Geçen hafta demokrasinin başkenti olarak bilinen Atina seyahatimde yaşadığım ve yüreğimi ağzıma getiren bir olayı sizlerle paylaşmıştım. Bu haftada yaşadıklarımı ve gözlemlerimi sizlerle paylaşmaya devam edeceğim.
Geçen haftada belirttiğim gibi Atina modern bir şehir ve adım attığınız tarihi koklayabiliyorsunuz. İnsanlar ise o kadar vefalı ve yardımsever ki yolda düşseniz, ayağınız takılsa ve başınıza bir kaza gelince hemen anında yanınızda bulunuyorlar.
Hangi gündü hatırlamıyorum. Tarihi Sintagma Meydanı için yola çıkmıştır. Yine grafitili sokaktan geçerek metroya doğru yöneldik. Sokaktan geçerken o kadar güzel kokular etrafa yayılıyorki ne kadar karnınız tok olsa bile yine sizi açıktırıyor. Tabii bu güzel kokulara mis gibi kokan kahve kokusuda eklenince insana “Ben yine acıktım” dedirtiyor. Malum böyle olunca kahve almak zorunda kalıyorum. Ama kahvemi bitirmek zorundayım çünkü metro istasyonlarında yenilmek ve içilmek yasak. Bu kuralada herkes uyuyor. En küçük çocuktan en yaşlı insana kadar. İşte o an aklıma şu soru takılıyor. “Acaba bu yasak bizde olsa insanlar bu kurala ne kadar uyar?”. Cevabınızı duyuyor gibi oldum. “Çok az” mı dediniz. Belki ama bence yüzde 50’dan fazlası uyar gibi hissediyorum. Neyse konuya geri dönecek olursak metroda yaşadığım bir o kadarda içimi sızlatan ve beni derin düşüncelere daldırtan olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Metroyu beklerken etrafımı sürekli gözlemliyordum. Sanıyorum bu meslek ile ilgili bir durum ya da fotoğraf tutkumdan gelen bir durum. Metroyu bir dakika farkla kaçırmıştık. Bir sonraki metro ise yanlış hatırlamıyorsam beş dakika sonra gelecekti. Bende bu beş dakikayı metroyu gezerek geçirmek istedim. Metro değil sanki labirent. Her tarafta merdivenler, asansörler var. Bunlara birde insanların bir yerlere yetişme çabası eklenince bir ara nefes alamaz gibi oldum ve dinlenmek için banka oturdum. Ama elimde kahvemin olduğunu unutmuştum ta ki 10-15 yaşlarında bir minik kızın yanıma gelinceye kadar. Minik kızın söylediklerini hiç anlamamıştım. Yunanca konuşuyordu ve ben yeni ders almaya başlamıştım. Sadece “Signomi” yani özür dilerim dediğini anladım. Bir de elimdeki kahve kutusunu işaret ettiğini fark ettim. Minik kızın o kadar güzel gözleri ve buğday sarısı saçları vardı ki annesinin yanımıza geldiğini fark etmedim. Daha sonra annesi ile aralarında bir konuşma geçti. Bittiğini fark edince annesine “Kızınız sanıyorum beni uyardı. Ben Yunanca bilmiyorum ve ne dediğini anlamadım” dedim. Güzel ve alımlı anne bana dönerek şöyle dedi. “Kızım size kızgın. Çünkü elinizde kahve ile metroya girdiniz. Şu sıralar kızım çevre ve insanlar ile ilgili bir ödev hazırladığı için çok tedbirli davranıyor herkese. Hatta bana bile evde plastik ve cam şişeleri ayırmadan çöpe attığım için kızıyor” dedi. Ardından benim turist olduğumu anlayınca özür dilemeye başladı. Bende anneye dönerek “Sorun değil. Asıl ben minik kızınızdan özür dilerim. Benim hatam. Kuralları unuttum. Ne kadar turist olsamda bu kurallara uymam gerekiyordu” dedim. Kızın annesi söylediklerimi kızına anlatınca minik kız önemli bir görevi tamamlamış bir edayla bana döndü ve “Teşekkür ederim. İnsanlar kurallara uymalı” dedi. Bende kendi dillerinde “Tabii ki bundan sonra uyacağım ve uymayanlarıda uyaracağım” dedim. Sözümü bitirip metroya binmek üzereyken minik kız bana yeniden seslendi ve yanıma geldi. Yanağımı hafifçe okşadı ve “Teşekkür ederim” dedi.
İşte o zaman anladım ki yaşı kaç isterse olsun, herkesten öğreneceklerimiz vardır.
Keyifli haftasonları...