Bilim insanları, koronavirüse karşı aşı ve yol açtığı hastalığın tedavisi için ilaç geliştirmek amacıyla gece gündüz demeden çalışıyor.
Bu arada devletler, uluslararası kurum ve kuruluşlar, zaman kazanmak için, dünyanın dört bir yanını saran virüsün yayılma hızını kesmek için olağanüstü çaba harcıyor.
Ne tür bir virüs ile karşı karşıya olduğumuz çözülebilir, etkili bir ilaç ve aşı bulunabilirse milyonlarca insanın hayatta kalması sağlanabilecek. Peki, şimdiye kadar virüs hakkında neler öğrenebildik? Alınan önlemler etkili mi?
Bu soruları, merak edilen pek çok konu ile birlikte, iki aydır virüsü inceleyen, Londra Hijyen ve Tropikal Tıp Fakültesi’nden Stefan Flasche’ye yönelttik:
DW: Sayın Flasche, iki aydır yürüttüğünüz çalışmalar sonucunda virüs hakkında neler öğrendiğinizi bizimle paylaşabilir misiniz?
Stefan Flasche: COVID-19’un yayılımına, özelliklerine bakıyoruz. Japonya’da, yolcu gemisinde, virüsün yayılma şekline bakıyoruz…
Şubat ayında, iki hafta süreyle Yokohama'da karantina altında tutuyan “Diamond Princess” gemisini mi kastediyorsunuz?
Evet, sınırlı bir alanda testlerin yapılmış olması, virüsü daha iyi anlamamıza yardımcı oldu. Görünen o ki, tüm yaş grupları bir bütün olarak dikkate alındığında ölüm oranı yüzde bir. Ancak ölüm büyük ölçüde yaşa bağlı. Yaşınız ne kadar ilerlemişse, ölüm oranı o kadar yüksek. Risk 50 yaş itibarıyla, özellikle de 60 yaş itibarıyla artıyor.
Son günlerde hep gündemde: "R” (reproduction rate) yani, çoğalabilme hızı ne anlama geliyor?
Bu sayı yardımıyla, virüs taşıyan bir kişinin, koruma önlemlerinin alınmadığı bir bölgede, kaç kişiye bu virüsü bulaştırabileceğini tahmin edebiliyoruz. Bu sayı 1’den yüksek ise eğer virüsü taşıyan kişi, bir kişiden fazla kişiye bu virüsü bulaştırıyor demek. Koronavirüste bu sayılar biraz değişkenlik gösteriyor…
Neden virüsün kaç kişiye bulaştığını tespit etmek bu kadar güç?
Virüsü taşıyan, semptom göstermemekle birlikte yayılmasına yol açanlar var ve bunları tespit etmek son derece zor. Araştırmalarımıza göre virüsün bulaşması ile ilgili vakaların yüzde 10 ila 30’u herhangi bir semptom göstermeyenler kaynaklı. Oysa virüsün yayılmasını engelleme stratejileri semptomları gösterenlere odaklanıyor. Bu da aslında virüsün yayılmasına yol açacak pek çok kişinin görmezden gelindiğini ortaya koyuyor. Bu, neredeyse tüm ülkelerde, virüsün yayılmasının engellenmesi stratejilerinin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açan etkenlerden biri olabilir.
İtalya’da durumun bu kadar kötüye evrilmesinin nedenlerinden biri de bu olabilir mi?
İtalya'da dikkatlerden kaçan birkaç vaka oldu. Eğer bir ülkede virüs kaynaklı ilk ölüm gerçekleştiyse bu iki hafta öncesinde 100 vakanın fark edilmediği anlamına gelir. Çünkü hastalığın semptomlarının ortaya çıkması zaman alıyor. Bu arada bu virüsü taşıyan yüz kişi çoğalabilme hızının iki olması nedeniyle başkalarına virüsü bulaştırmış oluyor. Özetle, koronavirüsten ilk ölüm gerçekleştiğinde aslında gerçekte 1000 vaka ile karşı karşıyayız demek.
O zaman Çin ve diğer ülkelerin, virüs ile mücadele için aldıkları sosyal mesafe önlemleri etkili oldu mu demek?
Bir taraftan bu tabii ki iyi haber çünkü önlemin etkili olduğunu gösteriyor. Ancak sorun şu: Bu önlemler kaldırıldığı an yine vaka sayısında artış olacak çünkü halkın büyük bölümü bu virüse karşı bağışıklık kazanmadı. Bu hükümetleri zorlu bir kararın eşiğine getiriyor. Çünkü toplumsal hayatı kısıtlayan tedbirler hem günlük hayatı hem de ekonomileri devasa boyutta etkiliyor. Bu önlemlerle ancak belirli bir süre ayakta kalınabilir.
Seyahatlere sınırlama getirilmesi, sınırların kapatılması gibi önlemler etkili olur mu?
Bu kısıtlamaların hedefi, virüsün bulaştığı kişilerin ülkeye girişini önlemek. Bu, virüsün az sayıda kişiye bulaştığı ülkelerde mantıklı bir önlem. Ancak virüs ülkede zaten yayıldıysa dışarıdan gelecek virüs taşıyıcısı birkaç kişi artık fark yaratmaz.
Virüs şimdilik kalıcı mı görünüyor?
Yazın virüsün yok olacağına dair hiçbir emare yok.
Endişeli misiniz?
Hepimiz endişeli olmalıyız. Zor bir dönem yaşıyoruz. Ve daha iyi günlere yelken açmadan önce daha da kötü günler göreceğiz. Yapabileceğimiz pek bir şey yok. Aklıselim hareket ederek güvenilir kaynaklardan bilgi akışını takip etmeliyiz.
DW Türkçe