Yıl, 1989… Londra’ya ikinci gidişim! Çok soğuk ve fırtınalı bir Şubat günüydü… Fırtına ve şiddetli yağış yüzünden uçağımız havada bir salıncak gibi salandı durdu! Doğrusu çok korktuk… Yanımda oturan yaşlı bir bayan sürekli dua okuyordu… Dikkatimi çeken, kadının duaları yüksek sesle okumasıydı… Uçağın pencere tarafındaki koltukta oturan küçük oğlum( o zaman üç yaşındaydı)sis ve bulutlar arasında Londra’nın kırmızı kiremitli evlerini görünce, korkusu geçti… Uçağın tekerlekleri yere değince, kuvvetli bir alkış koptu! “ Bravo, yaşa” sesleri arsında indik! Gümrükten çıkmak ne mümkün, yağmur ve fırtına devam ediyor! Bizi karşılamaya gelen kardeşim, arabaların park ettiği taraftan bizi gördü… El sallıyor, “ biz buradayız, koşun” diye bağırıyor! Küçük oğlum kucağımda, yanına gidinceye kadar öyle bir ıslandık ki… *** O soğuk, karlı kış gününde, Londra’ya niçin gitmiştim? Oğlum bir rahatsızlık geçiriyordu ve bizdeki “arkadaşlar” maalesef yanlış teşhis koymuşlardı… Burada kalsaydık, midesi ile ince barsak arasında “tıkanma” var diye o yaşında ameliyat edilecekti… Her ne ise… Londra’da bulunan ve uzun yıllardır orada çalışan arkadaşım Dr. Teoman SIRRI, bizi çocuk hastanesine yönlendirdi! Randevular alındıktan sonra, gittik… Adını bugün bile unutmadığım Pakistanlı doktorSalem muayenesini yaptıktan sonra… “ - Şimdi komşun bir bayan doktor gelip çocuğa endoskopi yapacak” dedi! Şaşırdım… “Benim komşum kimdir?” deyince, hastanede staj yapmakta olan bir Rum bayan doktordan bahsetti… Açıkçası canım sıkıldı! “Şimdi ben oğlumu bir Rum doktora nasıl teslim ederim” diye endişelendim… Dr. Salem “ korkma, burada düşmanlıklar yoktur” dedi! Ve birden kapı açıldı… Dr. Eleni tüm sevecenliğiyle, bize Rumca konuşmaya başladı… “Kıbrıs’tan hastanız var” dediklerinde, bizi Rum zannetti! İlk anlaşmazlığımız orada başladı! “- Bize lütfen İngilizce konuş, biz Kıbrıslı Türk’üz” deyince, Eleni bozuldu ve “siğnomi” dedi! *** Dr. Salem ve Eleni endoskopi odasından çıkıncaya kadar, ben ne hale geldim anlatamam! Şiddetli bir baş ve karın ağrısından kıvranıp durdum… Ne ise ki, bir saat kadar sonra çıktılar; dr.Salem “ Rahat ol, önemli bir şey değil” dedi… Dr. Eleni tebessüm ederek uzaklaştı… Baş ağrılarım için Dr. Salem’den bir panadol istedim… Vermedi! “ Baş ağrın strestendir, gerek yok… Bir kahve iç geçer” dedi… *** Reçetesiz panadolun bile alınamayacağı Avrupa ülkeleri… Ve “ reçetesiz antibiyotik kullanımına itiraz eden KKTC Eczacılar Birliği”… Ne söylesek boş laftan öteye gitmez…