Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Ayşe Özada, “Aile ilişkileri ile çocuk suçluluğu bağlantısı” konusunda bilgilendirmeler yaptı.
“Aile yapılarındaki ve aile ilişkilerindeki bozulmalar çoğu zaman bir sosyal soruna neden olmaktadır”
“Toplumun en küçük birimi olan aile, çocukların yetişmesinde en önemli kurumdur. Ancak, çocuklar her zaman sağlıklı aile ortamlarında yetişme şansı elde edememektedirler. Aile yapılarındaki ve aile ilişkilerindeki bozulmalar çoğu zaman bir sosyal soruna neden olmaktadır. Bu sorunlardan bir tanesi de suça itilen çocuklardır”diyen Özada, çocuk hakları sözleşmesinde belirtildiği üzere 18 yaşın altındaki kişilerin fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimleri devam ettiğinden suç olgusunun da yetişkilerden farklı ele alınması gerektiğini ve bu yönüyle erken yaşlarda ortaya çıkan suç davranışında aileye ilişkin özellikler dikkat çekmektedir dedi. “Çocuk suçluluğunun nedeniyle ilgili çalışmalarda aile ilişkilerine dönük vurgu dikkat çekicidir. Aile her zaman sevgi, şefkat, destek ve kabul gibi olumlu duygular barındırmamaktadır. Kötü aile ilişkilerinde düşmanlık, reddetme, kötüye kullanma ve hükmetme gibi olumsuz duygular yer alabilmektedir. Gove ve Crutchfield (1982) pek çok aile değişkeninin çocuk suçluğu ile ilişkisini araştırmıştır”diyen Özada, araştırmanın ebeveynlerin çocukların davranışları, ev içerisindeki doğal halleri ve ebeveyn olarak çocuklarıyla ilişkilerini değerlendirdikleri raporlara dayandırarak incelediğini ifade etti.
“Anne ve babanın kendi çocukluk yıllarındaki deneyimleri, çocuk yetiştirme tarzlarında önemli bir rol oynamaktadır”
Özada açıklamasının devamında “Araştırmadan elde edilen sonuçlarda, erkek çocukların suça yönelme davranışında öngörülen değişkenlerin kız çocuklarınınkinden farklı olduğu saptanmıştır. Erkek çocuklar için ebeveynlerin olumsuz iletişim ve etkileşimlerinin, suça yönelmede etkili olduğu anlaşılmaktadır. Kız çocuklar içinse, kötü davranılmaya maruz kalma suça yönelmede ön plana çıkmaktadır. Baba ve erkek çocuk arasındaki sevgi ilişkisi de çocuğun sağlıklı bir kimlik oluşturması bakımından önemlidir. Bu konudaki en önemli çalışma Glueck ve Glueck (1950)’in çalışmasıdır. Araştırmada suça yönelen erkek çocukların yalnızca %. 40, 2’sinin babalarından sevgi, şefkat ve sempati gördüklerini belirttiklerini göstermektedir. Bu oranın suça yönelmeyen çocuklar arasında %80, 7 olduğu belirtilmektedir. Araştırmada çocukların özellikle babanın sevgi, şefkat ve sempatisinden mahrum bırakılmasının anti sosyal davranışlara neden olabileceği ortaya çıkmaktadır. Anne ve babanın kendi çocukluk yıllarındaki deneyimleri, çocuk yetiştirme tarzlarında önemli bir rol oynamaktadır. Çocukluk yıllarında kendi anne babasıyla sağlıklı bir etkileşim kuramayan, yeterli sevgi göremeyen bir babayla, genç kızlık yıllarında aşırı baskı yaşayan bir annenin çocuklarına karşı tutumları, bu kötü deneyimler nedeniyle olumsuz olabilmektedir (Yavuzer, 2001: 132). Aile ilişkilerine yönelik araştırmalarda edinilen en büyük sonuç; aile üyeleri arasındaki sevgi ilişkisinin suça yönelme davranışını engellemede, parçalanmış aile yapısından daha etkili olduğudur. (Nye, 1958; Paschall vd. , 2010; Simons vd. , 2007)”dedi.
“Ebeveynlerin çocuğa karşı aşırı otoriter tutumu, çocukların suça yönelmelerinde olumsuz etkilere neden oluyor”
Özada son olarak “Ebeveynlerin çocuğa karşı aşırı otoriter tutumu da çocukların suça yönelmelerinde olumsuz etkilere neden olabilmektedir. Kimi zaman ergenler, suç davranışlarını anne-baba otoritesinden bağımsızlık kazanmak ve hayatlarının kontrolünü ele almak için bir araç olarak kullanabilmektedirler. Sonuç olarak, ergenlerde suç davranışına yol açan faktörlerin belirlenmesi yoluyla suç davranışı ortaya çıkmadan önce çeşitli tedbirler alarak, ergenlerin suça yönelmelerini önleyecek hizmetler sunulması çocuk suçluluğunu azaltıcı bir etkiye sahip olabilmektedir” dedi.