Rum müzakereci Andreas Mavroyannis, Kıbrıs sorununa ilişkin müzakerelerin en yakın zamanda yeniden başlaması gerektiğini, aksi takdirde görüşülen her şeyin kaybedilmesi tehlikesinin bulunduğunu savundu.
Politis gazetesine söyleşi veren Rum müzakereci Andreas Mavroyannis, Crans-Montana’daki yemek ve ileriki adımlardan söz etti.
Gazete, Mavroyannis’in söyleşisini “Mavroyannis Son Yemek ve İleriki Adımlar Hakkında Politis’e Konuştu-Derhal Müzakerelere Geri Dönmeliyiz” başlıklarıyla duyurdu.
Habere göre Mavroyannis, Crans-Montana’daki sürecin çökmesiyle, normal bir devlet kurulmasına ilişkin çabada, geçmişteki herhangi birinden daha uzağa gidildiğini, fakat geçmişte göğüsledikleri zorluklara takılıp kaldıklarını belirtti.
Mavroyannis, tüm sağlanan unsurların kaybedilmemesi için seçimlerden önce, en kısa zamanda müzakere masasına geri dönülmesini arzu etmeleri gerektiğini ifade etti.
Mavroyannis, söyleşisi sırasında, Kıbrıslı Türklerin ve BM’nin söz ettiği şekilde Türkiye tarafından herhangi bir tavizin bulunmadığını savundu.
“Kıbrıs Türk müzakereci Özdil Nami’nin Rum basınına verdiği söyleşide, diğer tarafın (Türk tarafı) görüşünün yeniden değerlendirilmesiyle, garantilerin 15 yıl olmasının ilk baştaki görüş olduğu ve bu zemin üzerine müzakere edilebileceği noktasını aktarmasının” sorulması üzerine Mavroyannis, Nami’nin kendi yorumlarının olmasının beklenen bir şey olduğunu ancak Rum tarafı için tatminkar olamayacağını savundu.
Mühim olan noktanın, hangi görüşlerin sunulduğu noktası olduğunu savunan Mavroyannis, TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun sunduğu ilk görüşün garantiler anlaşmasının, “mutadis mutandis” uygulanması şeklinde olduğunu, süreç içerisinde, büyük değişiklik olarak 15 yılın ardından yeniden değerlendirme yapılmasını sunduğunu, sürecin sonunda ise Çavuşoğlu’nun, diğer her şeyde memnun kalmaları durumunda, daha ileri esneklik için muhtemelen hükümetine dönebileceğini söylediğini ileri sürdü.
Mavroyannis bir başka soru üzerine, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 30 Haziran’da sunduğu fikirlerin, hiçbir yerden çıkmadığını, New York’ta, Haziran ayı başında görüşülenler de dahil olmak üzere daha önce yapılan görüşmelere dayandığını belirtti.
Mavroyannis sözlerinin devamında, Guterres’in herkesle(30 Haziran’da) istişarelerde bulunduğunu, altı noktalı fikirler çerçevesini oluşturduğunu aynı zamanda kendi görüş ve önerilerinin hiç kimseyi bağlamadığını, ancak üzerinde anlaşmaya varılması durumunda müzakerelere ivme kazandırabileceğine inandığını dile getirdiğini ifade etti.
Tüm tarafların, bu 6 nokta üzerinde çalışmayı kabul ettiğini ancak farklı öncelikler ve müdahil tarafların değişken geometrisi nedeniyle pakete nasıl varılacağına ilişkin metodolojik sorunların da kaldığını ifade eden Mavroyannis, “sunset clause” veya “review clause” olup olmayacağı önceden belirlenmeyecek olan bir dönem için bazı askerlerin kalması şeklindeki altıncı unsurun, başbakanların gelmesi için açık kalacakken, paketin beş unsuru üzerinde anlaşmaya varılması gerektiğini kabul etmeye çağrılan, kendi tarafları için tehlike yaratacak bir belirsizlik ve dengesizliğin bulunduğunu ifade etti.
Guterres’in tüm mantığını kabul ettiklerini ve garantilerin kaldırılması için önkoşul olan BM gözetimi, izleme mekanizmaları ve güçlü mekanizmalar üzerinde çalışmaya başladıklarını ifade eden Mavroyannis, tüm konularda bir hafta çaba sarf ettiklerini, son güne ulaştıklarını ve Guterres’in geri geldiğini, herkesle istişarelerin yapıldığını ve yemeğe geçildiğini söyledi.
Guterres’in sunmuş olduğu fikirlere atıfta bulunarak, Guterres’in iyi niyet misyonuna saygısından, bunu belge olarak sunmadığına dikkati çeken Mavroyannis, Guterres’in, herkesten, ne yapabileceğini veya yapamayacağını anlaması için sınırlarını gizli söylemesini istediğini de belirtti.
Mavroyannis, yemekte görüşme başladığı zaman, doğal olarak herkesin, nerede duracağını bilmek istediğini, kendilerinin, garantiler ve asker konusunda Türkiye’nin görüşünü öğrenmek istediklerini söylediklerini ifade etti.
Mavroyannis, ne vereceklerse, tüm konulardaki önerileriyle ve 6 Temmuz sabahı gelecekteki güvenlik mimarisine ilişkin önerileriyle birlikte, önceki gün yazılı olarak verdiklerini yinelediklerini, Çavuşoğlu’nun ise, Guterres’e söylediklerinin gizli olduğunu dile getirdiğini öne sürdü.
Ciddi bir metodoloji konusu bulunduğunu ifade eden Mavroyannis, “önerilerinin bulunduğunu ve esnek olduğunu söylemenin ve de bunları, muhatabına ifşa etmemenin yeterli olmadığını, Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in de dediği gibi “bir anlaşmaya,Türkiye’nin esnek olduğunun kaydedilmesinin mümkün olmadığını” savundu.
Bu kritik aşamada Guterres’in bir gizlilik konusunun bulunduğunu, diğer yandan da Kıbrıs Rum tarafı ve Yunanistan’ın nerede duracaklarını bilmek istemesinde haklı olduğunu ifade ettiğini belirten Mavroyannis, Guterres’in bu nedenle, herkesin onayıyla, stratejik bir anlaşmayı mümkün kılacak, ortaklaşa bir tür küçük metini şekillendirecek bazı unsurların dikte edilmesini önerdiğini ifade etti.
Mavroyannis, Guterres’in müdahale hakları ve garantilere ilişkin önerisini kaydetmeyi denediğini ancak Çavuşoğlu’nun buna yoğun tepki göstererek reddettiğini ileri sürdü.
Mavroyannis bir başka soru üzerine büyük anlaşmazlığın, garantör hakları konusunda olduğunu, Genel Sekreter’in, 30 Haziran’dan itibaren, müdahale haklarının ve Garanti Anlaşması’nın kaldırılacağını söylediğini, bunun olabilmesi için ise tek önkoşulun, garantilerin, uygulama anlaşmalarına dönüşmesi mümkün olmayacak güçlü bir uygulama mekanizmasına sahip olmaları şeklinde olduğunu belirtti.
Mavroyannis sözlerinin devamında, Çavuşoğlu’nun müdahale haklarının ve tek taraflı müdahalenin kaldırılmasının mümkün olmadığından söz ettiğini ifade etti.
Bir başka soru üzerine Mavroyannis, Genel Sekreter’in ilk günden itibaren garantilerin yerine, güçlü uygulama, takip etme ve denetleme mekanizmalarının konması fikrini dile getirdiğini, özel bir komitenin oluşturulduğunu ve bu mekanizmaları ele almaya başladıklarını, nihayetinde, özellikle kendi önerileri ve herkesin katkısıyla, bir çerçevenin şekillendiğini belirtti.
Guterres’in, Kıbrıs Rum tarafının önerisi temelinde çalışılmasının iyi olacağını söylediğini savunan Mavroyannis, yaşanan gelişmeleri aktarırken Kıbrıs Türk tarafına da suçlamalarda bulundu.
Mavroyannis, Kıbrıs Türk tarafının, önkoşullu olarak Genel Sekreter’in önerilerine karşılık vermeye şartlı hazır olduklarını ifade ettikleri, her şeyi almak istediğini, daha sonra başka birçok şey daha istediğini iddia ederken bunun, sürece ve Kıbrıs Türk toplumunun kendisinin çıkarlarına zarar verdiğini iddia etti.
2004 yılında da müzakere grubu üyesi olmasının ve bugüne kadar sağlananlar konusunda bir iyileşme görüp görmediği şeklindeki bir soru üzerine Mavroyannis, mevcut müzakerenin, geçmiş müzakerelerden daha ileriye gittiğini düşündüğünü ifade etti.
Diğer tarafın niyetlerinin ve açıklamalarının sorulması üzerine Mavroyannis, bilmediğini, ancak alternatif planların ileriye götürülmek istenmesi şeklindeki açıklamaların kendilerini endişelendirdiğini belirtti.
Mavroyannis, Kıbrıslı Türklerin, taleplerini yeniden incelemesi ve odadaki fili görmezden gelemeyeceğini düşünmesi gerektiğini savundu.
Kıbrıs sorununa ilişkin bundan sonraki adımların sorulması üzerine Mavroyannis, kendilerinin sürece bağlı kalmaya devam edeceklerini, BM parametrelerini ve iyi niyet misyonunu korumak için mümkün olan her şeyi yapacaklarını belirtti.
BM Genel Sekreter’in konferans sonrasındaki açıklamalarına atıfta bulunan Mavroyannis, bu haftalarda, Eylül ayına kadar iyi niyet misyonunu yeniden faaliyete geçirme koşullarını yaratmayı başarmaları gerektiğini ayrıca muhtemelen, yüksek düzeyde bir başka görüşmenin yapılıp yapılmayacağını da göreceklerini söyledi.
Mavroyannis bir başka soru üzerine kendilerinin, BM parametreleri, kararları ve iyi niyet misyonu konusunda şüphe duymadıklarını, Crans Montana sonrasında BM çerçevesinin bitişinden veya UNFICYP’in görev süresinin sadece üç aylık yenilenmesinden söz edenin Türk tarafı olduğunu savundu.
Mavroyannis, Rum Yönetimi Başkanı ve Dışişleri Bakanı’nın talimatıyla, net bir şekilde kendi mesajlarını taşıyarak Brüksel, Paris ve New York’ta 10 gün geçirdiğini söyledi.
Müzakerelerin en kısa zamanda yeniden başlaması gerektiğini aksi takdirde görüşülen tüm her şeyin kaybedilmesi –ki bu süreç ülkenin geleceğine ilişkin iyi bir kazanımdır- tehlikesinin bulunduğunu söyleyen Mavroyannis, Şubat ayında Güney’de yapılacak seçimlere kadar olan zamanın da kaybedilmemesi gerektiğini belirtti.