Aslında 69 yaşındayım,ama soranlara 70 diyorum yuvarlak hesap..Hoşuma da gidiyor…Bazı zarif hanımlar –belki de bana moral vermek için – o kadar göstermiyorsunuz diyorlar…
Televizyonculuk günlerimde yıllarca her pazartesi ekranlardan anlattığım çoğu yaşanmış hikayelerinden oluşan “Mesut Günsev’le Pazartesi Öyküleri” geldi aklıma...-Şimdi de Detay gazetesinde devam ediyorum bana ayrılan sayfada- Ana haberlerin arkasından anlattığım bazı öykülerden sonra mailime gelen mesajlara verdiğim esprili yanıtları da anımsıyorum…Genelde kimi kırık, kimi mutlu, kimi hazin sonla biten “aşk öyküleri” yayınından sonra gelirdi..Tabii bir kısmı da espri olsun diye…”Ah Mesut bey, aynen benim yaşadığım gibi,, siz de mi yaşadınız yoksa.., Bir de benden dinleseniz…” mealinde bazıları da ironik bir davet ve gönderme yapan maillere yanıt olarak yazardım: “Hanımefendi, ekranda gördüğünüz kişi 65 yaşında olup…suratı boyalıdır…(sonra da aynen buradaki gibi büyük harflerle ilave ederdim)..ARZUSU VAR …TAKATI YOKTUR!!”.. Eşim Nur’a da gösterirdim.. “Bak sahip çık, kıymetimi bil hala arayan soran var” diye…!!
Niye “My Way” bu ayın yazısı…Benim yolum…Orta tahsilimde kafamda iki meslek vardı. Orta okulda Deniz Subayı olmak, Lisede ise gazeteci…Çünkü orta 3 te matematikten ikmale kalmıştım. Ve ilk kez o sene ikmallileri Deniz Lisesi imtihanına almadılar…Ve bu büyük hayalim yerini gazeteciliğe bıraktı…Lisede çıkardığımız duvar gazeteleri, dergiler, bizi destekleyen, yüreklendiren o güzel insanlar ..Hocalarımız…Çocuk dergilerinde yayınlanmaya başlayan yazılarımız... O yolu çizmeye de başlamıştı sanki..Ta ki daha sonra da beraber subay çıkacağımız sınıf arkadaşım Ed-A dan Bora Kutluhan, -bu arada ED –A ,Haydar Paşa lisesinin yakışıklılar sınıfı idi-
Burada bir parantez açmalıyım…. (Bu sınıftan Nuri Esener, Cenk Esener adı ile girdiği SES dergisinin artist yarışmasında finale kalmıştı, aynı sınıftan Kadir İnanır onu takip ediyordu..Cenk unutuldu Kadir zirvelere tırmandı…Son sınıfa ünlü resim sanatçısı Baş Muavinimiz sevgili Mehmet Pesen hocamızın sahneye koyduğu Ahmet Kutsi Tecer’in “Köşebaşı” adlı ünlü oyununun önde gelen karakterlerinden kabadayı rolünü İnanır yerine Cenk Esener’ e vermişti Pesen Hoca … Daha sonra Akşam gazetesinin Liseler Arası Tiyatro yarışmasında bu eser birincilik kazanacak… Jüri Başkanı abide isim Yıldız Kenter, oyun hakkında çok güzel bir yorum yayınlayacak ve şöyle bitirecekti yazısını.. ”Hele istiklal Savaşı Gazisi rolünü oynayan ve diğerini gizleyerek tek kolunu adeta bir virtüöz gibi kullanan Sinan Topçuoğlu oyunun yıldızı idi… “Oyun yarışmada Muammer Karaca Tiyatrosunda sergilenmişti..-Sinan’ın makyajını ise bizzat Karaca usta yapmış ve dedesinin İstiklal Madalyasını da takan arkadaşımızı 50 yaş ihtiyarlatmıştı..-Sevgili Yıldız Kenter, çok erken kaybettiğimiz Sinan’ın doğuştan tek kollu olduğunu hiç öğrenemedi…! O yıl Milliyet Gazetesinin Liseler Arası Müzik Yarışmasını aralarında daha sonra ünlü bir müzik adamı olacak Aziz Azmet’in de bulunduğu grubumuz birinci olarak bitirecek.. Basketbol takımımız şampiyon olacak. Atletizm takımımız ki aralarında ben de vardım, o yılların en prestijli kır koşusu olan, Ömer Besim Koşalay’ın anısına Cumhuriyet Gazetesince düzenlenen yarışmada takımca şampiyon olacak ve Türkiye çapında ilk kez yapılmaya başlayan Üniversiteye Girme Sınavlarının -bu günkü ÖSMY- birincisi de yarısı Anadolu’dan gelmiş çoğu devlet bursu ile okuyan bu köklü “Devlet Lisesi”nden çıkacaktı…)
Keza yakışıklı Bora’nın, Kadıköy Modalı olmasına rağmen albay babası tarafından öğrenim mesaisini okul yerine Moda ve Çamlıca Kız Liseli güzellerle yaptığını istihbar edince onu “yatılı” yapmış…Bora bir sömestr Bahariye’deki evlerini Haydarpaşa’nın pencerelerinden seyretmişti!!!…”
Bora’nın kapıdan bağırışını bugün bile hatırlıyorum…”Arkadaşlar …Kenefin kapısına ilan asmışlar Deniz Subayı alınacakmış.” Koştuk… Beyaz şapkası altında hep hayal ettiğimiz üniformasının içinde yakışıklı bir bahriyeli bizi “mesleğe “davet ediyordu…
Sene sonunda derece ile mezun olduk..Sınavları kazandık Harp Okuluna gittik, mezun olduk..Bora albaylığa kadar yükseldi ben binbaşılıkta ayrıldım…Hayalimdeki ikinci mesleği yapmaya yani gazeteciliğe başladım.
Bu meslekte de 30 yıla yaklaşıyorum…1986 da atandığım KKTC Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğüm sırasında yeniden yayın hayatına başlattığım Mücahitler Dergisi’ nin devamı olan GKK Dergisini baz alırsak otuzu da geçtim sayılır…GKK Dergisi halen yayın hayatını en uzun süre devam ettiren bir yayın organı olarak işlevini sürdürüyor..
Çocuklarıma ve üniversitede öğrencilerime hep şunu söylemişimdir…”Hayatınızda sevdiğiniz mesleği yaparsanız, bir gün bile çalıştığınızı hissetmezsiniz”..
Ben bu mutluluğu yaşadığım için hep “şanslı” olduğumu düşünmüş ve Allah’ıma “hamd” etmişimdir…
İşte bu nedenden ZOOM un bana ayrılan bu ayki sayfalarındaki ana yazımın başlığı “My Way” … Yani “Benim Yolum”… Bir çok sanatçının seslendirdiği ama Frank Sinatra gibi okuyamadığı o ölümsüz şarkı..
Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa şarkının sözleri de gene bizim gençlik yıllarımızın unutulmaz seslerinden Paul Anka’ ya ait…
Ne diyordu bu şarkı… Rahmetli Prof. Dr. Kurthan Fişek hocanın o güzelim çevirisi ve yazımı ile;
“Göründü yolun sonu
Son perdeye çıkıyorum
Dostlarım, açık söylüyorum
Hep inandığımı yaptım..
Yaptığıma sahip çıkarak..
Dopdolu yaşadım hayatımı
Her yeri gördüm, her yola gittim
Ama, daha önemlisi
Hepsine hep,kendi yolumda,
Kendi tarzımda gittim..
Üzüldüm mü? Pişmanlıkların oldu mu?
Bazen… Ama, çok fazla değil
Yapmam gereken ne varsa yaptım
Eksiksiz hepsini..
Önüme çizdikleri her yolda yürüdüm
Patikalara daha dikkatli basarak
Ama hepsinde, evet hepsinde
Kendi tarzımda yürüdüm.
Hata yaptım zaman zaman , bilirsiniz
Yutabileceğimden fazlasını ısırdım
Ama, tüm yaşam yolumda
Kendimden şüphelerim olduğunda, yedim yuttum,
Tükürdüm attım
Her şeyle yüzleştim
Dimdik ayakta durdum
Hep bildiğim yolda gittim.
Sevdim, güldüm , ağladım
Kayıplardan, üzüntüden
Payımı aldım
Gözyaşlarım kururken
Geriye bakıp gülüyorum.
Bütün bunları ben mi yaptım?
Evet! Utanmadan, sıkılmadan ve
üzülmeden söylüyorum:
Ne? ..Hayır…Olamaz..Ben mi?
Evet ben yaptım bildiğim yolda.
İnsan nedir? Neyi, nesi var ?
Kendisi yoksa , sıfırdır hepsi
İçten duyduklarını söyleme..
Diz çökenlerin sözlerini tekrarlamadan. Hayat hikayem söylesin, aldığım darbeler.
Ama ,ben buyum işte
Başka türlü gidemezdim ki…
Çünkü o..Benim tarzım..
Çünkü o benim…
Evet…Benim Yolumdu!..”
Üniversitede Halkla İlişkiler okuturken her sömestrin başında tahtaya şu cümleyi yazardım:
“Bazı insanlar size gülümseyemeyecek kadar yorgundurlar…Siz onlara gülümseyiniz…”
Dönem sonunda da son derste şunları söylerdim:
“Gençseniz ve hayalleriniz varsa etrafınızda hayallerinizin içine tükürecek insanlar olacaktır..Tükürttürmeyin…”
Ne der eski bahriyeli komutanlar gemi açık denize çıkıp, rotasına girdiğinde köprü üstünde mürettebata ve serdümene:
“Rüzgarınız bol, pruvanız neta olsun….Viya böyle selametle…” (ZOOM ) dan….