Elin garibi Bangladeş’ten tutuyor yolu, her nasılsa KKTC denen bu Allah’ın lanetlediği, şeytanın ve müsveddelerinin keyifle kol gezdiği yere geliyor, bir şirkete giriyor, hafta sonu olmasına ve vakit de akşamın yedisine varmasına rağmen, üç kuruş için köle gibi çalışıyor, hayatında hiç görmediği bir beton mikserini temizleyecek diye içine düşüyor ve mikserin çarkları arasında feci şekilde parçalanıyor…
Burada esas suçlu, bu işçiyi köle gibi emniyetsiz şartlarda çalıştıran ve korkunç şekilde ölümüne sebep olan işveren değil, bu işverene bu şartlarda insane çalıştırma şansı tanıyan devlettir, ne biçim bir devletse!
İnsanlar tedbirsizlikten, gereken denetlemelerin devlet tarafından yapılmamasından dolayı feci şekilde can verir, çakma devletin yetkilileri ise suçlamalara karşı açıklama yapar: “Grak! Grak! Grak!...Bizdeki iş kazası adı altında gerçekleşen ölümler aslında fazla değil, dünya standartlarında…Grak! Grak! Grak!...Annadınız mı?...Grrraaaaakkkkk!!!!
Sen git de bunu beton mikserinde kıymaya dönen garibana anlat...
……………
KKTC’nin istisnasız tüm yolları ve yolların her santimi trafik standartlarına aykırı ve insan hayatını ve malını ciddi şekilde tehlikeye atacak şekilde yapılmıştır.
Ulaştırma Bakanlığı denen lüzumsuzluk abidesi ve bir tek trafik mühendisi olmayan bakanlık da kırk yılda trafikte yaşanan yıkımın, ölümlerin, kazaların esas sorumlusu olarak en ufak bir bedel ödememiştir…
KKTC’nin tüm yolları Türkiye’nin katkılarıyla yapılmıştır, yapılırken istisnasız ve tartışmasız, her yol yapım ihalesinde bir üçkağıt çevrilmiştir, birileri aradan nemalanmıştır, kırıntıları alanlar da işi yapmıştır, yapacağım işi nasıl daha ucuza getiririm de cebimda fazladan birkaç kuruş kalır derdine düşmüştür, bu dertle de işi yüzüne gözüne bulaştırmıştır…
Örnek mi? Hemen vereyim…
Lefkoşa-Güzelyurt anayolu çift şerit halinde yapılırken ben hergün o yolu gidip geliyordum…
Yol bitti, hem de hiç de fena değildi…Sonra bir baktık ki, ilgili firma bitmiş yolu yer yer kare şekline kazıyıp çıkarıyor, yolda kare şeklinde çukurlar açıyor, bazı çukurların olduğu yerlere uyarıcı levha veya işaret koymayı unutuyor, ortalama 100 kilometre süratle gelerek çukurun içine dalan araçların lastikleri ve cantları paramparça oluyor, kontrolü kaybeden araçlar ya yol dışına savruluyor, ya da diğer araçlara çarpıyor…
Polis de zaman zaman bu azrail müsveddelerinin peşinde koşturuyor ve yolda olabilecek bir faciayı önlemeye, firmaya önlem aldırtmaya çalışıyor, ve ben bu maskaralığı yol yapım sürecinde haftalarca görüyorum, hergün sabah ve akşam buna şahit oluyorum…
Halbuki polis bu masrakaraların peşinde koşup da sürekli uyaracağına, birilerini bir defa uyarıp, ikincide “insan hayatını ölümcül şekilde tehlikeye atıyorsunuz, laf da anlamıyorsunuz, artık kusura bakmayın, derdinizi mahkemede anlatın” deyip de tutuklasaydı, mahkemeye çıkarsaydı, o birileri aklını başına toplamaya başlardı…
Peki, bitmiş yol neden yer yer parçalandı ve tekrardan yamalandı!!! Ve neden bu taktik her zaman uygulanıyor!!! Bunun tek sebebi var, fazladan iş göstermek, şunu da yaptık, bunu da yaptık demek…Hem de yapılan düzgün işin canına okumak pahasına!!!
Üstelik de bu yöntem, yapılanı bozup tekrar yapmak ve önceki işin kalitesini mahvetmek, sık başvurulan bir yöntem…
Birçok insan kaybedildikten sonra, (ne yazık ki, acısını içimde sakladığım ve vahşice ölümleri yüzünden yaşam sevincimi epeyce kaybettiğim meslekdaşlarım ve öğrencilerim de dahildir buna) bu çakma devletin çakma yetkililerinin aklına ana yolları ayıracak bariyerler koymak geliyor, ama yaptıkları iş devede kulak, ve dahası, insan hayatını ve genel trafik güvenliğini tehlikeye atan ciddi hatalar da içeriyor…
Örnek mi? Güzelyurt’un çıkışından Lefkoşa istikametine doğru yeni yolda bir düzenleme yapıldı, gidiş-geliş yönündeki iki yolun arasındaki çukur dolduruldu, araya beton bariyer konmaya başlandı…
Buraya kadar tamam, ama yoldaki çigiler bu bariyerlerin gerçek amacını çakma bir ehliyet sistemiyle ehliyet alan ve kafası basmayan sürücü müsveddelerine gel de anlat!
İki yolun arası doldurulmadan önce yolun sağda kalan kesiminde yol kenar sınırını belirleyen çizgiler halen duruyor, bariyerler de hem gidiş hem de geliş yönündeki iki yol kenar sınırını belirleyen çizgilerin arasına çekilmiş ve yol kenar sınır çizgileriyle bariyerler arasında yaklaşık birbuçuk, iki metrelik bir ara oluşmuş…
Yolda giderken aracı bozulan sürücü müsveddesi, sandı ki sürat şeridi ve bariyer arasında kalan bu kısım emniyet şeridi ve arabasını buraya çekerek durdurdu, arabanın bir kısmının ise sürat şeridinde olması da hiç umurunda olmadı, sonra da hız şeridinden diğer arabaları geçerek üzerine gelen arabalara hiç dikkat etmeden sol direksiyon arabasından inmeye çalıştı…
Arka arkaya süratle giden iki arabanın kendisini paramparça etmesinden milim farkıyla kurtuldu…
Beyin kapasitesi sıfır numara bir vatandaş işte…Bu beyinsiz, çok afedersiniz, geberip gitseydi (aslında iyi de olurdu, bir insan müsveddesi hayatımızdan çıkmış olurdu), hızlı giden araç tarafından çarpılarak öldürüldü olacaktı…Tabi, o aracın oraya parketmesine ve olası bir tehlike yaratmasına aldırmadan sağdaki hız şeridinde tabba lamarina giden diğer sürücü müsveddelerinin dikkatsizliği de ayrı bir mesele!!!
Amma ve lakin, kimin sayesinde oluyor bütün bunlar!
Beyin kapasitesi eksi bir olan devletin ve yöneticilerinin yaptıkları yollar, verdikleri ehliyetler sayesinde…
Aksini iddia edenin alnını karışlarım…
…………..
Memleketin her santimi tel tel dökülürken, devletin ve özelin her kademesindeki yolsuzluklar, soysuzluklar, kaçakçılıklar, uyuşturucu, başıbozukluk, abuk subuk suçlar, partizanlık, rank kavgaları, trafikteki terör, çevre katliamı, zam furyası tavan yapmışken bizim siyasilerin tek derdi koltuğu olabildiğince kollamak, günü kurtarmak ve maaşları ödeyecek parayı öyle ya da böyle bulmak…
Gelelim on puanlık soruya…
Bangladeşli işçinin içinde paramparça olduğu beton mikserinde esas yoğrulması ve sonra da o betonla hatıratlarına bir “utanç abidesi” dikilmesi gerekenler kimler acaba!!!
……………
Bütün bu kepazeliklerin çözümü ise çok basittir…
Aklı başında ve memleketi kurtarmak isteyen bir hükümet başa gelse ve gece gündüz mesaisini memleket sorunlarına harcasa ve çok basit çözümler üretse, tam bir haftada memleketteki sorunların yüzde doksanı, hatta daha fazlası çözülür, devlet kasası da takır takır dolmaya başlar, zamlar geri çekilir, vergilerde ve fiyatlarda indirime gidilir, elektrik fiyatları yarısının da altına iner, devlet hizmetleri bir anda adam olmaya başlar, Kıbrıslı Türkler Rum tarafına akın etmeyi bırakır, Kıbrıslı Rumlar Türk tarafına akın etmeye, etrafı doldurmaya, tüm alışverişini burdan yapmaya başlar, bir ay geçmeden de insanlar kabustan kurtulmaya başlar…
Bunun için sihirli değneğe filan da hiç gerek yok…
Sadece incir çekirdeğini dolduracak kadar akıla, sağlam bir yüreğe ve iradeye ihtiyaç var!