Getirilen bu sınırlamaya ne kadar uyulduğu merak konusu. Prof. Dr. Elif Dağlı, trans yağ yasaklarının ikinci yılında mevzuata ne kadar uyum gösterildiğinin bilinmediğini söyledi.
Endüstriyel olarak üretilen trans yağlar, ürünlerin lezzetini artırmak ve raf ömrünü uzatmak için yağların işlenerek yapısının değiştirilmesiyle oluşturuluyor. Trans yağ tüketimi fazla olan kişilerde, kalp ve damar hastalıkları başta olmak üzere, diyabet ve obezite gibi hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Uzmanlar, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) endüstriyel trans yağların gıda tedarik zincirinden tümden kaldırılması için 2023 yılını hedef gösterdiğini anımsatarak "Türkiye'de tüketiciye sunulması amaçlanan gıdalarda ve perakende satışa yönelik gıdalarda, 100 gram yağ için maksimum 2 gram trans yağ kısıtlaması getirdi. Ancak mevzuata ne kadar uyulduğu konusunda yeterli bilgi yok" dedi.
EN ZARARLI YİYECEKLER
Doğal bir yağ türü olmayan ve işlenmiş yağ olan trans yağ, margarinler, fast food yiyecekler, kek, kurabiye, kahve kreması, salata sosları, bisküviler, kızartmalar gibi pek çok gıdada bulunabiliyor. Sağlığa Evet Derneği Başkanı Prof. Dr. Elif Dağlı, trans yağların yenebilecek en zararlı yağlar olduğunu belirterek “İyi kolesterolü azaltır, kötü kolesterolü arttırır. Kalp ve damar hastalığı ve diyabet riskini arttır. Amerikan Gıda ve İlaç idaresi, trans yağların gıda ve içeceklerde kullanılmasını yasaklamıştır. Trans yağlar sıvı ve katı yağlara oda sıcaklığında sert kalmaları için sanayide hidrojen ekleme işlemi sonucunda olur. Ayrıca hidrojen eklenmiş yağ maliyeti daha ucuzdur, bu yağlarla hazırlanan gıdaların dayanma süresi daha uzundur. Bazı yiyecek satıcıları kızartma için kullandıkları yağı sık değiştirmemek için trans yağ kullanımını tercih etmektedir” diye konuştu. DSÖ'nün 2023 yılına kadar trans yağları gıda tedarik zincirinden tamamen kaldırmayı hedeflediğini anımsatan Dağlı, “DSÖ, 2025 yılına kadar üye ülkelere yol göstermeye devam edecektir. DSÖ’nün bu konudaki çalışmalarına Amerika ve Avrupa kıtalarından yüksek gelirli ülkeler öncelikle katıldı. Afrika, Güney Doğu Asya ve Batı Pasifik bölgelerinde düşük gelirli ülkelerin katılımı daha yavaş oldu. DSÖ Başkanı, bulaşıcı olmayan hastalıkların azaltılması için ülke yönetimlerine ve gıda endüstrisine çağrıda bulundu” dedi.
Covid-19 pandemisinin milyonlarca kişinin yaşamını yitirmesine, iş hayatında büyük değişikliklere, ekonomilerin çökmesine neden olduğunu anlatan Dağlı “Tıp dünyasında enfeksiyon hastalıklarının bulaşıcı olmayan hastalıklarla ilişkisi daha iyi anlaşıldı. Her yıl dünyada bulaşıcı olmayan hastalıklardan, yarısı kalp ve damar hastalıklarından olmak üzere, 40 milyon kişinin ölmekte idi. Kronik hastalıklara yol açan risk faktörleri ile mücadele etmenin önemi ortaya çıktı. Endüstriyel olarak üretilen trans yağ asitlerinin gıda tedarik zincirinden kaldırılması, kalp-damar hastalıkları, diyabet ve kanserin bir kısmını önleyerek pandemide artan sağlıkta eşitsizliği, sağlık sistemleri üzerinde yükü azaltacaktır” değerlendirmesini yaptı.
MEVZUATA UYUM BELİRSİZ
Halen 3,2 milyon kişiyi barındıran 57 ülkede trans yağ kısıtlamaları ile ilgili önlemlerin yürürlükte olduğunu kaydeden Dağlı, özetle şunları söyledi:
“Dünya nüfusunun ancak yüzde 18’i trans yağların oluşturabileceği sağlık zararlarına karşı mevzuat ile korunmaktadır. 2020 yılında pandeminin başlamasından itibaren, Avrupa Birliği, Türkiye, Brezilya, Peru, Singapur, Hindistan, Filipinler, Paraguay trans yağ konusunda sağlığı koruyacak mevzuat oluşturdu. Bazı ülkeler pandemi sırasında mali ve insan kaynağı sıkıntısı çekerek konuya eğilemedi. 31 Aralık 2020 de yürürlüğe giren Tarım ve Orman Bakanlığı yönetmeliği ile Türkiye’de gıda ürünlerinde trans yağ miktarı yüzde 2'yi geçmeyecektir. Ancak bu mevzuata uyumun nasıl izleneceği çok iyi belirlenmiş değildir. Tütün kontrolü konusunda da çok etkili yasalar benimseyip, uygulamasında çok titiz davranmadığımız dikkate alınırsa, trans yağ yasaklarının ikinci yılına yaklaşırken mevzuata ne kadar uyum gösterildiği konusunda yeterince bilgimiz yoktur. Yakın bölgemizde sürmekte olan çatışmaların dünya gıda güvenliğini ve ekonomisini tehdit etmekte olduğu açıktır. Bu koşullar sağlıklı gıdaya ulaşımı zorlaştıracak, ucuz ve sağlıksız alternatif tüketimini dolaylı olarak bulaşıcı olmayan hastalıkları arttıracaktır. "