Türkiye de Cumhuriyet’e giden yolun kilometre taşlarından en önemlisi ise milli mücadele meşalesinin ateşlendiği gündü: 19 Mayıs...
Bu gün Atatürk’ü Anma ,19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı,bu güzel bahar gününde gelin 98 yıl önceye gidelim …ve tarihin yapraklarını çevirmeye başlayalım….
“Gençler! Cesaretimizi artıran ve sürdüren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz terbiye ve irfanla, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyet’i biz kurduk. Onu yüceltecek, yaşatacak olan sizsiniz...” Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlere bu sözlerle emanet ettiği Cumhuriyet, meşakkatli bir sürecin sonunda kuruldu.
Birinci Dünya Savaşı’nın galibi olan İtilaf Devletleri, Osmanlı ülkesini kağıt üzerinde paylaşmışlardı. Bu planlara göre Türk ulusunun siyasi varlığı bütünüyle yok ediliyor ve üzerinde yaşadığı bin yıllık vatanı da ufak bir bölge dışında elinden alınıyordu.
30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak 1 Kasım 1918’den itibaren Türk vatanının bazı yerleri işgal edilmeye başlandı. Türk ordusu dağıtılırken, ülke içinde çeşitli ayrılıkçı örgütler ayaklanma hazırlıklarına girişmişti.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra Mustafa Kemal Paşa, 13 Kasım 1918’de İstanbul’a geldi. İstanbul’da yaklaşık 6 ay kaldı. Bu süre içerisinde vatanın kurtuluşu için çeşitli girişimlerde bulundu. Padişahla birkaç kez görüştü ve ona bu konuda düşüncelerini aktardı. Güçlü bir hükümetin kurulması için çaba gösterdi. Basın yoluyla geniş kitleleri bilgilendirmeye, halkı aydınlatmaya çalıştı. Kurtuluşa giden yolun temel ilkelerini yine bu dönemde ortaya koydu. Bunları çok yakın arkadaşlarına anlattı.
ANADOLU’DAN BAŞLATILACAKTI
Böylece milli mücadeleden yana az sayıda, fakat etkin bir grup oluşturmayı başardı. Milli mücadele Anadolu’dan başlatılacaktı.
Bunun için öncelikle birer görevle Anadolu’ya geçilecek, mecbur kalınmadıkça görev terk edilmeyecek, görevi bırakmak gerektiğinde asla İstanbul’a dönülmeyecek, çalışmalar gayrı resmi sürdürülecekti.
Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişliği’ne atandıktan sonra Harbiye Nezareti’nden çıkarken çok heyecanlıydı. Oldukça sıkıntılı, zahmetli bir yolculuktan sonra Samsun’da milletiyle kucaklaştı.
CANİK SANCAĞI’NIN MERKEZ İLÇESİ
Samsun, o dönemde doğrudan Dahiliye Nezareti’ne bağlı Canik Sancağı’nın merkez ilçesiydi. Karadeniz kıyısındaki bu şirin kasaba, Birinci Dünya Savaşı’nın yükünü taşıyan yerlerden biriydi. Savaş sırasında özellikle Rus istilasına uğrayan Türk topraklarından göç eden çok sayıda insan buraya gelmiş, kasabanın havası birdenbire değişmiş, yeni gelenlerin barındırılması sıkıntılar yaratmıştı.
Bunlar bir yana, Samsun aynı zamanda Pontuscu faaliyetlerin yoğun olduğu bir yerdi. Karadeniz’de dolaşan İtilaf donanmasından, Yunan savaş gemilerinin varlığından cesaret alan ve Samsun Rum metropoliti Germanos tarafından örgütlenen Pontus çeteleri sokaklarda dolaşıyor, asayişi bozuyor, köylere baskınlar düzenliyor, evleri, binaları ateşe veriyor ve korumasız Türkler’i öldürüyorlardı.
9 Mart 1919’da Samsun’a çıkarılan 200 kişilik İngiliz birliği, Pontus çetelerini büsbütün şımarttı. Mütarekenin bozulacağı endişesiyle güvenlik kuvvetleri ya kullanılamıyor ya da asayişsizliği önlemede yetersiz kalıyordu.
Bu durumda sırf kendini savunmak adına Türkler de harekete geçince, bu zamana kadar Pontus çetelerinin faaliyetlerini seyreden İngilizler seslerini yükselttiler ve 21 Nisan 1919’da Osmanlı Hükümeti’ne bir nota vererek Orta Karadeniz’de Türklerin Hristiyanları katlettiklerini öne sürdüler. Bunun önüne geçilmediği takdirde bölgenin işgal edileceği tehdidinde bulundular. Aslında yaşananlar tam tersiydi...
MUSTAFA KEMAL GELİYOR
İngilizler gerçekleri tahrif ederek, Pontuscuları korumayı ve karışıklıkların devamını amaçlıyor, bölgeyi işgal etmek için bahane arıyorlardı.
İstanbul Hükümeti hemen bölgeye yetkili birini göndermek için kolları sıvadı. Derinlemesine araştırmadan sonra Mustafa Kemal Paşa üzerinde mutabakat sağlandı.
Çünkü, O, İkinci Meşrutiyet’in çalkantılı döneminde siyasete bulaşmamış, girdiği bütün savaşlarda zafer kazanmış başarılı bir kumandandı. İşte bu noktada Mustafa Kemal Paşa ile Samsun’un, bütün Anadolu’nun ve Türk milletinin kader çizgisi kesişti. O, sebatla, inançla, doğru bildiği yoldan ayrılmadan Türk milletinin geleceğini kurtaran kahraman oldu.
ATA’NIN ANLATIMIYLA 19 MAYIS
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıktığındaki durumu şöyle anlatıyor:
“1919 yılı Mayısının 19uncu günü Samsun’a çıktım. Genel durum ve görünüş: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk, genel savaşta yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmış. Büyük savaşın uzun yılları boyunca, ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve yurdu genel savaşa sürükleyenler, kendi başlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar.
Ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta... İtilaf devletleri, ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilaf donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana iline Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep’e İngilizler girmişler. Antalya ile Konyada İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her yanda yabancı devletlerin subay ve memurları ve özel adamları çalışmakta. Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 mayıs 1919’da İtilaf devletlerinin uygun bulmasıyla Yunan ordusu İzmir’e çıkarılıyor.”
BANDIRMA VAPURUNDA 19 KİŞİ
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya gönderilmesi, İstanbul basınında çok az ve sadece haber niteliğinde yer almaktaydı. Bu halde esas olan görev ve görevin gerektirdiği yetkiler değil, yetkileri yerinde ve zamanında tam bir liyakatle kullanmak, mutlak zafere ulaşabilmekti.
15 Mayıs 1919’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalinden 1 gün sonra 9. Ordu Müfettişliği’ne atanan Mustafa Kemal, karargahına aldığı bazı arkadaşlarıyla İstanbul’dan Anadolu’ya hareket etti. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasıyla Türk tarihinde kişisel egemenlikten ulusal egemenliğe geçiş süreci başladı. Bir milletin kaderi değişiyordu...
Samsun’da ve daha sonra da Havza’da yapılan hazırlıklar ilk kurtuluş meşalesini tutuşturdu. Türk tarihine geçen 19 Mayıs 1919, Anadolu’da yeni Türk devletinin fiilen temellerinin atıldığı gün oldu. Ata’nın kendi anlatımıyla Türk ulusunun milli mücadeleye gittiği yolu özetlediği gibi...
“Temel ilke, Türk ulusunun onurlu ve Şerefli bir ulus olarak yaşamasıdır. Bu, ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli zengin ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak durumunda kalmaktan kendini kurtaramaz. Yabancı bir devletin koruyuculuğunu istemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği açığa vurmaktan başka bir şey değildir. Gerçekten bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı bir yönetici getirmeleri hiç düşünülemez. Oysa, Türk’ün onuru ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha iyidir...”
BURADA BİR PARANTEZ AÇMAK İSTERİM
Burada son bir parantez açmak isterim;Bandırma vapurunun galata limanında tarihi yolculuğuna çıkmadan önce emniyetinin de alınması gerekiyordu…Aralarında İstanbul Pera bölgesi taharri memurlarından büyük amcam Boşnak Tevfik (Buşataral ) ın da bulunduğu bir avuç istihbaratçı daha önce Beyazıt ta hamal bölüklerinden örgütledikleri ve Galata rıhtımında da gemilerden tahmil- tahliye ( yükleme ,boşaltma )işlerini yapan Kürt kökenli sırt hamalları ile çevre emniyetini sağlıyorlardı..Gene daha önce talimatlanan Galata sandalcılarından bir grup ta geminin deniz tarafında açıkta devriye gezerek ,keşif ve gözetleme yaparak emniyeti sağlıyordu…Başlarında ise” firari” deniz teğmen eniştem Abaza Fuat (Abazaoğlu),kendi parası ile edindiği balıkçı kıyafetli olarak ,küçük yelkenli teknesi ile daha açıktan kontrolu ve emniyeti sağlıyordu. Daha sonra da o küçük teknesi ile istanbul’ dan Kocaeli’nde örgütlü milli çetelere silah ve cephane taşıyacak olan İstiklal Madalyalı Abaza Fuat Teğmen ,Deniz Harp Okulunun unutulmaz Beden Eğitimi öğretmenlerinden biri olarak Deniz Kuvvetlerinden Yarbay rütbesi ile emekli olacaktır. Aynı günlerde Kanal Harekatı ve Kut ül Amare’den yaralı olarak dönen dedem Hilmi Çavuş(Durgun) ise İstiklal Savaşına katılmak için arkadaşları ile Ali İhsan Sabis Paşa’nın birliğine (yeterli subay olmadığından )takım komutanı olarak katılmak üzere Anadolu ya intikal halindedirler…Yıllar ,yıllar sonra onun adını taşıyan Denizaltıcı Astsubay Hilmi Durgun ise 1974 Kıbrıs Barış Harekatından Malul Gazi olarak dönecektir…Bu vesile ile ailemin bu adsız kahramanlarını da onur ve saygı ile anarım..
Bu büyük bayramın 98 ci yılı kutlu ve mutlu olsun….