Mahkeme koridorları SOS veriyor

Taner ULUTAŞ

Yüksek Faizi, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen Mazbata olayı ile ekonominin dibe vurduğunu hep söyleriz. Büyük şirketlerin, büyük büyük iş adamlarının gizli iflasın pençesinde kıvrandığını da dile getiririz. Dile getirirseniz de ne oldu diye soranlar olabilir.  Hemen soruyu cevaplayayım, belki bu sorunun cevabına hiç diyen olabilir. Ancak en azından halkın konuşmasını ve konulara duyarlı davranmasını, Kazım And gibi insan sevgisi ile dolu bireylerin sıkıntıları çözmek için harekete geçmesini sağladık da diyebilirim. Neyse Lefkoşa Kaza Mahkemesinde dün bir işim vardı. Bir yakınım ile gittiğim Mahkemede koridorlarda insan seli ile karşılaştım. Alacak – Verecek davalarının tavan yaptığı mahkemelerde yargıçların sayıca çok olan davalara bakmakta oldukça zorlandıklarına tanık oldum. Yargıç odaları kucaklarında hatırı sayılır dosya bulunan Avukatlar ile full çeker bir görüntü yansıtıyor. Avukatın biri Yargıç odasına girerken biri çıkıyor. Mahkeme avlusu kum atsan yere düşmez misali insandan geçilmezken bu görüntü ekonominin ne durumda olduğunun da sanırım bir göstergesi oluyor. Faizlerin gemi azıya alıp doludizgin gittiği bir ülkede siyasilerin onun arkasından ‘Andilla’ koyarak bizim gibi bakmasını sanırım Siyaset Tarihi de affetmeyecek ve onları memleketi bitiren siyasiler olarak yazacak. Dövize müdahale edemem diyen Kalyoncu Hükümeti, eski savaş gemisi ‘Kalyon’un rüzgâr çıkarak hareket etmesini beklerse, birgün bir Barbaros daha çıkar ve Andrea Doria’yı bitirdiği gibi onların da Kalyoncuklarını bitirir. Fasulyenin yahnisi gitti geldi aynisi dediğimiz noktada fasulyenin yahnisinin dibi tuttu. Gara gavurma oldu. UBP kurultay derdine düşerken CTP görevden alma ve göreve atama işleri ile meşgul. UBP koltuk derdine düşerken, CTP de ondan geri kalmadığını göstertmek için yaşlı-genç tartışması ile cadı kazanının altındaki ateşin fitilini ateşledi. Bugüne kadar ceylan derili koltuklarda oturup pahalı parfüm kokan bazı efendilere pahalı parfümleri bir kenara bırakın ve insana güven veren parfüm gibi kokun diyeceğim. Birde birgün yolunuz düşerse Mahkemelere kadar bir gidin ve oradaki insan selini görüp yarattığınız ucubeyi gözleriniz ile görün diyeceğim. ** Allah rahmetini eksik etmesin. Rahmetli Denktaş gelen de Türk giden de Türk derdi. Doğru Türki Cumhuriyetlerinden gelenlerde Türk, Çin’in Urumçi’de yaşayan  Uygur Türkleri de Türk. Ancak tüm Türklerin yaşadıkları Coğrafyada aldıkları kültür nedeni ile kültürleri farklı. Adam Türkiye’nin bir bölgesinden gelmiş. Ben sana değil sen bana uyacaksın diyor. Üstelik beğenmezsen çek git diyor. Allah Allah ne zamandan beri dağdan gelenler bağdakini kovuyor diye düşünürken, bir bakıyorsunuz adam yol içerisinde arabasını durdurmuş birileri ile konuşuyor. 5 dakika 10 dakika derken koyulaşan sohbeti bozmamak için beklediğiniz süre canınıza tak ettiği için boruya bir dokunuyorsunuz. Boruyu çaldığınız anda sert bir çift gözün size döndüğünü görüp ‘Patladın mı lan’ kelimesini de şak diye anlınıza yapışmış olarak bulursunuz. Lefkoşa’da surlar içerisine girdiniz.  Arabanızı bir park alanına park edersiniz. Diğer arabaların girişini ve çıkışını engellememek için arabanızı park yerinin taaa içlerine kadar sürersiniz. İşinizi yapıp döndüğünüz zaman park yerinin giriş yerinde park yerinde araçların park edebilmesi için yer olmasına karşın bir arabanın tam giriş yerine park edildiğini görürsünüz. Bekle bekle canınız çıktıktan sonra adamın birisinin elini kolunu sallaya sallaya cigarasını tüttüre tüttüre geldiğini görürsünüz. Adamın bir pardon bile demeden arabasına binip uzaklaştığına da tanık olursunuz. Bir şey söyleyecek olsanız ‘Ne olmuş arabamı oraya park etmişsem lan diye cevabı da alırsınız. Irkçı değilim. İnsanları da ayırmam ama gelenler bizleri kendilerine benzettiler. Biraz da bize benzeseler desem bu da ırkçılığa mı girer?