20. yüzyılın ortasında 21. yüzyılın ilk çeyreğine kadar sarkan lanet olası Kıbrıs sorunu hem bizim rant hastası statükocular hem de Rum tarafının ruh hastası statükocuları tarafından çözülemedi.
Ancak görünen o ki, artık sona gelindi ve son rotüşler yapılıyor, iş bitti bitiyor.
Bu arada, birileri düğmeye bastı ve KKTC’de yaşayan Türkiye kökenli vatandaşların ağırlıklı olarak temsil edileceği bir de parti kurduruldu, arada bir de basına gönderdikleri açıklamalar benim posta kutuma da düşüyor...
Bu partinin farklı bir versiyonunu da ondan önce Kudret Özersay kurmuştu.
Bu iki partinin Kıbrıs Türk siyasetine girmesi, 15 Temmuz Fetuşcular darbesinin öncesine denk gelir, bunu da antiparantez hatırlatalım.
Türkiye’deki Fetuşlar darbesinin arkasından ise Kıbrıs Türk siyasetinde bir suskunluk yaşandı, herkes sinip kaldı, ne olacağını beklemeye başladı, çünkü dengeler her an değişebilirdi ve değişen dengelere göre de tedbir alınacak, siyasi çizgi belirlenecekti...
İktidarı elinde bulunduran taraf baskın çıktı dengeler fazla değişmedi, sadece biraz kıpırdanma oldu.
Bu arada, Kıbrıs Türk siyasetinde bir-iki aylık bir durgunluk yaşandı, herkesi paranoyaklaştıran bu manyakça işin sonu kendilerine de dokunurmu endişesiyle gergin bir şekilde beklemeye başladı.
Beklenen olmadı, Kıbrıs Türk siyasetine fazla el atılmadı, atılmasına gerek kalmadı, kalınan yerden devam edildi...
Şartlar böyle gerektiriyordu...
Kısacası, bu iki parti durduk yerde ortaya çıkmadı, birileri Kıbrıs Türk siyasetini çözüm sonrasına hazırlamak ve için düğmeye bastı.
Anlayacağınız, klasik Amerikan yöntemi, hani şu Ortadoğu’yu ve dünyanın birçok yerini cehenneme çeviren yöntem, devreye girdi...
Bir toprak parçasında ve o toprak parçasında yaşayan toplumda ne kadar çok siyasi grup oluşturursanız o kadar çok kaos olur...
Elbette ki bu işin bu şekilde kotarılması için bir boşluk da oluşması lazım ki birileri tarafından o boşluğun doldurulması için zemin hazırlansın.
Bu noktada, CTP, UBP, DP ve TDP kına yaksınlar...
Kırk senede Kıbrıs Türk siyasetini yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, tam anlamıyla dingili kopuk bir düzen yarattılar, birileri de fırsat bilip boşluğu doldurmaya kalkıyor, çözüm sonrasında kullanılacak zemin hazırlanıyor...
Ancak, korkunun ecele faydası da yok.
Kıbrıs sorununun çözüm günü geldiğinde ve halk sandığa gittiğinde, Mustafa Akıncı’yı seçen çoğunluk referandumda Mustafa Akıncı’nın “evet” dediğine de evet diyecek...
Kısacası, Kıbrıs Türk tarafı bu anlaşmayı en az 60% çoğunlukla kabul edecek.
Anlaşma olduktan sonra da, kimsenin ötekinin aklına ihtiyacı olmayacak, herkes kendi yolunu çizecek.
Bugüne kadar statükocuların yaptıkları bir yere kadar hesabı tutturdu, ama günün sonunda tüm tezgahlarını da kafalarına giydiler.
Çözüm sonrası için yapılan dizaynlar da kafalarına geçecektir...
Bu konu daha çok yorum ve analiz kaldırır ama bugünlük bu kadar, sonrasında uzun uzadıya elekten geçireceğim...