Rum Maliye Bakanı Haris Yeorgiadis resmi olarak da açıkladı...
Güney Kıbrıs’ta Türkiye menşeli ürünlerin satışının yasal olduğu belirtti.
Buna göre bir buçuk yılda Türkiye ya da üçüncü ülkelerden Türk menşeli 197 bin Euro’luk giyim ve 20 bin Euro’luk ayakkabı ürünün ithal edildiğini söyledi.
Politis gazetesi konuyu haber yaptı ve “Türk Ürünleri Yasal” başlığıyla okurlarına duyurdu.
Hoş bunu Güney Kıbrıs’a bir vesile ile geçen herkes gözlemleyebiliyordu.
Türk ürünlerinin birçok mağazada satıldığını görüyorduk.
Sonuçta bu taraflara maddi kazanç sağlayan ticari bir ilişki.
Peki bundan ne anlıyoruz?
Şunu anlıyoruz;ticaret bir para ilişkisidir ve bunun milliyeti olmaz.
Siyaseti de olmaz.
Konu tamamen ekonomiktir.
Yani?
Üretiyorsanız, ürettiklerinizi satmak için uğraşacaksınız.
Bunun dini, dili, ırkı milliyeti olmaz.
Talep varsa, arz da var.
Ama diyeceksiniz ki Kıbrıs’ta şartlar normal değil.
Çok doğru.
Kıbrıs’ta normal şartlar hüküm sürmüyor.
Yarım asırdır bu böyle.
Ama buna rağmen zaman yerinde durmuyor.
Dünya değişiyor, koşullar değişiyor, yeni koşullar ortaya çıkıyor ve bu böyle sürüp gidiyor.
Malum adada bir çözüm çabası var.
Adanın yeniden birleştirilmesi için yoğun bir mücadele veriliyor yıllardır.
Şu ana kadar bunda başarı sağlanamadı.
Adanın bölünmüşlüğü zamanı da durdurmadı.
Yaşamlar devam etti.
Ancak koşullar bir tarafa daha kaliteli daha istikrarlı iyi bir yaşam sağlarken, diğer tarafa bu imkanları vermedi.
Elbette bu adil değil.
Ve/fakat neden vermedi?
Bunu sorgulayalım.
Ada’nın bir tarafı statü olarak uluslararası hukukuk içinde yer almış, dünyaya entegre olmuş, evrensel değerleri ilke haline getirmiş,her türlü siyasi ve ekonmik ilişkileri tecritsiz sağlama imkanına sahip dünyanın tanıdığı bir devlet.
Diğer tarafında ise dünyanın görmezden geldiği, uluslararası toplumun tanımadığı yok saydığı ve illegal bir yapı olarak addettiği, Türkiye’nin alt yönetimi olarak algıladığı, Türkiye’den başka hiçbir ülkenin tanımadığı, ilişki kurmadığı bir yapı..
Bu adil mi?
Değil.
Fakat önümüzde duran gerçek de bu..
İşte bu 2 yapının birleşebilmesi için diplomatik temaslar bugün de devam ediyor.
İşin sonucu nereye varılacak o da bilinmeyenler arasında.
Olur da adada bir çözüme ulaşılırsa, adanın haksız yere tecrit edilen diğer yanı da uluslararası hukukun ve evrensel değerlerin içine girecek.
Peki ya çözüm olmazsa?
Tabi ki giremeycek.
Ada kalıcı olarak bölünmüş olacak.
Belirsizlik büyüyecek.
Öngörülen bir iyleştirme olmayacak.
Ha bunu niçin söylüyorum?
Hani o anlaşma olmazsa yolumuza devam ederiz diyorlar ya.
İşte o yolun ne olacağını anlatmaya çalışıyorum.
Adanın Kuzey’inde öylece bir köşede bizler izleyici olurken, sanmayın ki Rumlar da öylece kalacak. Zaten var olan statüleri gereği bu mümkün de değil. Hani derler ya tuzu kuru diye.
İşte aynen öyle..
Rumlar’ın tuzu kuru.
Her türlü uluslararası ilişkilerini yürütüyorlar.
Ticaretlerini yapıyorlar,diplomatik ilişkilerini yürütüyorlar.
Turizm sektörünü dünyaya entegre ediyorlar, eğitim sektörü ha keza.
Dolayısı ile önceden olduğu gibi bir şekilde Türkiye ile de ilişkilerini yürüteceklerdir.
Bu kaçınılmazdır.
Zira her 2 ülke de aynı statüde işbirliklerini çeşitli sektörler üzerinden geliştireceklerdir.
Birçok alanda karşılklı kazanım sağlayacakları yeni işbirlikleri de yapacaklardır.
Peki ya biz?
Biz bugün olduğu gibi kenardan bakacağız.
Ve belki de Güney’den Türk malları alacağız...