Ofisimin sürpriz bir misafiri vardı dün. Kıbrıs’ın kuzeyine, röportaj yapmaya gelen Kıbrıslı Rum 2 gazeteci dostum bana da uğradı. Haftalar öncesinden benim gidip ziyaret edeceğimi söylememe karşın, aslında onlar çat kapı ziyarete geldiler. Konu yine dönüp dolaşıp Kıbrıs sorununa dayandı. “Hayrola, rüzgar döndü mü?” diye sordum. Siyaset ile sokağın bir olmadığını, müzakerelerin olumlu yönde ilerlemediği yönündeki haberlerin çözüm karşıtları taraftan yoğun şekilde dile getirildiğini, karşıtlı siyaseti üzerinden bir halk algısı oluşturulduğunu söyledi bu gazeteci arkadaşlarım. Bunlara ilave olarak, çok oy potansiyeli olmamasına karşın küçük grupların büyük çözüm karşıtı propaganda başlattığını belirttiler. Anastasiades’in, müzakereci Mavroyannis’in ve hükümet sözcüsünün, sözcü yardımcısının da açıklamalarının yön değiştirdiğini söylediğimde ise güneyde parlamento seçimlerine giderken, böylesi bir yaklaşımın mecburi olduğu, aksi takdirde Demokratik Seferberlik Partisi’nin (DİSİ) bile çözüm nutukları atması ile parlamentoda kendisine güçlü bir yer edemeyeceğini ifade etti bu gazeteciler. Açıkçası Kıbrıs Müzakereleri momentum yakalanılan bir dönemde yine iç siyasete kurban gidiyor. Kıbrıs Türk Liderliği’nin bu noktada “aylar içinde çözüm mümkün” , “Mayıs’tan önce referandum” gibi söylemlerinin çöktüğünü görüyoruz. Her ne kadar güneyde yaşanan bu değişikliği BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide fark etse ve müdahale girişimlerinde bulunsa da, anlaşılan odur ki, Kasım ayında gerçekleşecek “Yoğunlaştırılmış Müzakereler” bile Kıbrıs’a yakın zamanda bir referandumu getiremeyecek. Akıncı’nın en baştan itibaren “elimde sihirli bir değnek yok” söylemleri, şu sıralar tamamen anlamını yitirmiş durumda. Çünkü bodoslama girilen müzakere sürecinde “güven yaratıcı önlemler” isimli paketlerin devreye tam anlamı ile giremediğini, günlük yaşamı kolaylaştırıcı, elle dokunur gelişmelerin yaşanmadığını gözlemledik. KKTC’nin vize kağıtları dışında bir değişiklik hissedilmedi. O bile zaman içerisinde normalleşti. Geçtiğimiz haftalarda CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat ile uzunca bir sohbette bir araya gelmiş ve sınır kapılarını sormuştum. Talat ise gülerek “biz söylüyorduk hep, sınır kapısı açmak, çözümden daha zordur bu ülkede” ifadesini kullandı. Yeni iki sınır kapısı tam da beklediğim gibi, ağır aksak olsa da 2015 bitmeden açılacak. Ancak bunlar da yetmeyecek. Kıbrıs’ın iki kesiminde de halklar yakınlaşma için devlet iradesi görmek istiyor. Bu yakınlaşma beklentilerinde aydın kesime büyük görev düşüyor. Zaman zaman sanatçıların yaptığı girişimler büyük oranda etkili gözükebilirken, aslında ekonomik boyutu pek olmayan, küçük ölçekli de olsa güçlü adımların atılması şart oldu. Yapılabilecek basit, ama iki toplumun birbirini daha yakından tanıması ve anlaması temelinde faaliyetler bir an önce devreye girmeli.