KKTC olarak isimlendirdiğimiz coğrafyada, özellikle yaşananlara baktıkça insanın dünden bugüne geldiğimiz noktaya, kahretmesi geliyor.
Yaşımız itibarı ile dün yaşadıklarımızı hatırlayıp, trafiğe çıkınca ve direksiyon başında tesadüfen yaşadığımızı görünce, inanın ört ki ölem dememek için kendimi zor tutuyorum.
Afrodit’in kırmadık ceviz bırakmadığı bu fettan Ada’da, trafik kültürümüz, sanat ve yaşam kültürümüzün bu kadar yozlaşacağını bana söyleselerdi inanın alınlarını karışlardım.
Trafiğe çıkıyorsunuz. Gayet sakin giderken, birden sürat tahditi olan bir yolda birden yanınızdan füze hızı ile birilerinin geçtiğine tanık olursunuz. Çembere girersiniz tam çembere girerken bir başka arabanın sizi geçmeye çalıştığını, hem sizi hemde kendisini tehlikeye attığına tanık olursunuz. Arkadaş yaptığın nedir diye sorma girişiminde bulunduğunuz anda, tavırları ile size vücut dili ile kben farklıyım arkadaş demeye çalışıyor. Tamam da, bu arkadaşların farklarını inanın bugüne kadar çok bilinmeyenli denklem gibi çözemedim. Ve be arkadaşlar, sizin diğer insanlardan farkınız ne? Yoksa sizi babanız mı doğurdu diye sormak istedim.
Kaldırım üzerine park etmeyi bıraktım, Otobüs duraklarına gelişi güzel park edilmesine müsaade edilmesine ve hiçbir cezai müeyyide uygulanmamasına da hala daha şaşıyorum.
Programl yoğunluğundan, S 400 gibi fırlayan atak tansiyon için diyete sokulduk. Diyetisyen sevgili Dilara’dan dönerken, tam hastane park yeri girişinde, aramızda 10 metre kala 01 plakalı beyaz renk bir arabanın hızla hastane park yerine döndüğünü gördüm. Frene asılırken bir de birkez hafifçe boruya bastım. Kadın sürücü yaptığı büyük hatadan dolayı özür dileme işareti yapacağına ‘Orta Parmağını ‘ kaldırıp bize sallamaz mı? Tabi kaza yapmamak için durmuş olmasaydım, dönüp peşinden gidecek ve o orta parmağın kendisine bir yerinde kullanması için lazım olduğunu söyleyecektim.
Neyse siniri hazmederek yola devam ettik. Göçmenköy’ü geçtik ve Anayollara gelince yaya geçidinde iki kadın ve çocuklarının yaya geçidinde geçtiğini görünce durduk. Arkamızda beliren 34 plakalı arabası ile görünüşünden öğrenci olabileceğini tahmin ettiğim bir genç durdu. Sonrasında boru boruya hareket etmem için işaret etti. Yaya geçidinde insan olduğunu gösterince boş ver gibisinden eli ile işaret yaparak S 400 füzesi gibi yerinden fırladı ve uçtu gitti.
Halk arasında ‘ZET’ olarak tabir ettiğimiz Kiralık araçların yollarda gidişini herhalde söylememe gerek yoktur. Tali yoldan fırlamalar. Yoğun trafikte U dönüşü yapmalar. Otobüs duraklarında park etmeler gırla gidiyor.
Şimdi birileri bana ırkçı diyecek ama olsun. Benim ülkemde saygı kültürünü yok edenlerin cezalandırılası gerektiğini bilmem hatırlatmamda fayda varmı?
Trafiğin içine ettiniz. Saygı kültürünü bitirdiniz. Hoşgörü, Allah’a havale edildi. Ve artık bizi ülkemizi tanıyamayacak duruma getirdiniz. Eskiden Elmor diye bir reklam vardı. Musluk, duş ve benzeri şeyler su akıtınca ‘Yetiş Elmor ‘ diyordu reklamdaki ses. Peki yetkililerden ses gelmeyince, bu duruma getirilen bizler kime ‘Yetiş Elmor’ diyeceğiz. Söylermisiniz?
**
Hapishanede döğüş Horozu
Merkezi Cezaevinde yaşanan ilginç olaylara bir yenisi daha eklendi. Cezaevinin atölyeler bölümünde beslenen ‘Döğüş Horozları’ görenlere ‘Yok Artık ‘ dedirtti. Şimdi cezaevinde dövüş horozunun iş ne diye sorabilirsiniz. Hatta yumurtası için tavuk tamam, hatta bunların için birde horoza da tamam diyebilirsiniz. Ancak dövüş horozu meraklılarının ‘Hindiya Horuzu’ dedikleri dövüş horozunun cezaevinde beslenmesine sanırım açıklama getirmek zordur.
Bu güne kadar cezaevinin disiplini ile ilgili olarak ağzını açmayan ve ‘Sükût altındır’ diyen İçişleri Bakanımıza, sükut dolanmışsa dillere, oralarda yara derindir. Eh yara da bu kadar derinse sonucu Allah Kerim’dir. Ancak Kerim’in kuyusunun da derin olduğunu ve inilirse çıkılamayacağını da söylemek isterim.
Haşaratlar, pireler, ve farelerin zaman zaman bastığı cezaevinde,bundan sonra yasalarca yasak olmasına karşın meraklıların merakını gidermek için sanırım sıklıkla ‘Horoz Güreşlerine’ tanık olacağız. Eee o zaman buyurun ‘Horoz Güreşlerine’