Bazı hikayeler vardır, o hikayeler sizi alır çok uzaklara götürür. Bugün sizinle paylaşacağım hikaye hayatın gerçeklerini ve bize sunulan fırsatları gözler önüne seren türden. Orkun, Kıbrıs Türk Yazın Sanatı’nın en önemli genç kalemlerinden. Sosyal yaşama ve insana duyarlılığı, onun farklı gelişen bireylerimizden birisi olması nedeni ile de değil biliyorum. Ülkemizin başarılı kalemlerinden ve duayen siyasetçi, bakan ve daha birçok vasfı beraberinde bulunduran İsmail Bozkurt’un oğlu daha farklı olamazdı düşüncesindeyim. Vakit, iplerimizi koparma ve özgürlüğe yelken açma vakti… Uçurtma - I - O bir özürlüydü, ama önce insandı. Her insan gibi çocuktu. günü gelmiş, doğmuştu her bebek gibi. Annesinin kucağına, bilinçsizce sevinç çığlıkları atarken verilmişti. Gün geçtikçe büyüdü, her çocuk gibi. Pencerenin önünde otururken uçurtma’yı gördü havada, özgürmüş gibi dalgalanan rengarenk uçurtma’yı. Ona gitmek istedi, gidemedi. Kendine benziyordu uçurtma. İpini koparıp uzaklaşmak istiyordu o da. - II - Kendi için büyük olaydı, ayakkabılarını kendi kendine bağlamıştı. İki yanı demirlerle sarılı, küçücük güçsüz ayaklarının zorlukla taşıdığı, kapkara ayakkabılardı onlar. İpini koparmaya çalışan, rengarenk uçurtma’yı düşündü, sonra kendini. İpin gerildiğini hissetti... - III - Büyüdü, evinin dışında, tam karşısında yanan ışıkları farketmeye başladı. Kendi gibi çocukları... Çiçeklerle dans eden arıları... Kelebekleri... Sahibiyle oynaşan köpekleri... Özgürce dolaşan kedileri... Rüzgârla sallanan ağaçları... Hayatı gördü. Gitmek istedi, gidemedi. Büyüklerinden istedi gitmeyi, götürmediler. - Neden? anlayamadı. Uzak değillerdi ki onlar. Uçurtma geldi aklına yine. İpini koparmaya çalışan, rengarenk uçurtma. - IV - Kendini sevgiye verdi. Günün büyük bölümünü üzerinde geçirdiği yatağını sevdi... Başını koyduğu yastığını sevdi... Evinin üç odasını gezebildiği tekerlekli sandalyesini sevdi... Taşımakta zorlandığı o ağır, kapkara ayakkabılarını sevdi... Televizyonda seyrettiği çizgi filmleri sevdi... Pencereden gördüğü masmavi gökyüzünü, beyaz-gri bulutları, bulutlardan düşen yıldırımları, onu korkutan gök gürültülerini, penceresinin camına düşen yağmur damlalarını sevdi... Ve hayalindeki ipini koparmaya çalışan, rengarenk uçurtma’yı sevdi... - V - Düşünmeye, yorumlamaya, kıyaslamaya başladı. Fakat düşündüklerini söyleyemedi. Söylemeye kalktı, söyletmediler; - sen anlamazsın, dediler. Düşünüyor, ama söyleyemiyordu! Ve bir şeyler gördü, görmeye başladı. Bir şeyler duydu, duymaya başladı. Onu da istemediler. Görüp duyuyor ama, görmeyip duymuyordu! - VI - Yazmayı öğrendi. Kendi kendine, hiç kimse göstermeden. Ve düşündüklerini yazmaya başladı defterine, geceleri yorganının altında, bir elinde kalem, diğerinde fener, - VII - Kendini iyice sevgiye verdi; insanı sevdi. İnsan artık insanlıktan çıkmıştı belki, sevgiyi, sevmeyi unutmuştu hepsi. Ama vazgeçmedi, dönmedi sevmekten. Varsın herkes her konuda dönsündü. O da denizleri, ağaçları, hayvanları sevmeye devam ederdi. Tabiî hayalindeki ipini koparmaya çalışan, rengarenk uçurtma’yı da. - VIII - Bir gün geldi sokağa çıktı gizlice, her gün yükselen apartmanların yok olan yeşilin arasından geçti, kaldırımlara takılarak, kâh düşerek, kâh kalkarak. Son model, gıcır gıcır otomobillerin motor seslerini dinledi, egzozlarını soludu. Hayatı yaşadı kendince, hayalinde ipini koparmaya çalışan, rengarenk uçurtma ile. Büyükleri aldılar, eve soktular onu. - Yalnız başına dolaşamazsın, diyerek. - Yalnız başına dolaşamazsın’ı anlayamadı. Hayalindeki uçurtma’yı hatırladı yine. İpini koparmaya çalışan, rengarenk uçurtma’yı. Kendi ipini koparmak istiyordu o da, yapamadı. - IX - İyice sevgiye sığındı. Sevdiklerini anlatmaya başladı defterine, yorganının altında, bir elinde kalem, diğerinde fener, - X - Hayalindeki uçurtma’yı tekrar gördü gökyüzünde. İpini koparmaya çalışan, rengarenk uçurtma’yı. Hiç değişmemiş gibiydi. Ama... İpini koparmış, özgürce dalgalanmaya başlamıştı uçurtma. Onu çağırır gibiydi sanki. İpini koparmak istedi o da. Uçurtmaya gitmek, onunla özgürlüğü tatmak istedi. - XI - Hiçbir şeyi böylesine istememişti, kısacık hayatı boyunca. Kendi kendine indi yataktan... Kendi kendine oturdu arabasına... Uçurtma’yı izledi. Basamakları dinlemedi, düştü... kalktı... Kaldırımları dinlemedi, düştü... kalktı... Çukur dolu yolları dinlemedi, düştü... kalktı... Ve - yalnız başına dolaşamazsın’ı dinlemedi, düştü... kalktı... İpini koparmıştı artık. - XII - Yastığının altında, sevgiyi anlattığı defterini buldular. Üzerinde ipi kopmuş bir uçurtma resmi vardı. Orkun Bozkurt 5 Mayıs 1998, Yeni Boğaziçi