Geçen ay uzunca bir İber yarımdası seyahatim oldu…Portekiz ve Güney İspanya..İspanya’nın kuzeyine çok gitmişliğim var ,ama güneyine inmek hiç kısmet olmamıştı..Portekiz ise Avrupa da tek görmediğim ve merak ettiğim bir ülke…Denizci de bir millet…Gerek Porto gerekse Lizbon ‘u yürüyerek keşfetmek güzeldi…İşte uzun yürüyüşlerle keşfettiğimiz özellikle yorgun yedi tepeli İstanbul benzeri Lizbon akşamlarında gece uyumadan bana eşlik eden bir kitabı iyi ki almışım…Kürşat Başar ‘ın son kitabı “Bazen Unutmak İstersin “i keyifle ve de bitmesin diyerek de bölüm, bölüm okudum.
1974’ te Lefkoşa’daki Köşklüçiftlik ‘teki evlerinin önünde bisikletine binerken hatırladığım o güzel çocuk yıllar ,yıllar sonra Felsefe eğitiminden sonra ünlü ve usta bir yazar ve müzisyen olarak karşıma çıktığında ne kadar mutlu olmuştum…Kıbrıs Türk direnişinin ve Mücahidinin ada sathındaki en yüksek komutanı olan Bayraktar rütbeli Kurmay Albay Çetin Başar’ın lojmanı o semtte idi…O lojman daha sonra Kurucu Cumhurbaşkanı Rahmetli Rauf Raif Denktaş tarafından da ofis olarak uzun zaman kullanıldı. Erdinç Bey kod adıyla büyük hizmetleri olan Bayraktar Çetin Başar’ı daha sonra Kor generalliği sırasında görevi başında iken kaybettik… Nur içinde yatsın …Kıbrıs Türkü diğer komutanları gibi onu da hayır ve rahmetle anar…
İşte benim çok sevdiğim ama az ve öz yazan Başar’ın kendisinin “deneme “ diye adlandırdığı benimse bazılarını güzel bir yaşanmış öykü gibi okuduğum ve seçkin yazarların seçkin kitaplarını yayınlayan Everest yayınlarından çıkan “Bazen Unutmak İstersin” de Kürşat Başar; ”Aşk,ilişkiler,evlilik,kadınlar,erkekler.. Hepimizin hayatına dokunan kısa hikayeler ve yazılarla karşımıza çıkıyor. Düşündüren, sevindiren, yeri geldiğinde kahkaha attıran yazılar bunlar.Kimi zaman bize can alıcı sorular soruyor,kimi zaman yine yüreğimize dokunan hüzünlü bir hikaye anlatıyor…
Beni de zaman, zaman geçmişime götüren kitabı yazarı Kürşat Başar üç bölüme ayırmış:
“Oysa Biliyordum Gelmeyeceğini,Ben Seni Yanlış Tanımışım,Defterimde Sana da Beyaz Bir Sayfa Ayırıyorum..”diye.İşte size kitaptan bir parça…”Eski Aşklar Ne Güzeldi”.
Kalemine sağlık Kürşat Başar .Yeni kitabın için bizi daha fazla bekletme …Orkestranla verdiğin seçkin ve özgün konserlerine bir kez daha Kıbrıs’ı da ekle..Hasret giderelim…Ne der eski bahriyeliler:Viya Böyle Selametle…
ESKİ AŞKLAR NE GÜZELDİ
Dağınık bir bahçede ılık bir akşam . Elinde gitarıyla bize yeni şarkılarını çalıyor. Sonra diyor ki:”En güzel aşk gizli aşktır.”
Böyle dostlarım olduğu için şanslıyım. Unutulmaz şarkıların ozanı İlhan Şeşen’le kimsenin duymadığı şarkılarını ilk kez dinliyorum.
“Bir sırrı herkesten saklar gibi/Sessizce sokulup ağlar gibi/Beni bir şeylerden aklar gibi/Koparmadan çiçek koklar gibi/Hiç bozulmamış yasaklar gibi…”aklımdasın” sözlerini yazmış biri o…
Bir arkadaşımın kızı henüz 6 yaşında. Okulda bir resim ödevi vermişler, çok güzel bir resim çizmiş.Bir kızla oğlan el ele kırlarda yürüyorlar.Resmin üzerinde şöyle bir yazı var:”Eski aşklar ne güzeldi!”
Biz bunu görünce afalladık.Annesi sormuş,neden böyle bir şey yazdın kızım diye…Bizimki hafif dalgın,”Anne sahiden de eski aşklar daha güzelmiş.”diye cevap verince gülsün mi ağlasın mı şaşırmış.
Ünlü bir yazarımıza aşkı sormuşlar,”Artık aşk acıları yaşamak istemiyorum bu saatten sonra,”diye cevap vermiş.
Aşk ve sanat arasındaki bağlantıyı anlatırken eklemek isterin doğrusu: Her ikisinde de akılcılıktan ne kadar uzaklaşırsanız o kadar yüksek bir sonuç alırsınız.
Tabii delilik sınırını geçmemek kaydıyla…
“Şu adama aşık oldum ama bana uygun değil , ben en iyisi kendime daha iyi anlaşabileceğim bir aşık bulayım,”diye aşk olur mu?
Roman kahramanlarımdan biri,”Mantığıyla duyguları arasında kalan bir şairi okuyoruz derste,”diye yazmıştı.
Mantığımızla duygularımız arasında az mı kaldık?
Aslında aşkın gizli olması, yasak olması değil, iki kişi arasında başka kimsenin, başka hiçbir duygunun, dünyanın gerçekliğinin araya giremeyeceği özel bir zaman olması önemli.
Her iki kişinin de istediği kadar saçmalaması, akıl dışı davranması, kendi deliliklerinin sınırlarını zorlaması, başkalarının yadırgadığı davranışlar sergilemesi ama bütün bunların sahici olması…
Ve tabii bütün bunları yaşarken, belki iki kişilik delilik sürdürürken, sonunda her şey hiç istemediğimiz bir biçimde bitse bile pişman olmamak,yaşadığımız bütün bu anların değerini bilmek…
Galiba en değerlisi bu…