Kin ve öfke dolu

Taner ULUTAŞ

Barış Harekâtı diye isimlendirdiğimiz 20 Temmuz için geri sayım başladı. 20 Temmuz denince artık akla çıkartma değil ‘Şafak Nöbeti ‘ gelir. Şehitlerimizi yad edeceğiz adı altında çıkartma plajı dediğimiz yerde, orta parmak gibi Beşparmakları işaret eden anıtın civarında kahkalar atıp eğleneceğiz. Ve tabii ki bunun adına da Şafak Nöbeti diyeceğiz. Tabi bu Şafak Nöbeti diye isimlendirdiğimiz geceye kimler önderlik edecek diye sorarsanız hemen söyleyim. Yoo sakın yanlış anlaşılmasın. 10 sene Mücahitlik yapan ve Rum’un bekledin de gelmedin şarkısı ile kahrından çatlayan ‘Mücahitler’ değil. Buralara daha dün öğrenci olarak gelen ve hasbel kader torpil ile daha 3-4 sene dolmadan ‘Vatandaşlık’ alıp bugün ‘Kan döktük’ bir karış toprak vermeyiz diyen büyük kahramanlar bu işin başını çekecek. Bir taraftan şehit aileleri o gece kaybettikleri için dua ederken onlar şarkıcılar eşliğinde zaman zaman olduğu gibi biraları fon deep yapacak. Sabaha kadar bekleyip kahramanlık türküleri söyleyecekler. Kan döktük vermeyiz diye bağırırken ‘Girne’den yol bağladık şarkısını söyleyecekler. Kıbrıs’tan uzak bir yaşam sürerken buralara gelip Kan döktük bir karış toprak vermeyiz edebiyatı yapanlar burada yıllarca savaşanlara işi siz ‘Petmez’ döktünüz demeye getirecekler. Hâlbuki 20 Temmuz gecesi ‘Fener Alayı’ düzenleyip çıkartmanın yapıldığı yerde ilahiler okunup dualar edilse daha iyi olmaz mı diyenlere de okkalı küfür basıp, kalayı da basmayı marifet sayacaklar. Neyse Girne’den yol bağladığımız Anadolu’nun yolu nedense ‘One Way’ tablası ile dolu. Bizler tek yola sokulmazken tanımam denilen Rum ile Allahına her spor dalında hem Güney’de hemde Türkiye’de ‘Kardeşlik Türküleri’ söylenir. Bayraklar ise rüzgarın akışına bırakılır. Sonrada buralara dönülüp gözümüzün içine baka baka ‘Tanımayız ‘ denir. Türkiye’nin havaalanlarından uçmak istersiniz Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportuna bu ‘Rum ‘ pasaportudur tanımam diye yüzünüze fırlatılır. Rum’a ise yasas griye well come denir. O zaman bu Rum pasaportu ise Rum’un yerinde ne işin var desen sen bize ‘İşgal’ ettiğimizi mi söylemek istersin diye karşına dikilirler. Oğlum bir organizasyona katılmak için Amerika’ya Las Vegas’a gitti. Ercan çıkışında ve Türkiye girişinde KKTC pasaportunu kullandı. Türkiye çıkışında vize alarak Kıbrıs Cumhuriyeti pasaportu ile çıkış yaptı. Geri dönüşte yine uygulamayı yapsın dedi, Birçok Kıbrıslı Türk’e yapılan muamelenin aynisi oğluma da yapılarak KKTC ile giriş yapamazsın denildi. Oğlan Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportunu çıkartarak vize alayım öyle giriş yapayım dedi. Vize yerine gidince vize de alamazsın dendi. Yani ne KKTC nede Kıbrıs Cumhuriyeti Pasaportu geçerli sayıldı. Üstüne üstlük bu Rum Pasaportuna işlem yapmam ‘Ulan’ bas git buradan gibi laflar ile hakarete de uğradı. Sonuçta başka Polislerin araya girmesi ile o işlem yapmayan Polise bunun yasal olduğu ve yapmak zorunda bir işlem olduğu anlatılarak bizim oğlan ülkeye dönebildi. Şimdi babası 6 sene Mücahitlik yapan ve ‘Bekledim de gelmedin’ diyen Rum karşısında piyade tüfeği ile savaşan bir baba ve bekledikleri geldikten sonra havaalanlarındaki Polisler tarafından bile kin ve öfke duyulan o babanın oğlu Kıbrıslı bir genç. Biraz ironi yapın ve  ‘Ulan’ bas git dedikten sonra AB Pasaportunu fırlatıp atan kin dolu bir Polis ve bunun urubunu bile yapmayan ancak hedef tahtasına döndürülen bizim Polisimiz. KKTC dediğimiz coğrafyada bugüne kadar bağın çapa, tarlanın da sapan istediğini hep göz ardı ettik. İşe göre adam değil adama göre iş yaratıp kurultaylarda golifa gibi istihdam dağıttık. Sonuçta ne doğru dürüst bir bakanlık nede doğru dürüst bir daire bıraktık. Şimdi o siyasi irade sırf kendi yandaşlarını Polis Genel Müdürlüğü koltuğuna oturtmak için gözümüz gibi baktığımız Polisimizin hiyerarşik düzenini bozmak için cadı kazanını karıştırır gibi oraları da karıştırmak istiyor. Aynen kendi partilerini karıştırdıkları ve darmadağın ettikleri gibi Polisi de hedef tahtası yaparak Polis Genel Müdürlüğünden başlayıp darmadağın etmeye çalışıyorlar. Mehmet Bayraktar’ın katil zanlısı olarak tutuklu bulunan Mehmet Vechi’nin intiharında kuşkusuz bir ihmal var. Polisin sürekli gözetim altında tuttuğu ve hastanede yatırken bile bir an bile yanından ayrılmadığı Mehmet Vechi’nin intihar etmesinde sorumlu tutulan iki Polis hakkında zaten soruşturma açıldı. Bizim Rana ile konu hakkında sohbet ederken abi hastanede bizzat ben gördüm. İki Polis sürekli olarak Mehmet Vechi’nin yanından ayrılmadı. Tuvalette bile giderken hep yanındaydılar dedi. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. 24 saat birisini beklerken bir an için bile olsa gözünüz başka bir yere kaymaz mı? Sürekli olarak 24 saat o şâhısa odaklanarak bakmanız mümkün mü? Tamam, hata oldu. Hatayı yapanlar hakkında soruşturma açıldı.  Ama bunu malzeme yapıp mal bulmuş mağrubi gibi saldırmak da ne kadar doğru olur? Ben Türkiye’de ‘Ulan’ s….tir git diyen. AB Pasaportunu insanın yüzüne fırlatan Polisleri gördükçe bizimkiler onların yanında zemzem suyu ile yıkanmış gibi kalır. Kalkınma Bankasını devrettiniz ve ahaliyi mahvettiniz. Ülke idaresini sırf o koltukta oturasınız diye teslim ettiniz. Bizlere Muhtariyet idaresi bile bırakmadınız.Bizleri besleme yaptınız. Ciğercinin kedisi gibi camdaki ciğere bakarken sürekli ciğercinin tekmesini yedirdiniz. İktidarda iktidarsızlık yaşadınız. İmzaladığınız yıkım paketini bile cibillah inkâr ettiniz. Ama sanırım bu kadar yeter. Polisimizi artık hırpalamayın. Bukez ‘Yorgan’ kısa gelir üşütür ve zatürüye olursunuz. Baskı ile sesini kıstığınız birilerinin yanında Allah’ına kadar  ‘Gürleyecek’ birileri bulunur bilesiniz.