BİRGÜN PAZAR
Korkut Boratav ile söyleşilerimizin bu ayki konusu Venezuela oldu. Korkut hoca ile Venezuela’ya yönelik ABD müdahaleciliğinin arka planını, Latin Amerika’daki sol dalganın geldiği nokta ve önümüzdeki döneme ilişkin soruları tartıştık.
► Trump’ın Venezuela’ya karşı saldırısı ile ABD emperyalizminin bu ülkeyle geçmiş ilişkileri arasında benzerlikler var mı? Kuşbakışı göz atabilir miyiz?
Trump yönetimi Venezuela’ya karşı açık bir darbe teşebbüsü başlattı. Evveliyatını da hatırlamak gerekir.
Nisan 2002’de Caracas’taki polis ve askerler ABD’nin açık desteğiyle Başkanlık Sarayı’nı işgal etti. Ticaret Odası Başkanı Carmona, Venezuela başkanı olarak ilan edildi. Caracas halkı varoşlardan meydanlara döküldü; Saray’ı kuşattı. 48 saat içinde Chavez görevine döndü.
Bu darbe girişiminin başarısızlığı Chavez’in devrimci eğilimlerini güçlendirdi; 2003’ten ölümüne kadar Latin Amerika’daki ilerici dalganın öncülüğünü üstlendi. Ülkesine özgü bir sosyalizmi hedefleyen Venezuela Birleşik Sosyalist Partisi’ni (VBSP’yi) 2007’de kurdu.
Emperyalist saldırının son ayağını Obama başlattı. Mart 2015’te “ABD’nin güvenliğini tehdit ettiği” gerekçesiyle bu ülkeye karşı ekonomik yaptırımları başlattı. Petrol fiyatlarının düşmesiyle birleşen ve Trump döneminde ağırlaştırılan bu yaptırımlar, son yılların ekonomik ve toplumsal krizine belirleyici katkı yaptı. Öyle ki, 2017’de Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin bir görevlisi olarak Venezuela’daki durumu değerlendiren Alfred De Zaya, raporunda, Maduro yönetiminin hatalarına işaret etti. Ancak, özellikle ABD’nin ekonomik yaptırımlarının Venezuelalı yoksulların gıda ve ilaca ulaşımını engellediğini; ölümlere yol açtığını vurguladı. Rapor, bu yaptırımların “insanlığa karşı suçlar oluşturduğu gerekçesi” ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşınması gerektiğini öneriyordu.
Mart 2018’de görevinden ayrılan De Zaya, bu deneyimlerini 28 Ocak 2019’da The Independent’ta yayımladı ve BM bürokrasisi içinde dahi Venezuela’da rejim değiştirme önceliği görüşlerinin ağır bastığını; önerilerinin bu nedenle göz ardı edildiğini belirtti.
► *BirGün Pazar’a yaptığımız son söyleşide, emperyalizmin bir sistem özelliğini kaybettiğinin altını çizmiştiniz. Tahripkar ancak inşacı niteliğini kaybetmiş emperyalizm, şimdi Venezuela’yı hedef tahtasına koydu. ABD’nin ne yapmak istediğinden başlayalım isterseniz, ABD bu hamle ile ne hedefliyor?
Venezuela Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido Aralık 2018’de ABD’ye uçtu. Elbette gezinti yapmak için değil; Washington’daki yetkililerle darbe teşebbüsünü planlamak için…
Bu şahsın 21 Ocak’ta kendisini “geçici başkan” ilan etmesi, herhalde CIA’nın da katıldığı senaryonun ilk aşamasıdır. Trump iki gün sonra bu kişiyi “meşru Başkan” olarak tanıdı; ekonomik yaptırımları ağırlaştırdı ve askerî müdahale dahil Venezuela’da “rejim değişikliği”ne yol açacak tüm yöntemlerin gündemde olduğunu açıkladı.
Maduro’nun ilk tepkisi, ABD ile diplomatik ilişkileri kesmek ve Caracas’taki Amerikalı diplomatların ülkeyi terk etmesini talep etmek oldu. Trump ise Amerikalı diplomatların görevlerini sürdüreceklerini belirtti. Maduro hata yapmıştı. ABD iki kere vatandaşlarının can güvenliğini koruma gerekçesiyle Güney Amerika’ya askerî müdahalede bulunmuştu: 1983’te Grenada’ya, 1989’da Panama’ya… “Amerikalı diplomatları koruma” vesilesine yol açmamak için, diplomatik ilişkileri kesme kararı iptal edildi. Ama doğrudan silahlı müdahale hâlâ gündemdedir.
ABD liderliğindeki emperyalizm, bir kez daha çürümüşlüğünü; sadece yıkım getiren; özelliğini ortaya çıkarmıştır. Bütüncül, işlevsel bir sistem bu özellikleri içeremez.
► *ABD’nin hamlesinin ardından, Avrupa’dan destek gelirken, Rusya ve Çin Venezuela’ya destek açıklamalarında bulundu. Suriye’deki karşıt eksenler, hızla burada da kurulmuş görünüyor. Emperyalist sistemin dağılması ve karşıt güç merkezleri arasındaki mücadelenin, Venezuela eksenindeki odağında ne var?
Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi, emperyalizmin bu ülke üzerindeki rejim değişikliği tasarımını çökertti. Rusya ve Çin’in Venezuela’daki etki alanları daha sınırlıdır. Coğrafî yakınlık ABD’nin lehinedir. Venezuela ile ABD arasında coğrafî, teknolojik ve tarihsel etkenlerle petrol üretim ve pazarlama bağlantıları sıkı ve girifttir. Devlete ait petrol şirketi PDVSA’nın sermayesiyle kurulmuş Citgo şirketinin ABD’de rafinerisi vardır. PDVSA ham petrol üretiminin yüzde 40’ını ABD’deki Citgo’ya ve diğer rafinerilere yolluyor; rafine edilmiş petrolün bir bölümünü ülke gereksinimleri için geri alıyor; kalanını diğer ülkelere satıyor.
Trump, Venezuela hükümetinin ve petrol şirketi PDVSA’nın ABD’deki tüm hesaplarının bloke edileceğini ilan etti. Citgo rafinerisi bu kararın dışındadır; ama PDVSA ile alış-verişi engellenmiş oldu. Maduro hükümeti ve PDVSA, şimdi, alternatif ve deniz-aşırı petrol alıcıları aramaktadır. Bu arayışın ne kadar karşılanabileceğini, konunun uzmanlarına sormak gerekir. Venezuela ekonomisinin bu ek baskıların üstesinden gelmesi çok güçtür.
Latin Amerika’da Venezuela ile tam veya kısmen dayanışma gösteren ülkeler, şimdilik Küba, Meksika, Bolivya ve Uruguay ile sınırlıdır. Maduro rejiminin direnme gücü sınanmaktadır. Sonucu kestirmek güçtür.
► ABD’nin, kendisini geçici devlet başkanı ilan eden Juan Guaido’yu başkan olarak tanımasıyla başlayan sürecin, temel argümanlarından birisi, Irak’tan, Suriye’den de tanıdık ‘diktatörlük-demokrasi’ denklemi. Bayatlamış bir tezmiş gibi görünse de, Batı medyasının da yönlendirmesiyle, oldukça fazla taliplisi ortaya çıkmış durumda. Bu konuda ortaya çıkan farklı yaklaşımlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Büyük Batı medyasının aktif rol aldığı propaganda kampanyasının etkisi altında Maduro karşıtlığına savrulan Türkiyeli liberallere, (sevgili Uğur Mumcu’nun deyişiyle) “Venezuela konusunda bilgi sahibi olmadan hüküm vermeye” yöneldiklerini hatırlatmalıyız. Mayıs 2018’de seçmenlerin yüzde 46 katılımıyla gerçekleşen başkanlık seçimlerini Maduro yüzde 68’lik oyla kazandı. İki muhalif aday (Falcon ve Bertucci) ise yüzde 32 oy topladı. Venezuela burjuvazisinin büyük partileri ise, aralarında anlaşamadıkları için başkanlık seçimini boykot etmişlerdi. Seçimde, “erzak ve yardım karşılığı oy satın alma” türü usulsüzlük suçlamaları Seçim Kurulu tarafından kabul görmedi. Seçim, Venezuela Anayasası çerçevesi içinde yürütüldü; sonuçlandı. Seçim sonrasında ABD dahi, “Ocak 2019’ta Maduro’nun görevi devralmasını kabul etmeyeceğiz” türü bir tepki göstermemişti. Öte yandan, Chavez’in eseri olan Venezuela Anayasası’nda klasik burjuva demokrasisi sınırlarını aşan, halk meclisleri türü doğrudan demokrasi örgütlenmeleri de yer alır. Bu örgütlerin katılımının ağırlık taşıdığı Kurucu Meclis seçimleri 2017’de yapıldı ve burjuva muhalefetince boykot edildi. Aynı yıl içinde belediye başkanları ve 2018’de belediye meclisleri seçimleri gerçekleşti. Bu seçimlere muhalefet partileri birleşik bir liste oluşturamadan girdi ve 156 belediyenin 142’sini Chavez’ci VBSP kazandı. 2017 ve 2018’de Maduro’nun ve VBSP’nin kazandığı başkanlık ve belediye seçimleri muhalefetin katılımına açık tutulmuştu. 2000’den bu yana burjuva muhalefeti, Chavez’ci iktidarı, askerî darbe ve ABD müdahalesi ile devirme çabası içindeydi. Bu muhalefetin tek başarısı, 2015 Ulusal Meclis seçimlerinde gerçekleşti. Çoğunluğu kazanamadılar; ama Chavez’cileri azınlığa düşürdüler. O tarihten bu yana, Ulusal Meclis ile Konsey’ler türü bir örgütlenmenin türevi olan Kurucu Meclis arasındaki çatışmada ABD (ve belki de bizim liberaller), elbette birincisini yeğleyecekti. Türkiye sosyalistlerinin ise, burjuva demokrasisi sınırlarını aşma çabalarının bir ürünü olan Chavez’ci kurumlaşmaya yakınlık göstermeleri beklenir.
► Brezilya’da Lula’ya karşı yürütülen ABD destekli ‘yargı darbesi’ ve sonunda Amerikancı faşist iktidar, şimdi Venezuela’da açık Amerikan müdahaleciliği Latin Amerika’da anti-emperyalist yeni bir mücadele zeminini de ortaya çıkarabilir mi yoksa yakın gelecek Amerikancı gerici bir dalgaya mı işaret ediyor sizce?
Latin Amerika’da sol iktidarların bir bölümü, çeşitli yöntemlerle hayata geçirilen karşı-devrim dalgası karşısında yenik düştü: 2009’da Honduras’ta askerî darbe; 2012’de Paraguay’da, 2015 sonrasında Brezilya’da “sivil” darbeler… Arjantin’de finans kapitalin ağır baskısı… Şili ve Ekvator dahil hepsinde finans kapital, ABD emperyalizmi ve yerel burjuvazilerin, sol iktidarları yıkma hedefini gözeten ittifakları… Sol çizgilerinde iyi-kötü direnenler Venezuela dışında Küba, Bolivya, Nikaragua’dır. Sola dönük tek yeni gelişmeyi, Lopez Obrador’u (parlamento çoğunluğu ile birlikte) başkanlığa getiren Meksika halkı gerçekleştirdi. Arjantin’de de fanatik neoliberal Macri’nin ekonomiyi iflasa sürüklemesi sonunda bu yıl sonundaki seçimleri Peronist-sol bir adayın (muhtemelen önceki başkan Fernandez-Kirchner’in) kazanma olasılığının artması da olumlu bir işarettir.
► Chavez’in iktidara gelmesiyle başlayan, 21.yüzyıl sosyalizminin inşası olarak tanımlanan Bolivarcı devrim süreci yaşandı. Chavez sonrasında, Maduro ile birlikte başlayan dönemde devrimin geriye doğru gittiği yönünde sol eleştirilerden de söz etmek mümkün. Venezuela’daki devrimci sürecin sol bir değerlendirmesini yaparken, süreci ve gelinen noktayı nasıl ele alıyorsunuz?
Venezuela’nın yirmi yıllık radikal deneyiminin içerdiği hataların bilançosu, öncelikle bu ülkenin ve Latin Amerika’nın halk sınıfları ve devrimcileri tarafından; ikinci planda da “dünya solu” içinde değerlendirilmektedir ve tartışılmaktadır. Emperyalist saldırı ortamında bu tartışmayı paylaşmak doğru değildir.
Kısa bir tespit ile yetineceğim: Chavez rejimi, kapitalist üretim ilişkilerini büyük ölçüde korudu; ama, petrol rantını devletleştirdi ve yüksek petrol fiyatları konjonktüründe bu hamlenin sağladığı kaynakları Venezuela emekçilerine aktarmada büyük bir başarı sağladı. Halk sınıflarında süregelen güçlü Chavez sevgisi buradan kaynaklanır.
Chavez daha da ileri gitti: Latin Amerika’da ABD emperyalizminin politik hâkimiyetine karşı çıktı. ABD’den bağımsız dayanışma ve ekonomik işbirliği örgütlenmelerine öncülük etti. Petrol rantının bir bölümünü indirimli fiyatlarla, uygun kredilerle Latin Amerika’daki kardeş ülkelerin halkları ile de paylaştı.
Bu tarihsel kazanımlarla eş-zamanlı hatalar? Geçmişin mirası olan ham maddeci (petrole bağımlı) uzmanlaşma çemberinin kırılmaması… Kritik sektörlerde burjuvazinin hâkimiyetini zayıflatan kamulaştırmaların yetersizliği…
Bu kazanımları, petrol fiyatları düşerken sürdürmeye çalışan Maduro’nun çok sayıda ek hata yaptığı ileri sürülüyor. Bugünün koşullarında onları tartışmak haddim değildir; uygun da değildir…