Beşparmak Düşünce Grubu, KKTC’nin Anavatan Türkiye ile ortak yeni ve kapsamlı bir Kıbrıs politikası oluşturmasının gerekli olduğunu belirterek, bu çerçevede her alanda işbirliğinin daha da geliştirilmesi gerektiğini vurguladı.
Türk askeri varlığının ve güvencelerinin devamının yaşamsal önem arz ettiğinin altını çizen Beşparmak Düşünce Grubu, Kıbrıs müzakerelerinin bırakıldığı yerden devamını çok sakıncalı bulduğunu ve bundan sonra Rum tarafı ile işbirliğinin iki egemen devlet zemininde olması gerektiğini vurguladı.
Federal ortaklık modelinin hâlâ tek seçenek olarak görülmesini dogmatik ve müzakere tekniği açısından sakıncalı bulduğunu belirten Beşparmak Düşünce Grubu, bunun kabul edilemez statükonun devamına hizmet ettiğini ve Türk tarafına zaman kaybettirdiğini kaydetti.
“Rum/ Yunan askeri ittifaklarla sorunu bambaşka mecralara sürüklemektedir”
Beşparmak Düşünce Grubu, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Kıbrıs’ta iki taraf arasındaki ilişkilerin geleceğine ilişkin değerlendirme yaptı. Grubun değerlendirmesi aynen şöyle:
“Beşparmak Düşünce Grubu değerlendirmelerini iç siyasi saiklerinden uzak ve sürekli değişen, dinamik koşulları göz önünde bulundurarak gözle görülür objektif gerçekler zemininde yapmaya çalışmaktadır. Bu çerçeve ve anlayış içerisinde ve KKTC'de yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde, aşağıdaki gözlem ve değerlendirmeleri kamuoyumuzla paylaşmayı gerekli görüyoruz.
Çok uzun yıllardır Kıbrıslı Rum ile Yunan yetkililerin Kıbrıs’ta, Ege’de ve şimdi de Doğu Akdeniz’deki eylemleri 1820’lerin yayılmacı Megali İdea ideolojisinin hala ne kadar canlı olduğunu, hatta giderek daha da kanıksandığını göstermektedir. Bu, Kıbrıs sorununda Türk tarafının karşı karşıya olduğu muhatap ve tehdidin Kıbrıs Rum tarafı ile sınırlı olmayıp esasında Helenizm’in hegemonyacı ve yayılmacı Megali İdea ideolojisi olduğunun teyididir.
Kronikleşen bu tehdit, 1977’den beri yürütülen siyasi eşitliğe dayalı iki toplumlu ve iki kesimli federal bir ortaklık çerçevesinde yetki ve refah paylaşımı hedefiyle taban tabana zıttır ve 43 yıldır bu amaca yönelik yürütülen müzakerelerden zaten bu nedenle sonuç alınamamıştır. Bu hakimiyetçi zihniyet, öngörülen federal ortaklıkta taraflar arasında ortaklığı bir arada tutacak güçlü ortak çıkarlar, karşılıklı saygı ve güven ile karşılıklı bağımlılığın oluşmasını da engellemiştir.
Kaldı ki federalizm uzmanlarına göre Kıbrıs’ta olduğu gibi nüfus ve ekonomik güç asimetrisi bulunan iki uluslu federal ortaklıkların sürdürülebilirliği imkansızdır.
Kıbrıs Türk tarafının dirençli duruşu ve garantör Türkiye’nin kararlı girişimleri karşısında Kıbrıs Rum/Yunan tarafı şiddet yolu ile başaramadıkları hegemonyacı hedeflerini tek yanlı AB üyeliği ve deniz yetki alanlarındaki gibi oldu bittiler yanında sinsi yollarla müzakere süreci üzerinden gerçekleştirmeye çalışmakta; uluslararası anlaşmalar hilafına Fransa ve İsrail başta olmak üzere geliştirmeye çalıştığı askeri ittifaklarla sorunu bambaşka mecralara sürüklemektedir.
Türk tarafının bir uzlaşı sağlamak için esneklik göstererek iyi niyetle angaje olduğu müzakereler sonucunda bugün masada ortaya çıkan parametre ve yakınlaşmalar gerçek eşitlik zemininde ikili bir federal ortaklığı değil, Rum tarafına ortaklık organlarında karar alma ve ortaklığın temsiliyeti dahil birçok alanda üstünlük verir niteliktedir. Müzakerelerin Crans-Montana’da bırakıldığı nokta itibarıyle, bu parametre ve yakınlaşmalar, gerçek bir federal ortaklıktan ziyade sahte bir federal ortaklığın masada olduğunu göstermektedir.
Bütün bunlar masadaki sözde çözüm düzenlemelerinin özelde Kıbrıs Türk tarafının meşru ve yaşamsal hak ve sürdürülebilir çıkarlarını karşılayamayacağını, genelde ise Anavatanımız Türkiye’nin de içinde bulunduğu bölgemizin gerçekleri ile bölge istikrarının gerektirdiği dengeleri korumaktan uzak olduğunu ortaya koymaktadır.
“Federal ortaklık modeli tek seçenek olarak görülmemelidir”
Bu gerçekler ortada iken, federal ortaklık modelinin hala tek seçenek olarak görülmesini dogmatik ve müzakere tekniği açısından sakıncalı buluyor, bunun kabul edilemez statükonun devamına hizmet ettiğini ve Türk tarafına zaman kaybettirdiğini düşünüyoruz. Bu nedenlerle müzakerelerin bırakıldığı yerden devamını çok sakıncalı buluyor, bundan sonra Rum tarafı ile işbirliğinin iki egemen devlet zemininde olması gerektiğinin altını çizmek istiyoruz.
Yapılması gerekenler:
Gelinen noktada Kıbrıs Türk tarafının gelişmeleri iyi okuması ve önceliğinin KKTC’nin devamıyla Kıbrıs Türk halkının hayat kalitesinin iyileştirilmesi olması gerektiğini düşünüyoruz. KKTC’ye güç kazandıracak etkenlerin başında iyi yönetişim, güçlü ekonomi, toplumsal bütünlük ve özgüven, etkin bir tanıtım altyapısı ve güçlü bir uluslararası müttefik ağı gelmektedir. Bunun, toplumsal belleği besleyecek bir eğitim sistemi ile bizi dünyaya tanıtacak kültürel, sanatsal, yazınsal, bilimsel yaratıcılığı özendirip teşvik edecek sosyokültürel politikalarla desteklenmesi gerekmektedir.
Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için KKTC Cumhurbaşkanlığı, KKTC Hükümeti ve Türkiye Cumhuriyeti'nin yeni ortak bir yol haritası ve eylem planı üzerinde çalışıp bunu kararlılıkla hayata geçirmesini elzem görüyoruz.
Diğer yandan, Kıbrıs Adası'nı Rum komşularımızla paylaştığımız ve birçok ortak sorunda/konuda işbirliği yapmamız gerekeceğini de göz önünde bulundurarak, Rum tarafıyla ortak bir yapı yerine kurumsal işbirliği ve koordinasyona dayalı bir ilişki mekanizması geliştirmenin daha uygun olacağını düşünmekteyiz. Bunun da Rum tarafında lafta değil uygulamada bir zihniyet değişikliği olması halinde mümkün olabileceğini, Kıbrıs Türk tarafının hidrokarbon konusundaki işbirliği teklifinin bunun için bir fırsat kapısı oluşturduğunu, Doğu Akdeniz’de Rum ve Yunan taraflarının tek yanlılığı devam ettiği sürece Kıbrıs’ta iki taraf arasında anlamlı bir işbirliğinin mümkün olmayacağını belirtmek istiyoruz.
Daha önce de ifade edildiği gibi bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için KKTC’nin Anavatan Türkiye ile ortak yeni ve kapsamlı bir Kıbrıs Politikası oluşturmasının gerekli olduğunun, bu çerçevede her alanda işbirliğinin daha da geliştirilerek, Türk askeri varlığının ve güvencelerinin devamının yaşamsal önem arz ettiğinin altını çizmek istiyoruz.”
Beşparmak Düşünce Grubu’nun amaçları
Beşparmak Düşünce Grubu, amaçları ve üyelerinin hedefleriyle ilgili şu açıklamayı da yaptı:
“Tüzüğüne göre Beşparmak Düşünde Grubu'nun kuruluşunun ana amacı Kıbrıs’ta olası bir anlaşmada Kıbrıs Türk Halkı’nın kimliği ve siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, fiziksel güvenliği ile çıkarlarını; iki tarafın egemen eşitliğini; eşit meşruiyetini; eşit statüsünü ve Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin devamını sağlayabilecek düşünce üretmek ve bu yönde çalışmaktır.
Tüzükte ayrıca on yıllardır yürütülen federal ortaklık müzakerelerinin başarısızlığı karşısında Beşparmak Düşünce Grubu'nun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını sürdürmesi yönünde çalışması öngörülmektedir.
Keza, KKTC Halkı’nın siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel ve fiziksel güç düzeyi ile yaşam kalitesini gelişmiş ülkeler ölçütlerine yükseltebilecek çalışmalar yapmak Beşparmak Düşünce Grubu'nun amaçları arasında yer almaktadır.
Beşparmak Grubu bünyesinde birçok akademisyen, iş insanı, meslek sahibi ve gazeteci yanında eski büyükelçi, müsteşar, müzakereci, Sayıştay Başkanı, Yüksek Mahkeme Başkanı, parlamenter, bakan, başbakan ve Meclis Başkanı'nı barındıran bir düşünce kuruluşudur.”