Doğu Akdeniz’de sular her geçen gün biraz daha ısınıyor.
Gerginlik tırmanıyor.
Çok değil, daha Ağustos ayı başında Türkiye ile Yunanistan arasında bölgede yaşanan krizin diyalog yoluyla çözümlenmesi için girişim yapıldı.
AB Almanya önderliğinde devreye girdi ve tarafları diyalog için ikna etti.
Türkiye de diyaloğa fırsat yaratmak için bölgedeki faaliyetleri askıya aldı.
Bu aslında bir iyi niyet hareketi idi.
Ama Yunanistan boş durmadı. Diyalog kurmak yerine, gitti Mısır’ın darbe ile göreve gelen Devlet Başkanı Sisi ile iki ülke arasında münhasır ekonomik alan ilan eden ve Türkiye’nin haklarını hiçe sayan bir anlaşma imzaladı.
Bu anlaşma ile birlikte Yunanistan uluslararası hukuk açısından geçerliliği olan Türkiye ile Libya arasında imzalanmış olan deniz yetki alanlarını belirleyen anlaşmayı yok saydığını göstermiş oldu.
Sisi de Yunanistan ile anlaşmaya imza koymak suretiyle Yunanistan’ın uluslararası hukuk ile bağdaşmayan tezlerine destek vermiş oldu.
Yunanistan’ın diyalog masasını torpilleyen bu girişimi, niyetin Türkiye’yi çok dar bir alana hapsetme ve onu denizlere çıkarmama olduğunu ortaya koydu.
Türkiye’nin buna sessiz kalması mümkün değildi.
Olay sadece darbeci Sisi ve Yunanistan arasında imzalanan bir anlaşmadan ibaret de değildi.
Fransa’nın bölgedeki eylemleri, Yunanistan’ın AB üyesi bir ülke olması ve Sisi’nin arkasında ABD olduğunun herkes tarafından bilindiği gerçekleri bir tarafa not edilmeli.
Bu koşullarda Türkiye’nin geri adım atması, uluslararası hukukun çiğnenmesine göz yumması mümkün değil!
Yunanistan’ın diyalog masasına oturmak yerine Mısır ile oldu-bitti yaratma hedefi ile anlaşma imzalaması sonrasında Türkiye’nin bölgedeki hak ve çıkarlarını korumak için eyleme geçmesi kaçınılmaz oldu.
Bu bağlamda Oruç Reis sismik araştırma gemisi Meis adası açıklarındaki çalışmalarına yeniden başladı.
Türkiye’nin tutumu çok net: “Bölgede beni dışlayarak, yok sayarak oldu-bittiler yaratamazsınız”.
Meis açıklarında ya da Baf açıklarında yaşananlar Türkiye’nin bölgedeki hak ve çıkarlarını koruma konusunda kararlılığını göstermesi açısından çok önemli.
Bu durumun biz Kıbrıs Türkleri ile bir ilgisi yok.
Ama Türkiye bölgede kendi hak ve çıkarlarını koruma yanında Kıbrıs Türklerinin de hak ve çıkarlarını korumakta kararlı.
Bunun için de ne gerekiyorsa onu yapıyor.
Yapmaya da devam edecek.
Bir gün bölgedeki deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusunda bir masa kurulacak olursa bu masaya elbette ki tüm kıyıdaş ülkeler oturacak.
Kıbrıs Türk tarafı da…
Türkiye’nin bu konudaki tutumu da çok açık.
Yaşanan gelişmeler Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka uygun şekilde hem kendi hem de Kıbrıslı Türklerin hak, hukuk ve menfaatlerini kollamak için çalışmalarını kararlı bir şekilde sürdüreceğini gösteriyor.
Aslında Türkiye her dönemde iyi komşuluk ilişkilerinden yana olduğunu ortaya koyan bir ülke oldu.
Diyalog kapısını hep açık tuttu.
Ancak Yunanistan’ın Mısır ile imzaladığı anlaşma diyalog zeminini ortadan kaldırdı.
Gelinen aşamada durumu özetleyecek olursak, Türkiye açısından Mısır ile Yunanistan arasında yapılan anlaşmanın hiçbir hükmü yok.
Türkiye bölgedeki faaliyetlerini sürdürmeye devam edecek.
Bu aşamada önemli olan Yunan tarafının hatadan dönmesidir.
Aklı selimle hareket etmesidir.