Minnet Değil, Teşekkür Ediyoruz

Hatice İNTAÇ

Eylül ne zaman geldi ne zaman gitti de, hiç farkına varmadan Ekim’de buluverdik aniden kendimizi?. Oysa ayların en güzellerinden biriydi Eylül… En romantiklerinden!... Yapraklar düşerdi sarı-kızıl. Hafif meltemler okşardı yüzleri, dağıtırdı saçları. Onun gelişiyle yazın kavurucu sıcağından sonra adeta doğayla birlikte canlanır, yeniden hayata ve duygularımıza kavuşurduk. İlham perilerimiz gittikleri yerlerden dönerlerdi Eylül’de. Şiirler,şarkılar dökülürdü yeniden dudaklardan. Ya şimdi?. Bu Sonbahar Sonbahar değil.  Eylül gibi Ekim de sarı sıcak Temmuzdan hiç farklı değil. Mevsimler de değişti tıpkı insanlar gibi,bu gidişat gidişat değil..

Zaman dur durak bilmeden akıp gidiyor. Onu durdurmak  mümkün değil. Zamanın, her insanın hayatında ancak bir başlangıç, bir de bitiş noktası vardır.Doğduğu an bu zamanın başlangıcı; öldüğü ansa bittiği  andır. Başlangıcı belli olan insan ömrünün ne yazık ki bitişi belli değil. Zaten belli olsaydı insanlar kendilerini yaşayacakları zamanın sınırlarına göre ayarlar; ona göre yaşarlardı. Bu iki gerçeklik; yani   insanın dünyadaki geçiciliğinin bilinmesine rağmen bazılarımız sanki ikinci şık kendileri için hiç gelmeyecekmiş gibi davranışlar sergilerler Oysa bir söz vardır, “ hiç ölmeyecekmiş gibi çalış, yarın ölecekmiş gibi hazırlıklı ol” der.
Bu kavramın bendeki açılımı; yaşarken üretken ol, iyi şeyler yap, adaletli ol, hak yeme, kişisel çıkarların için başkalarına zarar verme, bencil olma, doğruluktan şaşma ki  göçüp gittiğinde ardında insanlığa ve içinde yaşadığın topluma güzel eserler bırakarak, onlara rahat yaşayacakları bir ortam yaratarak huzur içinde git. Ancak o zaman ölümsüz olursun. dur.

Peki de zamanımızda hayatını bu ölçüler içinde yaşayanlar çoğunlukta mı? Pek sanmıyorum… Bunun en güzel örneğini de bu küçük yerde yaşayan insanlar olarak çokça  görüyoruz, duyuyoruz, şahit oluyoruz. Kişiler bir yana da en alâsını halk iradesini  temsil etmesi gerekenlerin tutarsın davranış ve kararları, ön planda olmak için çevirdikleri entrikaları, halkı düşünmek bir yana kendi camialarından olanlarla bile olan hizipleşmeleri , o koltuklarda oturmak için cömertçe söyledikleri  yalanları, sırf oy toplamak için  yetersiz, yeteneksiz insanları istihdam ederek hak edenleri ezip geçmeleri, hele seçime çok a zaman kala oynadıkları  oyunları, çevirdikleri dolapları görmek  bu ölçülere uyulmadığının  en bariz örneklerinden değil midir?..

Pandemi nedeniyle açılması zaruri olan hastanenin halkın tüm ısrarına rağmen hep ertelenmesi ama seçime sayılı saatler kala yapımına başlanması, uzun bir susuluk döneminden sonra  Anamurdan gelen su borularının seçim arifesinde onarılması, Maraşın kıyı şeridinin açılması konuları  ayrı bir soru işareti olarak akılları zorlarken bahse konu olan olumlu ölçülerin ne derece saptırıldığı da açıkça ortaya çıkıyor.   
  
                                                              *****

Bilim adamları yıllardır küresel ısınmadan; dünyada bazı ülkelerin su kaynaklarından yoksun oluşundan ve çok zor şartlarda suya ulaşılabildiğinden; yakın bir gelecekte de tüm dünyanın kuraklık ve susuzlukla boğuşacağından bahsediyor.Son yıllarda yaşadığımız iklim şartları da bu  gerçekliğin en somut kanıtıdır. Orta iklim kuşağında bulunan ve yazlarının kuraklığı ile bilinen ülkelerde böyle bir riskin mevcudiyeti her zaman varken küresel ısınmanın artmasıyla bu risk şimdi daha da belirginleşmiştir ki  Kıbrıs adasını da bu olumsuz şartlardan muaf tutmak mümkün değildir. Öyle olmakla birlikte Kuzey Kıbrısın bu konuda yine de birtakım avantajları vardı. Nüfusun az oluşu, var olan yerel su kaynaklarının kolayca tesbiti, yağmur sularının biriktirilme kolaylığı bunların başında gelen avantajlardı ama ne yazık ki biz bunların hiç birini kullanmadık. Hep hazıra ve kolaya alışmanın- alıştırılmanın- verdiği rehavetle deniz aşırı yerden gelen suya güvendik ve ipin dört uçunu bıraktık.Sandık ki bu durum ilelebet sürecek; inandık ki her zorda imdadımıza birileri yetişecek ve bu taşıma suyla değirmenler sonsuza dek dönecek… Olmadı işte!. Hazırlopçu hesaplara deniz altından gelen borular uymadı, “dersinizi alın”  dercesine patladı.. Azamet sevdalısı koltuk severler bir anda gözlerde küçüldü, minnacık kaldı. Kaldı da ne oldu?.. Olan yine halka olurken onlar yine şahlandı. Ne pandemi kaldı akıllarında, ne ekonomi…Geçim derdi dar gelirlinin belini bükerken onların cumhurbaşkanlığı hevesleri iyice iştahlandı. 
   
                                               *******

Elli seneye yakın zamandır Kıbrıslı Türkler hep bu filmi izledik. O kadar fazla seyrettik ki artık ezberledik. Sayısını unuttuğumuz hükümetler geldi, geçti. Her yeni gelenden ümitlendik ama hep hayal sukûtuna uğradık. Çocuklar büyüdü, gençler yaşlandı, yaşlılar göçüp gitti, bu halkın çilesi bitmedi. Hadi Kıbrıs sorununu çözemedik, amenna… Çözme olanağımız olanları da beceremedik veya hazıra konma işimize geldi, hep dışardan bekledik.Bu yüzden de yapılan yardımların diyetini bir türlü ödeyemedik; tembellikle, beceriksizlikle küçümsendik, besleme denilecek kadar aşağılandık. İnançlarımız, kültürümüz, adetlerimiz, dinimiz ve yaşantılarımız değiştirilmeye çalışıldı, hatta empoze edildi ama bunu önleyecek atılımlarımız olmadı, ayaklarımızın üstünde bu yüzden duramadık.
En basiti Türkiye’den su geldi diye kendi yeraltı kaynaklarımızın, kuyularımızın bakımını yapmadık; yağmur sularını barajlarda, göletlerde biriktireceğimie heba ettik denize akıttık. Ders aldık mı susuz geçen bu zamandan ve tonunu 50 liradan aldığımız sudan? 

  
İşte bu tutumlarımızla, ihmallerimizle de bu haksız hakaretlere fırsat verdik. Evet… Hakarete varan o söylemler ve benzetmeler bize yapılan haksızlıktır, çünkü bizim olduğu kadar Türkiyenin de bize her zaman ihtiyacı vardır. Kıbrıs Türkü bu adadaki varlığını 1974 ten önce de kendi gücü, inancı ve mücahidi ile korumasaydı onların adaya gelmesi mümkün olamazdı. Kaldı ki çepeçevre yabancı ülkelerle çevrilmiş olan Türkiyenin tek kalesi güneyindeki Kuzey Kıbrıstır ve doğal olarak söz hakkı da daha çok burada yaşayan Kıbrıslılara aittir. Yardımlarından dolayı tabii ayni ırktan ve benzer kültürlerden gelen kardeşler olarak teşekkürlerimiz sonsuzdur ama bunu biat etme, yalakalık seviyesine indirme  KKTC halkının temsilcilerine yakışmayan bir tutum olduğu kadar, bunu  beklemek de 85 milyon nüfusluk bir ülkenin idarecilerine de yakışmayan bir durumdur.