Kunta kintelerin dansı…

Kıvanç BUHARA

Tıkanıyor insan… Boğulduk, karardık… Maden işçilerinin kömür karası yüzlerine benzettiler yüzlerimizi… Mantığımız durdu, dilimiz kurudu! Bönleştik… Yazdıklarımız, söylediklerimiz insan söylemleri değildir… Ya nedir? İnsansı tür “ homo erectus “ yapmadı bizim insanlara yaptıklarımızı… Şimdi… Siz yüzlerce, binlerce insanı katledenleri “insandan” sayabilir misiniz? Beyinleri yıkanmış homo erectusları anladık. Afyonlanmış, uyuşturulmuşlar! Kes deyince kesiyor, vur deyince vuruyor, yıkıyor, öldürüyorlar! Ya onları afyonlayanlar, uyuşturanlar… Onlar papyonlu, kravatlıdırlar… Saraylarda otururlar, çatal bıçakla yerler yemeklerini! Ve ipek gömlekleri kirlenmesin diye boyunlarına beyaz peştamal asarlar… Beyefendi, hanımefendiler… İnsan ırkının en muhteremleri onlardır! Dimitri Şostakoviç’in ikinci vals konçertosu eşliğinde damlarını (*) değiştirerek vals yaparlar yüksek sütunlu salonlarda… Ve gecenin sonunda yatak odalarının yolunu şaşırırlar her seferinde… Bu şaşırtmacadan hiçbir aristokrat şikayetçi olmamıştır bu güne kadar! Sabah, kimin kucağında yattığını fark edince, özür dilemek yeterli olur… Tek aşkları para, zenginlik ve ihanettir. Parçalanmış cesetlerin kanı onların, şarabıdır… “ – Akan kanda boğulacaklar” diye yırtınıyor, teselli arıyor kunta kinteler…. Ne yazık ki, dünyanın her tarafındaki kan derecikleri nehir olmuş, ancak burjuvaziden hiç kimse boğulmadı daha… Yargı onların yargısı; Polis jandarma onların… Hak hukuk onların… Öyle olunca, “ dursun, bu kan akmasın” çığlıkları arasında… Bilesiniz ki, daha çok gariban can verecek bu meydanlarda… Hani, pes ettiklerini duydunuz mu? Bazıları konuşuyor, bazıları hepten suskun. Zehirli sağır yılan gibi deliğine çekilmiş, susuyor! Sakinlesin, durulsun; Ve biraz da unutulsun… *** Tepkiler çığ gibiymiş… Yuvarlandıkça büyüyen, büyüdükçe geçtiği yeri ezip geçen o kar felaketi nerede? Birkaç cılız ses; Homurdanma ötesine geçemeyen birkaç yorgun nefes… Ajanları haber veriyor; “ kuru kalabalık efendim, bunlardan bir fırtına esmez! Kolayca dağıtırız şimdi…” Ve ölülerine sarılanları copladılar… “- Vurma be… Bak kucağımdaki paramparça…” Kimin umurunda ha! Kimin umurunda… Çare… Dağılmakta değil, birleşmektedir!   (*) Dansta erkeğin eşi…