunuz?
Adada şu anda var olan durum sürdürülebilir bir durum değil. Gerek Güney'deki yapının içinde bulunduğu durum gerekse de Kuzey'deki tanınmamış yapının içinde bulunduğu durumun yanı sıra, Kıbrıs'ın coğrafik konumunu ve her iki ülkenin doğal bağlantılara sahip olduğu iki garantör ülkeyi de göz önünde bulundurduğumuzda, bugün adanın içinde bulunduğu durum istikrarsız bir durumdur. Riske açıktır. Güvenliği olmayan bir durumdur. Dolayısıyla mutlaka bir evrilme, radikal dönüşüm sürecine ihtiyacımız var. Adamız bu süreci yaşayacak. Bu süreç ortaya şu an var olan yapıların ötesinde yeni bir durumu çıkaracak. Bu yeni durum yeni bir devlettir. Yeni bir devlete doğru bir gidişat söz konusudur. Şu an var olan iki yapı elbette bu yeni devletin destekçileri, sürdürülebilirliğinin ana unsurları olacaktır. Ancak yeni devletin yerini almayacaklardır.
Sözlerinizden 1983'te tesis edilen ‘KKTC' denilen yapının kendini feshetmeyeceğini, çözümden sonra yoluna yeni bir formatta devam edeceğini anlamaktayım. Yanlış mı düşünüyorum?
Gerek Kıbrıs Cumhuriyeti gerekse de KKTC devlet yapıları itibariyle elbette dönüşecekler ve yeni bir durumla karşı karşıya gelecekler. Bunların devamı söz konusu olmayacak. Ama yeni yapı içerisinde hem Türklerin hem Rumların kendi özgün kurumları, bugünkü var olan yapıların devamı şeklinde tezahür edecektir.
‘DAHA BÜYÜK BİR ŞEYİ KAZANMAK İÇİN KÜÇÜK ŞEYLERİ KAYBEDEBİLİRİZ'
Umutlu bir havadan bahsettik ancak buna rağmen çözüm masasında iki tarafı birbirinden uzaklaştıran uçurumlar güncelliklerini korumaya devam ediyor. En önemli sorunlardan bir tanesi de mülkiyet. Milletvekili sıfatıyla, kuzeyde bu konunun toplum nezdinde adeta bir galeyana neden olduğu gerçeğini yakından bilen biri olarak, bu konu hakkındaki görüşünüz nedir? En önemlisi bu sorun nasıl aşılacak?
Mülkiyet konusunda henüz müzakereler başlamadı. Konuyla ilgili Derviş Eroğlu döneminde yapılan birtakım görüşmeler tekrardan ısıtılıp topluma servis edilmeye çalışılmakta. Bu şekilde bazı kesimler kanaat oluşturmaya çalışıyorlar. Oysa biliyoruz ki gerçekten mülkiyet konusu görüşülmemiştir. Önümüzdeki günlerde gündeme gelecek. Her durumda Kıbrıs sorunu gibi çok bir zor bir meselede sonuçta hep birlikte bir özveri içerisinde bulunmak durumunda kalacağız. Daha büyük bir şeyi kazanmak için küçük şeyleri kaybedebiliriz. Çözüm her iki tarafın da beklentilerini adil bir şekilde karşılamalı. Bu konuda uluslararası bir komisyonunun kurulmasını, takasın, iadenin, tazminatın göz önünde bulundurulacağı adil bir sistemin kurulmasının en doğru seçenek olduğu inancını taşımaktayım.
‘ESAS MESELE KIBRISLI TÜRKLERİN KUZEYDEKİ HAKİMİYETİ'
Bildiğiniz üzere mülkiyet konusu, Güney'de Kuzey'de olduğu gibi sadece bir ekonomi meselesi olarak ele alınmıyor. Kıbrıs Rum tarafında konunun bir de toplumsal bir boyutu var. Çözümle beraber adanın kuzeyine kaç bin Kıbrıslı Rum dönecek? Siz, çözümden sonra bu göçmenlerle beraber yaşamaya hazır mısınız?
Elbette AB üyesi olmuş yeni devlette Rumlarla olduğu kadar Bulgarlarla da, Almanlarla da, Yunanlılarla da yaşamaya alışacağız. Dünya artık çok kültürlü bir yapıya doğru evriliyor. Burada önemli olan kuzeydeki yapıda egemen unsurun Kıbrıslı Türkler olmasıdır.
‘KKTC VATANDAŞLARI ARASINDA AYRIM YAPILAMAZ
Kıbrıs'ta çözümü tartışırken önemli bir diğer husus da 1974 sonrasında adaya yerleşen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının geleceği. Onları nasıl bir gelecek bekliyor?
1974 ve sonrasında bu ülkenin gelişmesinde, üretilen ekmeğin paylaşılmasında, acıların, mutlulukların paylaşılmasında kader birliği yapmış olduğumuz bir insan topluluğundan bahsediyoruz. Dolayısıyla bizim için aslolan KKTC vatandaşlarıdır. Bu KKTC vatandaşları yeni devletin asli unsurları olacaktır. Bu vatandaşlar arasında herhangi bir ayrım yapamayız.
‘TÜRKİYE SADECE KIBRISLI TÜRKLERİN GARANTÖRÜ OLABİLİR'
Hassas meselelere değinmişken garantiler konusunda fikrinizi almak isterim. Bu sorun nasıl aşılacak?
Garantiler her şeyden önce ne için var? Bu ülkede Kıbrıslı Rumlarla Türklerin eşit biçimde, uygarca ve refah içerisinde yaşamaları için var. Kıbrıslı Rumlar ve Türkler birlikte yaşama konusunda endişe duyuyorlarsa o zaman barışa gerek olmaz. Tabii geçmişten kalan bazı sıkıntılar söz konusu. Dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumunun güvence talep ettiğini, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklerin talep ettiği güvenliği korku ve endişe kaynağı olarak gördüklerini kanıksamalıyız. Çözüm Kıbrıslı Türkleri rahatlatırken Kıbrıs Rum insanını korkutmamalı. Bu bağlamda 1960 garanti sisteminin devamımın söz konusu olması mümkün değildir. Bu garanti sistemi yerine NATO'yu düşünemez miyiz? Benim açımdan bu konu çok net. NATO'nun garantörlüğü kesinlikle kabul edilemez. Ortadoğu'ya bu kadar yakın, coğrafya olarak bu kadar sıcak bir bölge de olan bir ülkede çok daha farklı uluslararası sıkıntıları içimize taşımak için bir neden yok. Neticede, iki tarafın hassasiyetlerinin göz önüne alınacağı, sadece Kıbrıslı Türklerin güvenliğini garanti altına alacak bir sistemin tesis edilmesi gerekiyor.
‘ÇÖZÜMDEN SONRA TÜRK ASKERİNE GEREK KALMAZ'
Kişisel bir soru olacak. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin buradaki varlığı size güven hissi veriyor mu?
Olağanüstü bir ülkede yaşıyoruz. Olağanüstü bir ülkede ateşkes şartlarında yaşıyoruz. Bu ortamda askeri unsurların burada bulunması beklenebilir. Ancak çözüm askersiz bir yapıyı ortaya çıkarmalı. Kıbrıs sorununun çözümünden sonra Türk askerinin burada bulunma ihtiyacının ortadan kalkacağını düşünüyorum.
‘TÜRKİYE İLE İYİ İLİŞKİLER, TÜRKİYE İLE HER KONUDA AYNI ŞEYLERİ DÜŞÜNECEĞİMİZ ANLAMINA GELMİYOR'
Yeni KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın görev süresi Lefkoşa-Ankara hattındaki ‘yavru-ana vatan' polemiğiyle başladı. Kuzeyde kurulmuş yeni bir hükümetin milletvekili olarak gündeminizde Türkiye ile ilişkilerin farklı, daha sağlıklı temeller üzerine oturulması projesi var mı?
Türkiye ile ilişkilerimizin kötü olduğunu düşünmüyorum. Türkiye ile iyi ilişkiler, Türkiye ile her konuda aynı şeyleri düşüneceğimiz anlamına gelmiyor. Ama en nihayetinde siyasetçilerimizin Türkiye ile uyumu gözettikleri açık ve net bir konu. Burada önemli olan konu Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs'ın kuzeyini kendi kapasiteleri ve deneyimleri çerçevesinde yönetmek istemeleridir. Kuzeydeki yapı tam olarak Kıbrıslı Türklerin kontrolünde değil.
‘KIBRIS'IN KUZEYİNDE KIBRISLI TÜRKLER KENDİ KENDİLERİNİ YÖNETİYOR DİYEMEYİZ'
Kuzeydeki yapı Kıbrıslı Türklerin özyönetimlerini garanti altına almıyor. Bunu demek istiyorsunuz galiba?
Evet. Kıbrıs'ın kuzeyinde Kıbrıslı Türkler kendi kendilerini yönetiyor diyemeyiz. Hayatın her alanında Türkiye ile yüksek yoğunluklu organik ilişkilerimiz var. Konuya yapısal olarak baktığımızda ekonomiden, askeriyeye kadar her alanda Türkiye kendi etkinliğini bugüne dek korudu. Bu durum bir an önce Kıbrıs sorununun çözümü beklenilmeden düzelmeli. Hazırlık süresi bir an önce başlamalı.
'SADECE POLİSİN İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NA BAĞLANMASI YETERLİ BİR DEMOKRATİK ADIM DEĞİL'
Halihazırda orduya bağlı olan polis ve itfaiyenin sivil yönetime bağlanması gündem maddelerinizden biri, öyle değil mi? Bu konudaki gelişmeleri ne zaman göreceğiz?
Yeni yasama yılının başlaması ile beraber mecliste konuyu tartışmaya başlayacağız. Tabii bu noktada şunu vurgulamış olayım. Sadece polisin İçişleri Bakanlığı'na bağlanması yeterli bir demokratik adım değildir. Bununla beraber, net bir şekilde söyleyeyim. Türkiye Cumhuriyeti Yardım Heyeti tamamen değişmeli ve yeni bir organizasyona dönüşmeli. Belki bir proje ofisine dönüşebilir. Şu anki işlevi tamamen bir paralel devlet görüntüsü.
‘ANAYASANIN DEĞİŞMESİ LAZIM’
Açık konuşalım, bir gölge kabineden bahsediyoruz. Gölge kabinenin de ötesinde. Çünkü bir irade ortaya koyuyor. Neredeyse bir devlet, hükümet gibi işlev görüyor. Paralel bir hükümet de diyebiliriz. Böylelikle bu ülkedeki sistemi bozucu bir etki yapıyor. Sistemin ayakları üzerinde durmasını önlüyor. Diğer yandan Merkez Bankası'nın başındaki kişinin de değişmesi gerekmekte. Bu konuda yasal bir inisiyatife gerek yok. Doğrudan doğruya bizim hükümetimiz duruma müdahale edebilir. Ve en önemlisi Anayasanın değişmesi lazım. Anayasa değişikliği için bir denememiz oldu ama başarısız olduk. Bugün bu ülkede Anayasa sivilleşmenin, demokratikleşmenin önündeki engel. Ne yazık ki ilerici unsurlar bu konulardaki inisiyatifleri çözüm ertesine ertelemekteler. Halbuki bu doğru bir strateji değil. İnsanlar bugün değişimi arzulamaktalar. Fakat hükümet programında bu yok. Bunu kaydetmiş olalım.
YENİ KIBRIS DEVLETİ RUSYA İLE İLİŞKİLERİNİ GELİŞTİRMELİ
Sizce yeni süreçte Kıbrıs'ta Rusya olumlu bir rol üstelenebilir mi?
Rusya, uluslararası alanda kendisini belirgin bir şekilde öne çıkarıyor. Doğalgaz sürecinde, Ortadoğu'nun yeni sürecinde Rusya söz sahibi konumda. Yeni Kıbrıs devletinin bağımsız ve özgün bir politikasının olması gerektiğini düşünüyorum. Batı ile olduğu kadar Rusya ile de çok iyi, verimli ilişkiler geliştirmeli.