Mi Pardon !...

Taner ULUTAŞ

Rusya’da yayın hayatını sürdüren ve Polit Büronun sözcülüğünü yapan ‘Pravda’ gazetesi gibi bugün hava çok güzel. Herşey tozpembe. Allah bize maaşlarımızı veren ve bizim refah seviyemizi yükselterek mutlu yaşamamızı sağlayan hükümetimize teşekkürler diyerek yazıya başlamayı çok isterdim. Ancak gözüme pembe gözlükleri takmama karşın ‘Kapkara’ bir dünya görmekten dolayı bunu yapamamanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. KKTC dediğimiz coğrafyada dünyada eşi benzeri görülmemiş olayları görmekten usandık. Biz usandık ama bunu yaratanların ‘Utanma’ duygusundan yoksun bir şekilde gülücükler dağıtarak dolaşmaları da kıtır kıtır boğulmama neden oluyor. Düşünün göğüs kanseri olan birisi uzun süreli tedavi ve ameliyatlardan sonra tüm lenfleri alınıyor. Kol oynuyor ama iş yapamıyor. Parmaklar hafif oynuyor ama iş göremiyor. Sosyal Sigortalardan emekli olmasına da çok kısa bir süre kalıyor. Sağlık Kuruluna baş vurarak beni sağlık nedenlerinden dolayı emekliye çıkartın çünkü çalışamıyorum diyor. Kansere ilaveten şeker ve hipertansiyon hastası kadın aldığı 3-4 raporundan sonra Sağlık Kuruluna giriyor. Sağlık Kurulunda kendisine sen bir kolunu kaybetmedin. Sende kanser nodülü tekrarlamadı. Yani sen kanser nodülü tekrarlanmadığı için 3-4 aylık ömrün kalmadığı için ve bir tek hastalıktan % 60’a ulaşan rakamı elde edemediğinden dolayı sen sağlık nedenlerinden dolayı emekliye çıkamazsın deniyor. Kadın kanser. Kadın Hipertansiyon ve şeker hastası, üstelik tüm kolun lenfleri alındığı için kol ve parmaklar işlev görmüyor. Ona git çalış deniyor. Şimdi eğri oturalım ama doğru konuşalım. Sağlık Kurulu başkanı Ramadan Beyin eşi böyle bir durumda olsaydı ve kendisine git çalış deselerdi hangi şirket veya kurum kolu ve parmakları çalışmayan. Hastalıktan vizileyecek olan ezini işe alırdı. Bre insaftan yoksun. Bre insan sevgisinden bihaber insanlar diyeceğim ama bırakın şimdilik onu zulada saklı tutayım ve bunlara bir Mi pardon çekeyim. ** UBP döneminde ellerinde bayrak Karpaz’dan Lefke’ye kadar koşuşturan ve vatanı kurtarmak için büyük uğraş veren ‘Böyük çevrecileri’ (Bir kısmını tenzih ediyorum) CTP döneminde pek göremedik. Sesleri selengleri kesilen böyük çevreciler yeşil altlı mum ile aranmalarına karşın bir türlü bulunamadılar. Son olarak Karpaz’daki tahta evlerin yıkımı konusu mahkemede neticelenince bir de baktık böyük böyük çevreciler yine ses vermeye başladılar. Bir defa Karpaz’ın bakirliğinin bozulmasına bizde karşıyız. Oraların tarumar edilerek her biri Kıbrıslı Türk’e Mücahitlik zamanında kalma ‘Dur kimdir o’ çekip kapıdan içeriyi bıraktık, halkın malı olan sahile bile sokmayan yıldızlı otellerin yapılmasına da karşıyım. Ama halkın doğa ile iç içe yaşamasını sağlayan tahta evlerin yıkılması bana göre bir anlamda halkın ucuz tatiline de kan doğramaktır. Evet mantar gibi tahta ev yapımı kesinlikle kabul edilmez. Ama belli bir plan ve çerçeve dahilinde, buralar ıslah edilerek halka hizmet götürmesi de sanırım halka yapılacak en büyük katkıdır. Malum herkes 5 yıldızlı otellere gidip kalamaz. Herkes gemi turları ile Akdeniz sahillerini gezemez. Ama çoluğu ve çocuğu ile halka iyi ve ucuz hizmet veren bu doğaya uygun tahta evlerde pek ala tatilini geçirebilir. Haaa sizler Altın Sahili birilerine peşkeş çekecekseniz ki duyumları ağır ağır gelmeye başladı, o zaman iş başka. Götürün şirroyu yıkın anasını sattığımın tahta evleri ve halkın ucuz tatil keyfinin içine her şeyde olduğu gibi bal dökün. Sonra çıkıp halkçıyız diye övünün. Vallahi bir Mi pardon da sizlere.