Güzelyurt Kurtuluş Lisesinde okuyan bir erkek öğrenci, facebooktan bir kızın fotoğrafını beğeniyor.
Aynı okulda öğrenci olan kızın erkek arkadaşı, “ vay sen benim kız arkadaşımı nasıl beğenirsin” diye, fotoğrafı beğenen öğrenciyi, tuvalete kapatarak dövüyor, kafasını duvara vuruyor.
Öyle ki, dövülen çocuğun kaşı açılıyor, kafası kırılıyor ve hastaneye kaldırılıyor.
Tabi ki olay, hem polise yansıyor hem de ilgili okulun Disiplin Kuruluna.
Disiplin Kurulu, işlenen suçun ağır bir suç olduğu ve bu suçun, “örgün eğitim dışına çıkarma” cezasını gerektirdiği gerekçesi ile olayı Üst Disiplin Kurulu’na iletiyor.
Üst Disiplin Kurulu da, şiddet uygulayan öğrenci için sadece “5 gün okuldan uzaklaştırma” cezası veriyor.
Yani öğrencilerin deyimiyle, arkadaşının kafasını, gözünü patlatan çocuk, 5 gün tatile çıkarılıyor.
Çocuklar, çok da haksız değil, çünkü bu caydırıcı bir ceza değil.
Peki bu kararı veren kimler?
Bakanlıktaki ilgili Öğretim Dairesi Müdürünün başkanlığında ,
En Kıdemli Kolej Müdürü,
En Kıdemli iki Lise Müdürü,
En Kıdemli Endüstri Meslek Lisesi Müdürü,
En Kıdemli Ticaret Lisesi Müdürü,
En Kıdemli bağımsız iki Ortaokul Müdürü,
Şimdi belki de, “Ne yapacaklardı, o çocuğu okuldan mı atsalardı?” diyenler çıkacak.
Elbette ki, bir çocuğu kaybetmeyi hiç kimse istemez.
Hele ki, “ Disiplin Kurullarının”, ceza verme mekanizması olmaktan çıkarılıp, çocuklarımızı yanlış davranışlardan kurtaracak mekanizmalar olmasını savunan ben hiç istemem.
Ancak Üst Disiplin Kurulunun verdiği bu karar, hem Kurtuluş Lisesi Disiplin Kurulunu ve üst disiplin kurulunu zafiyete uğratıp, etkisini ortadan kaldıracak bir davranış, hem de iki genç için de olumsuz bir karar.
Zira “5 gün okuldan uzaklaştırma kararını” Kurtuluş Lisesi Disiplin kurulu da verebilirdi, olayı üst disiplin kuruluna taşımışlarsa, daha ciddi olduğuna inandıklarındandır.
Kaldı ki zaten ciddi bir olay.
Şimdi bu kararla, okullardaki disiplin kurullarını, tabiri caizse, kim takacak?
Zaten, kurtuluş Lisesi disiplin kurulundaki öğretmenler de bu kararı, kendilerini “hiçe saymak” olarak görmüş olmalılar ki, istifa ettiler.
Zira o okulun öğrencilerini, en iyi onlar tanıyorlardı ve bu durumun diğer çocuklar üzerinde nasıl bir olumsuz etki yaratacağını da onlar biliyordu.
En azından, bu çocuğun hem okulu değiştirilmeliydi hem de psikolojik tedaviye yönlendirilmeliydi.
Şimdi diyeceksiniz ki; “başka okula gönderilmesi çözüm mü?”.
Elbette tek başına çözüm değil, rehberlik ve psikolojik destek de önemli ancak, en azından, arkadaşlarından ve ortamından mahrum edilmeliydi.
Çünkü şu an o okulda, bizim sahte “kabadayı”, şiddet eğilimi gösteren çocuklar arasında itibar kazandı.
Çocuklarda, şiddettin normal olduğu, ceza almadığı ve “yapanın yanına kâr kalıyor” algısı yerleşti.
Diğer yandan, dayak yiyen çocuğun kendisini “önemsiz” hissetmesine ve içine kapanmasına neden oldu.
Eğitimcilerin görevi, şiddeti normalleştirip, bir tarafın içine kapanmasına diğer tarafın da sahte bir öz güven kazanmasına sebep olmak mıdır?
Kaldı ki, bu durumu yaratanlar, kıdemli okul müdürleri.
Bir taraftan başka bir okulda şiddet uygulayan bir çocuğun ya okulunu değiştirip, ya da okuldan atan, bu müdürlerin, bu olayda, sadece 5 gün okuldan uzaklaştırma cezası vermesi ne kadar adil?
Okullardaki şiddet olaylarını böyle mi bitirecekler?
Böyle mi disiplin sağlayacaklar?
Şimdi halk sormaz mı, bu işin içinde torpil mi var yoksa işinizi mi savsakladınız? diye.
Sorarlarsa haksızlar mı?