25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş (Mirabel Kardeşler) tecavüze uğrayarak öldürülmüş, ancak bu bir trafik kazası gibi gösterilmiştir. Bunun üzerine 1981 yılında Latin Amerikalı ve Karayipler’den kadın grupları 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Hayır Günü” ilan etmişlerdir. 1990’lardan sonra da uluslararası belgelerde kapsamlı olarak düzenlenmeye başlanmış, BM 1999 yılında bu günü “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü” olarak kabul etmiştir.
Yüzyıllardır kadına uygulanan fiziksel, psikolojik, cinsel, sosyal, ekonomik şiddet tüm acımasızlığıyla devam etmektedir. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eğitim alacağı, hangi işte çalışacağı, doğurup doğurmayacağı, kaç çocuk doğuracağı, nasıl giyineceği, kiminle evleneceği gibi temel seçimleri, kendilerini “kural ve yasa koyan” olarak gören erkekler tarafından belirlenmektedir. Bilimsel veriler, içinden geçtiğimiz Covid-19 salgını sürecinde dünyada ve ülkemizde kadına yönelik şiddetin arttığını göstermektedir. Tüm dünyayı ekonomik ve sosyal olarak da etkileyen ve hala devam eden bu süreçte, kadına ve çocuklara yönelik şiddet artmakta ve bunun önüne geçilememektedir. Zorunlu olarak eve kapanma birçok kadın ve çocuk için ev içi şiddet riskinin artmasına ve şiddete uğradığında alabileceği desteğin kısıtlanmasına yol açmıştır. Bu nedenle hükümetler, şiddete yönelik alınan tedbirleri acilen gözden geçirmeli, tedbirleri artırmalı ve bunların uygulanmasını sağlamalıdır.
Pandemiden dolayı yaşanan ekonomik krizin bedelini kadınlar daha ağır bir şekilde ödemiş, işgücü piyasasında ne yazık ki ilk gözden çıkarılanlar
kadınlar olmuştur.
Devlet politikaları ile desteklenen ve dünyanın önemli bir bölümünde kemikleşen ataerkil sistem, binlerce yıldır eşitsizliği, sömürüyü, ayrıcalığı, ayırımcılığı, kadınların insan olarak doğuştan “ikincil” varsayılmasını temel almakta, kadınlara ve erkeklere dünyaya geldikleri ilk andan itibaren hiyerarşik toplumsal roller biçmektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasında büyük bir engel olan bu rollerin ortadan kaldırılması ve eşitliğin sağlanması ancak eğitim programları ile mümkün olacaktır. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için, ilkokuldan başlayarak şiddetin bir insanlık suçu olduğu öğretilmeli, cinsiyetçi ve ayrımcı ifadeler ders kitaplarından çıkarılmalı, tüm bireylerin insan haklarına saygılı bireyler olarak yetişmesini sağlayacak eşit, adil, demokratik eğitim alması sağlanmalı, basın yayın araçlarıyla ya da sosyal medya aracılığıyla bu konuda bir toplumsal bilincin oluşması sağlanmalıdır.
Şiddetin sadece caydırıcı cezalarla ve yasalarla önlenemeyeceğinin farkına varılması gerekmektedir.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, güçlü toplumsal bilinç inşa edilmesiyle mümkündür.
KTOEÖS olarak cinsiyet, yaş, dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin şiddetin her türlüsüne ve insan hakları ihlallerine karşı olduğumuzu, bu konuda gerekli tüm adımların atılması için mücadele vermeyi sürdürmeye kararlı olduğumuzu belirtiriz.