Müzakere süreci ve medya

Oshan SABIRLI

Kıbrıs Müzakereleri çerçevesinde dün çok geniş katılımlı bir basın toplantısındaydım. Ülkemizden birçok gazeteci, hatta gazeteci olmayan birçok kişi de bu toplantıda Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve heyetini dinleme şansına sahip oldu. Akıncı toplantının başında, Cumhurbaşkanı seçilmesi ile birlikte yaşanan süreci değerlendirdi ve basına da geniş şekilde yansıyan, toplantılar, görüşmeler, etkinlikler, hedefler, kahvaltıya katılanlara aktarıldı. Toplantının başından sonuna kadar ekibin üzerindeki yoğun baskıyı, mimiklerden kolayca okuduğumu söylemem gerek. Özdil Nami’nin gergin görüntüsü, Erhan Erçin’in sükuneti, Meltem Samani’nin yorgunluğu, Barış Burcu’nun ve Gürdal Hüdaoğlu’nun ortamı analiz etmeye çalışan ve endişelerini gizlemeye çalışan bakışları olduğunu hissettim. Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda zor bir eşikten geçilirken oraları anlamak kolay aslında. Açıkçası, Kıbrıs’ın güneyinde Rum basının müzakerelere yönelik yaptığı haberlerin Kıbrıs’ın kuzeyindeki basın tarafından itibar görmesi, bu haberlerin yalan haberler olduğu iddiaları ve toplumumuzda sürece dair eleştiri dozunun yükselmesi, sanırım bu toplantının gerçekleşmesinde etkili oldu. Öte yandan, eğer basına yansıyan sakat haberlerde ve kamuoyuna yaşanan tartışmalarda benzer bir kötü durum yaşanmasa, bu toplantı bu şekilde ve dünkü günde yine yapılır mıydı bilmiyorum. Medya bugün tüm dünyada önemli bir güç konumuna geldi. Medya, ülkemizde müzakere sürecine en büyük desteği verebilecek, ayni zamanda en ölümcül darbeyi de vurabilecek güce sahip. Bu doğrultuda sarayın medya ile daha iyi ilişkiler kurması, süreci medya üzerinden de yönlendirmesi gerekiyor. Karartma yine olmalı, gizli belgeler yine verilmemeli, uzlaşı noktaları veya zıt görüşler tam olarak verilmese de olur. Üstelik Cumhurbaşkanı sıfatı ile Akıncı’nın, bir bir şekilde medya ile temas kurması da gerekmiyor. Ancak Sarayda basın ilişkileri konusunda süreci aydınlatmaya yönelik bir dizi çalışmanın bir an önce yapılması gerekiyor. Dün gazetecilerin ve hatta gazeteci sıfatı ile kahvaltıya katılan birçok kişinin müzakerelerden bihaber olduğuna gayet net şekilde tanık oldum. Bu süreçte kendi görüşleri doğrultusunda süreci yönlendirmeye çalışan, bağırsaktan sallayan, yanlış kaynakların verdiği yanlış bilgilerin doğru olduğunu zanneden bireylerin medyada çalıştığı gerçeği ile de başbaşayız. Hal böyle olunca “27 Haziran mutabakatı” veya “11 Şubat Ortak Metni”, BM Parametreleri, müzakerelerin ana konu başlıkları gibi konuları dahi bilmeyen, bu konuları araştırmayı gerekli görmeyen kişiler yardımı ile sağlıklı bir müzakere sürecine giden yolda, kafası zaten karışık olan toplumun kafasının daha da karışmasına imkan yaratılıyor. Bu da müzakerelerin sağlığını bozmaya yetip de artıyor bile.